Sülüklü Han'da Bir Sabah Kahvaltısı

Resul Üstün
'Sıkılmış Yumruklarla El Sıkışamazsınız.'
65

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Sülüklü Han'da Bir Sabah Kahvaltısı

Okulların yaz tatiline girmeye hazırlandığı ve ısının 40’lı dereceleri çoktan aştığı şu terletici Haziran Günleri’nde stresli bir eğitim öğretim yılının yorgunluğunu kısa bir süreliğine de olsa üzerimizden atmak ve yıl içinde gözlemlediğimiz iletişim kopukluğunu az da olsa giderebilmek için bahaneler girdabında çeşitli teoriler üretme peşindeydik. Özellikle de arkadaşımız Özgü Hanım’ın “biz İstanbul’da iken…” diye başlayan eleştirel yaklaşımları da bu işin tuzu biberi olmuştu.
Diyarbakır’ımızın mavi dalgalı, beyaz köpüklü sularına öpücükler kondurarak ekmek balık kırıntılarını tırtıklayan ak martıları, ipeksi tüylerini serin esintilerin yalayarak taradığı yeşilbaşlı ördekleri ve yeşilin bilinen tüm tonlarının ahenkle dans ettiği ormanları yoktu belki…
Ama insanlık tarihinin ak saçlı tanrıçası gibi Doğu Anadolu Dağları’ndan doğup dipten sızma yoluyla Hazar Gölünden beslenen, Mezopotamya Uygarlığı’nın en verimli topraklarına can suyu olan, insanoğlunun yarattığı suni barikatlara inat Irak topraklarına geçip orada özlemle Fırat'ı kucaklayıp muradına erdikten sonra Şattülarap'ta Basra Körfezi'ne dökülen bir Dicle Nehrimiz vardı.
Efsanevi özellikleriyle Lice yakınlarındaki Eshab - ül Kehf mağarası, Dakyanus şehri… Dünyanın en bakir sularının depolandığı Eğil Baraj Gölü, Dünyadaki taş köprüler içinde kemeri en geniş olan Silvan’daki Malabadi Köprüsü…
Mavi gökyüzünden Ergani’yi mağrurla süzen Zülküfil Peygamber Makam Dağı ve Meryem Ana Kilisesi… İnsanların dünyada ilk kez yerleşik düzene geçtiği ve taneli tohumu tarlaya ilk ektiği yer olan Ergani’nin 10 bin yaşındaki Hilar Mağaraları vardı.
13. Osmanlı Valisi Behram Paşa tarafından yaptırılan Behram Paşa Camii, Selçuklu Sultanı Melik Şah tarafından yaptırılan muhteşem Ulu Cami, Nebi Camii ve Safa Cami vardı. Mart Thomas, Meryem Ana, Kırklar Kilisesi ve Mart Pityon Kilisesi vardı. Sultan Kasım tarafından yaptırılan ve 510 yaşında olan muhteşem Dört Ayaklı Minare vardı.
Bir de Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun surları unvanına sahip sevdalı düşlerimizin uyumaz bekçisi surlarımız vardı.
Taşarına sevdalarımızı işleyip altına imzamızı attığımız burçlarımız vardı. Ulu Beden (Evli Beden, Ben u Sen) Yedi Kardeşler, Keçi Nur, Fındık, Mervani, Kral Kızı, Akrep Burçları vardı.
Tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan hanlarımız (Deliller Hanı, Hasan Paşa Hanı, Çifte Han ve Yeni Han, Sülüklü Han) vardı.
Vardı da vardı... Ne sözle, ne de yazıyla anlatmakla biterdi sevdalarımız. Bazen sevda öykülerinin, bazen kahramanlık türkülerinin ana temasını oluşturuyordu uygarlık tarihinin yaşayan tek tanığı yerlerimiz.
Arkadaşlarımızla aramızda var olduğunu düşündüğümüz iletişim kopukluğunu gidermek için ilk adım atılmalı ve ilk olarak bu mekânlardan biri veya birkaçı ziyaret edilmeliydi. Benim de önerimle Sülüklü Han’da güzel bir sabah kahvaltısıyla başladık ilk gezimize. İyi ki de bu geziyi yapmışız. Amaç kahvaltı değildi elbet. İlk paragrafta da değinmeye çalıştığım gibi dostluğumuzu biraz daha pekiştirmekti amacımız. Bağcıyı dövmeden üzümümüzü yedik sanırım. Sağ olun, var olun benim sevda kokan insan yürekli arkadaşlarım.

15/06/2010 Diyarbakır

Resul Üstün
Kayıt Tarihi : 22.6.2010 19:33:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Resul Üstün