apartmanın merdivenlerinden iniyorum
komşu kadınlar kapıları açmış zamanı yıpratıyorlar
iyi niyet tebessümüyle günaydın diyorum
kaçışıyorlar
öyle kaçıyorlar ki, terliğin biri antreye
diğeri merdiven boşluğuna düşüyor
kapılar öyle çarpılıyor ki
söve kenarındaki sıvalar dökülüyor
ben, her seferinde
boynunda cinsi sapık yaftası taşıyan adam gibi
usulca iniyorum merdivenlerden
aklıma sürgünü olduğum memleket geliyor
damları bir adam boyunu geçmeyen
hele bir de kar kürenünce sokaklarının dolduğu
herkesin yatmak için bir
yaşamak için bin evinin olduğu memleket
eze demek ana demekmiş
ezemiz olurdu o memleketin kadınları, anamız olurdu
acıkınca en yakınımızdaki kapıyı çalardık
kendi hanemiz gibi içeriye dalardık
ortası delik ekmeklerin en tazesini getirirdi canım ezem
bizim ne kadar doyduğumuz önemli değildi
ona göre tıka basa doymadan salmazdı evden
bir de o memleketin çocukları vardı
ya itti-bitti ya da holla-çelik oynarlardı
sokaktan geçen ağabeyiler onlara eşlik ederdi
ceplerinden eksik olmazdı
ne yirmi beş kuruş, ne leblebi, ne üzüm
yürürken kerpiç damların sallandığı
o iki gözüm
yiğit ağabeyiler
çocuk ayırmaksızın dağıtırlardı ceplerindekileri
birer birer
şimdi, biraz kırgın, biraz yaralı
ve bütün isyanımla diyorum ki
allah beni aç etmesin!
adı komşu olanın
bir yudum suyuna muhtaç etmesin
terliğinin birini merdiven boşluğunda bırakan
diğerini çıkarmaya dahi fırsat bulamadan
evinin en dip odasına kaçan
şekli insan
ruhu yaban
hayalet gibi dolaşan kadına
ne abla, ne de eze diyesim geliyor
sürgünü olduğum memlekette kadınlar iffetine
erkekler de kendine güvenirdi
kapının sövesine omuz koyan kadınlar
kapı komşusuna el verirdi
gece boyunca sokakları dinleyen yiğit ağabeyiler
hanesi yıkılana direk
yük altında kalana bel verirdi
şimdi
kahrolarak yaşadığım bu memlekette
kafam ellerimin arasında sokakları dinliyorum
saat sabahın beşi, uyuyamıyorum
karşı binada bir yiğidin eşi
musalla taşına hazırlanıyor
çığlık üstüne çığlık
bunu bir tek ben duyuyorum
sokaktaki evlerin çoğunda ışık yanıyor
sabah namazı vakti
kim bilir bu çığlığı duymamak için
belki de yüksek sesle namaz kılanlar var
diyesim geliyor
çünkü hâlâ kapalı
söveleri birbirine yapışası kapılar
bir rahmet fısıltısı
yüreğime serpilecek bir damla su adına
son bir defa kulağımı dayıyorum
bu şehrin vantuz dudaklarına
heyhat
adamların azaldığı
elbiselerin külhanlarda bey gibi gezdiği Gez Mahallesinde
nâra atıyor bir kişi
ve henüz kızlığının farkında dahi olamadan
kadınlığını yıpratan bir ceylan
her halde düştü yine Gölbaşı sokaklarına
(2003- Erzurum)
Şahin KabakuşKayıt Tarihi : 11.12.2008 02:22:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!