hakikat bizim yitik malımız
hakikatin bizim bağırıp çağırmamıza ihtiyacı yok
hakikat bizim kas kuvvetimize minnet etmez
onun duruşunu tavrını
onun edasını sözünü
kendimize ram etmek gerek
bazen hayat yetersiz kalıyor
özgü muhasebelerde öne çıkan soruların
hakikatlerini
cevaplarını
kitaplarda bulacağımızı düşünürdük hep
kitaplar okurduk
ciltler dolusu
külliyatlar halinde
kitapçıları dolaşır
eski kütüphanelerin tozlu raflarını karıştırırdık
hakikatin özünü bugünde bulamıyorsak
geçmişi anlatan kitaplarda bulurduk
kitap özetleri çıkartarak birbirimize okur
ulaşamadığımız kitaplar için
mektuplar yazardık uzak adreslere
kitaplar yığılıyordu kenarda köşede
hayat başka yerlerdeydi
dünyayı hazırda bulduğundan daha farklı bir seviyede
gündelik hayat anlık ihtiyaçlarıyla
hesap kitap gerektiren icaplarıyla
kirliydi
büyümüştük
ne solcuyduk artık
nede kapitalist
ne de muhafazakarlık çatısıyla yetinebilirdik
kendi çatımızı
kendi isimlerimizi
kendi sıfatlarımızı arıyorduk
kendi hakikatlerimize uygun
içselleştirmiş manaların yollarını
üslubunu
stilini
araçlarını araştırıyor
inceliyor
hayat tarzlarıyla karşılaştırıyorduk
hangi zeminde
kendimiz olarak var olmayı sürdüre bilirdik ki
kusursuz
korunmuş saklanmış
saf ve pak olarak
eksiksizliğini duyurtan tek kitap vardı
hz. muhammed (sav)'e inen
o biricik kitapla
o kitabı açıklayan ciltlerle yıkanır
arınırdı karanlığından dünyamız
her seferinde
defalarca
defalarca sorulmuş soruların
cevapsız kaldığı bir yerler de vardı
mesela ölüm vardı
öteler vardı
onun arkası vardı
kur’an’ın gölgesinin ışığı vuruyordu
o bilinmezliğe
görünür hale getiriyordu sonsuzluğun işaretlerini
onu önce çocukken
annelerimizle birlikte sevmiştik
elif-ba ile
cami hocamızdan öğrenmiştik
birbirimizi sevmenin
gerçekten iman etmek olduğunu
ve sonra
aramızdaydı
içimizden biriydi
göze görünmese de
sezilen
bilinen
sevilen varlığıyla
etrafına ışık yayan
aşina olduğumuz
geçtiği yolları aydınlatan bir ışık huzmesi
sevmeyi öğrenmenin bir sınırı olmadığını
o öğretti bize
seviyorduk
yalansız ve riyasız seviyorduk
sadık ve sebatkardı
suda yanan ışık misali aydınlıktı etrafımızda
sığınaktı
hami olmuştu
dosdoğru olunmayı o öğretmişti bize
her seferinde
şu soru yeniden çıkıyordu karşımıza
onun sevgisi
hayata bakışımızda
sürdürdüğümüz hayat tarzında
bir karşılığı olması
gerekmez miydi
kur’an’a duyulan sevgiyi ortaya koyan
yaşantıları
ölçüleri
kuralları
başardığımız söylenebilir miydi
yoksa biz
sade bir hatıra diye
yükseklere mi koyuyoruz onu
acaba onu nerede kaybettik
onu hak ettiği ölçüde anlatabildik mi
durulmak ve tazelenmek için kaynaklara yöneldiğimizde
hayatımıza neler kattı
hayatımızda ne kadar var
ya da yok
olmadığı yerlerde niye yok
bulunduğu yerlerde varlığı
hangi sebeplerle onca isabetli
onun için
yeni, farklı, hiç düşünülmemiş
hiç ifade edilmemiş fikirleri
dile getirme iddiasında olabildik mi
düşünce ve duygu dünyamızın süzgecinden
geçirdik mi hiç
yaşantımıza katabildik mi onu
hiç bilmez mi insan
hiç hatırlamaz mı
samimiyetini tartan terazileri görmez mi
bir insanın içten niyetine değer biçen
tezgahların sesini duymaz mı hiç
kırık bir kalbin ateşli yakarışlarını
ince sızılarını duyan
Bir’in varlığını
bilmez mi insan
yok mu
durulan yerde
bedel ödemeye razı olarak
kınayanların kınamasından korkmayarak
duracak içtenliğimiz
yok mu üzerimize taşlar yağarken
yüzümüze kapılar kapanırken
bir yoksula
bir ezilmişe
suskun dudaklarımızda bir tebessüm
gelin
ümidimizi avuçlarımıza dua diye koyalım
samimi niyetimizi yüreğimizde can diye gezdirelim
varalım nur dağına
hiranın sarp yokuşuna vuralım adımlarımızı
insanları ebedi kurtuluşa çağıralım onunla
redfer
Kayıt Tarihi : 30.8.2023 13:01:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!