Vururken kubbelere fecrin kızıl nurları
Semâdan nice melek inip aştı surları
Her birinin gâyesi bir tek Süleymâniye
Arttı kanat sesleri hep sâniye sâniye
Gafletten uzak gözler abdestlerle yıkandı
Bu saatte yeryüzü ilâhî nûra kandı
Açıldı cümle kapı meleklerle, beşere
Değmeden yürüdüler, ayaklar sanki yere
Uçtu minarelerden kuşlar gümüş kanatla
Geldi yine Kânûnî muhteşem saltanatla
Oturdu en ön safta mihrâbının önüne
Beş asırdır hazırdı böyle kudsî bir güne
Ardında cihanları titreten büyük ordu
Tekbîrler getirerek göğü titretiyordu
Sokuldu ak sakallı bir nefer ta yanına
Dedi; Süleymâniye, sunduğum fermanına
Asırlardır bakarım türbemden eserime
Halbuki hasretim ben mezardaki serime
Bu bayram saatinde halimi arz ederim
Ferman buyur Sultân’ım başsız nere giderim
Şaşırıp Ulu Hâkân, Sinan’ın sözlerine
Sual dolu gözlerle baktı tâ gözlerine
Gördü ki mîmârının başı ayrı vücuddan
Gelmişti sanki Sinan gözü yaşlı Uhud’dan
Ferman etti “Ey Mimar gel otur sağ yanıma
Gücü yetse bu millet girer benim kanıma
Bu bayram saatinde hâlini arz et Rabb’e
İnler senin derdinden hem âsumân, hem kubbe”
Muhteşem Süleyman’ın gözlerinde yaş vardı
Yere düşse bir damla mükevvenât ağlardı
Kapandı secdelere beş asır sonra yine
Alemler kapanırdı Süleyman’ın pâyine
Seyrederken bu hâli müezzin mahfilinden
Döküldü nice şiir bu şâirin dilinden
Hani kalkmıştı perde üstad Yahya Kemâl’e
Getirdi Rabbim beni Üstad’daki o hâle
Açıldı birer birer nice şanlı zamanlar
Geçti ordu başında, Yavuz’lar, Süleyman’lar
Söğüt’ten açılan yol, aştı dağlar, denizler
Şahadet hasretiyle parlıyordu benizler
Üsküdar önlerinde kişneyen yağız atlar
Mohaç’a uçmak için takındılar kanatlar
Girdi bir gece vakti Niğbolu’ya Yıldırım
Düştü Sırp’ın kalbine ateş yüklü yıldırım
Yirmi bir yaşındaki Fatih’in sevdâsıyla
Yol verdi cümle surlar şuh dilber edâsıyla
Tuna’nın sularında serinledi gâziler
Şahadetin zevkinden hep inledi gâziler
Daldıkça küffâr ile akıncılar her cenge
Kavuştu cümle cihan nur dolu bir âhenge
Hasretti yedi tepe kubbelerin aşkına
Kubbeler yükselirken girmedi kılıç kına
Yürürken ordu-millet Avrupa’nın kalbinde
Kubbeler yürüyordu ayağının dibinde
Eğildi karşısında cümle Haç’lar hilâlin
Tattı çan kuleleri acısını melâlin
Şanlı Süleymaniye ufkunda İstanbul’un
Yükseldi elleriyle nefer esvaplı kulun
Yalnız kubbeler vardı parlayan ufuklarda
Adalet gördü cihan o mağrur kavuklarda
Karadan bu yürüyüş süredursun Nemçe’ye
Denizlerde Barbaros baş eğdirdi kaç beye
Leventlerin nârâsı karıştı top sesine
Geçti bu top sesleri göklerin ötesine
Rüzgârlar teslim oldu Fetih’in esrârına
Yelken açtı Barbaros İstanbul diyârına
Bergüzâr diye sundu, Tunus’u, Cezayir’i
Gülzâr oldu Sultân’a, Adalar’ın her biri
Yemen’den Estergon’a koşan atlar çatladı
Barbaros donanmayla ufukları atladı
Ne haşmetti Allâh’ım dininde bu yükseliş
Titretirdi küffarı akın akın her geliş
Varna’dan Estergon’a, Eğri’den ta Uyvar’a
Nal sesleri akardı gökleri yara yara
Viyana önlerinde duyulan top sesleri
Kesti cümle âlemde korkudan nefesleri
Bu orduydu Allah’ın övdüğü Türk Ordusu
Bu orduydu küffârın bildiği tek korkusu
Nerede kurulursa Humâyûn namlı otağ
Saadet doluyordu yaşanacak cümle çağ
Taşınca Tekbîr sesi kubbelerden göklere
Tarihin perdesinden çekilip indim yere
Kaç asırdır bu Tekbîr göz yaşıyla çağlıyor
Süleyman hasretinden cümle ümmet ağlıyor
Devlet-i Âli Osman el çekeli dünyadan
Çekilmiyor bir lâhza küfrün eli dünyadan
Afganistan, Filistin, Çeçenistan kan dolu
Kutlu Süleymaniye bu sabah hicran dolu
Bir bayram sabahının neş’esinden eser yok
Ya Rabbi bu dünyada mü’mine neden yer yok
Sordum Ulu Mabed’de bu suali kendime
Dinlediğim bu Tekbir neden hep lime lime
Ne zaman gelecektir bir Süleyman âleme
Ne zaman son verecek Ümmet’teki eleme
Ulu mabed hissedip içimdeki azâbı
Gösterdi ihtişamla Hakk’tan inen kitâbı
Dedi, benim bânîm de mîmârım da kul idi
Onların nazarında hazineler pul idi
Sarılıp Yaradan’ın İlâhî kitâbına
Düşmediler hiç biri dünyanın hesâbına
Şimdi yatmaktadırlar dizlerimde her biri
Zannetme ki ölüdür, asıl onlardır diri
Bu bayram sabahında uyandırıp ümmeti
Hakk’a iltica ile isteyip de rahmeti
Can verip Hakk yolunda şahâdet nedir bilin
Hak zafer va’d ediyor, bana zaferle gelin...
16 Aralık 2001
Ramazan Bayramı’nın 1. Günü
1 Şevval 1422
Saat: 16.02
Kayıt Tarihi : 24.5.2002 11:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
işte şiir denilen sihir bence bu ..
aslında bunun 'bencesi' de olmamalı...
TÜM YORUMLAR (2)