1977 Ardahan doğumluyum.İlkokulu bu ilde, ortaokul ve liseyi İstanbul'da ve üniversiteyi de Ankara Gazi Üniversitesi'nde tamamladım.
Üç erkek, bir kız kardeşim var.Ailemle Sultanbeyli'de yaşamaktayım.
Şiire ve edebiyata ilgim ortaokul yıllarında başladı.
yoksun;
bozdurur tövbemi şarkılar,
akşamla yorgun ezgiler,
sesim boğuk;
titrek teniyle yıldızlar,
mahsun mah, gönlümü beler.
sabahın beşine özgü sancılarım var,
bir cama yansıyan kanat sesiyle
yersiz bir uzay gibi sıyrılır dökülür bakışların.
benim yokluğuna özgü sancılarım var,
hangi şarkıyla başlasam güne
bir titreme alır renkleri
yalnızlık kutlaması...
resmi kıyafetiyle sensizlik,
ıssız, soğuk, sessiz odam,
kopar çığılığı yalnızlığın,
kulaklarımda veda seslerin...
Acımasız kamçısını şaklatan rüzgar
Ağaçlara saldırır her sonbahar
Pencerelere tutunmayı uman yapraklar
Paniğin pençesinde kıvranırlar
İncinmiş dallar tıklarken cama
kederler besleyen evimdeyim artık...
kayıp sokağın anahtarını aramaktan
yorgun gölgem büyüyor duvarda
siniyorum odamın sessiz en köşesine
sobam sönmüş, üç boyutlu üşüyorum...
Girişimcilik seminerinde ağzında şeker kısa saçlı, kapitone montlu pantolonlu şirin bir kız sınıfa bi girip bi çıkıyordu. Hoca ara vermişti. Girip en arkada bir sandalyeye oturdum.
Şık bayanlar, beyler ha bire birbirlerine bir şeyler anlatıyorlardı.
Ben her zamanki gibi yalnız, çaresiz, sensiz ve sessiz köşemdeydim. Artık senin bir adın yoktu sevgili. Adını adlarını unuttum. Çünkü ne zaman adını koysam seni kaybettim.
Burada öğrenciler kâr ve zarara odaklanmış; bense kelimelerin hesabındayım. Onların hayalini kuruyor, onlarla yatıyor, kalkıyor, onlarla sessizlik atmosferinde baş başa kalmanın, kolay kestirme yollarını arıyorum.
Bu hislerle girişimcilik dersine başlayan biri olarak Dilek Zeybek hanımefendiden hemen hemen aldığım her tüyoyu, dersle ilgili her bilgiyi şiir yazma, şair olarak tutunma tutundurma yönünde kullandım.
Maddiyatla ilgili pek çok girişimcilik kaidelerini maneviyata indirgeyerek bazen aynı bazen benzer soruları kendime sordum. İsteklerimin şekillenmesi meğer soru işaretleri ve ünlemlere de bağlıymış.
gece gibi çarpar yüzüme derinlik,
yalçın kayalar...
kalabalığı düşünür yanlızlık,
çocuklar üzülür...
YENİDEN KARGA İLE TİLKİ
Hava sıcaktı, yapraklar üzerindeki çiğ damlaları esrik bir edayla kıvrıla kıvrıla buhar olurken, yoldan açlıktan takati kesilmiş, kuyruğunu kısmış, bir tilki daha çok sürünmeye benzeyen halde yürümekte ve kendi kendine söylenmekteydi:
-Günlerdir açım. Hep tembelliğimin cezasını çekiyorum. Şu karıncalara gıpta etmemek elde değil. Keşke biraz daha büyük olsalardı, hem kendilerini hem de biriktirdiklerini yerdim. Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin.
Tüylü çenesini mecalsizce, mırıltılarla hareket ettirerek, hiç susmayan bebek gibi ağlayan karnının sesini duya duya dolaşıyordu; o kadar dolaşmıştı ki, dermansız, bir ağacın altına içi boş çuval gibi yığılıp kaldı. Yarı baygın gözlerini açlığını uykuyla bastırmak için kapatmaya çalışırken bir dal hışırtısı kulaklarına umut tohumları attı. Hızla filizlenen ses tilkinin başını doğrulttu, yukarı baktı tilki, bir de ne görsün; kendi fikirleri kadar kara bir karga, ağzında da peynir, tilkinin midesi genişliğinde.
Aniden bir canlanma geldi kaslarına, doğruldu ve konuşmaya başladı:
-Hu hu, karga kardeş!
son kez el sallamak için
beklemenin yüreğiydi ağlayan...
tanıdık yalnızlıkla uğurlandı duygular...
demirin hiddeti, titreyen pıhtılar...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!