yürüdüm..
şafak vaktiyle düşürüldüm yezidi pusulara
yeşil çocukların çatlamış dudağına gömüldü merhamet
paramparça oldu Mekkî umudum Zeyneb'in çığlığıyla
ıssız korkaklıklar kapladı tüm arkadaşları
aman ve yakarıdan yoksun hücrelerle
kanım aktı kumlarına, utançla ıslandı Kerbela..
yürüdüm..
anladım yürüyüşlerin nazlı destanlar gizlediğini
izbe bir yürüyüşün kaç ıslık ettiği bilinsin istedim
kuş uçmaz çiçek açmaz yerlerinden soludum hayatı
Sabbah'ın yalancı cennetinden geçtim sarhoş ruhumla
ötesine giden var mı bilinmez amma
üç beş masal uzaklığından mervi bir destanla
neredeyse unutuyordum aşkı ve kadın sesini
Hayyam'ın şarap kokan rubaileri de olmasa..
yürüdüm..
yüreğimde bukağı
dudaklarımda ağıt
ayağımda pranga
Küfe Roma arası altı aylık uzaklık
kan sıçradı duvarlarına kızıl ve sefil şehrin
caddelerinde kısır ihtilallere koştu insanlar
kölenin biri özgürlük bahşediyordu dünyaya
bir yanımda karanlık öbür yanımda haymatlos çocuklar
omuzlarıma tırmandı tabutları
mukaddes bir sure miydi, yürüyen gemiler mi
şehirlerin yandığı yerden ikiye bölündü Bizans
acı hep pusudaydı bütün coğrafyalarda..
yürüdüm..
su döküldü siyah saçlı kızın düşündeki zamana
Dicle'nin kırvrımları nazlandı, Fırat ağardı
takvimler Sarduri'nin kulesinden
bakmanın vakti gelmiş dediler, dünyaya
çekik gözlü naralardan köprüler kuruldu
ürkerek yürüdü kervanlar Asyadan Anadoluya
eski zamanlar kemirdi hüdhüdün kanatlarını
karanlığın iliğine beyaz örtüler gibi
serildi Mezopotamya..
yürüdüm..
yoksul mağaralardan leylanın sesiyle
ağlamaya başladı birden sevda
kuyuda kendi aksine boğduruldu mecnunun yüzü
masallardan ertelenmiş gözyaşları düştü yoluma
sağır kalplere merhametli ayetler çarpsa da arada
karanlık ve siyahtı hayatın peçesi
korkmadım ölümden, tarih kadar eski olsa da..
yürüdüm..
ehli salib ve süslü ölümler düşerken aydınlığıma
bir intifadayı Türkçe bölüştüm yorgun insanlarla
Boğaz'ın mavi sularına devrildi kınalı başım
Çanakkale'de kan
İzmir'de Hasan
Urfa'da şanlı bir madalyondu düşüşüm topraklara
derken onarıldı cumhuriyetin ayakları
şakî darlara çekildim uygunsuz meydanlarda
matemdi yastı ağıttı
yine de boyandı bütün kapılar, üzgün kırmızılarla..
...............
...................
şimdi ne pervin ışıldar fikrimde ne de süreyya
biraz Buhari'yim sanki biraz ruhunu döven Kafka
Kayıt Tarihi : 3.1.2010 18:22:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Devam ediyor aceleyle..
![Hasan Tan 2](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/01/03/surgun-gunlugunden-ii.jpg)
Baki bed / Azm-i bülend / Bursa’ ya red / Nefy-i ebed
[Bâkî kötü adam; yüksek kararım odur ki –memleketi olan- Bursa’ya gönderilsin, bir daha da gözüm görmesin]
Fakat!
Sultanın bu şiiri, şiirin sultanına çarpınca aşağıdaki 4 şimşek çakar:
N’ola kim nefy-i ebed azm-i bülend olunsa ey Bâkî
Bilesin ki cihân mülkü değil Süleymân’a bâkî
Şâhâ! azminde isbât-ı tehevvür ettin ammâ
Buna fânî dünyâ dirler, ne sen bâkî ne ben bâkî
Şairler Sultanı Bâkî’ nin fermanı tebellüğ ettiği anda irticâlen söylediği bu dört mısra birisi tarafından not edilip padişaha takdim edildiğinde; ferman geri alınmıştır ve Bâkî merhûm İstanbul’da yaşayıp yine orada vefat etmiştir.
yar ellerle zevke dalmış
unut diye haber salmış
ben nasıl yanmıyam dağlar
iki şiiriN arasına ne güzel salındı türkü
TÜM YORUMLAR (6)