Son günlerde Türkiye’de ceza infaz sistemine ilişkin yapılan düzenlemeler, resmî açıklamalarda “af” olarak tanımlanmasa da, toplumun geniş kesimlerinde ciddi bir tedirginlik oluşturuyor. Yaklaşık 50 bin civarında hükümlünün tahliyesinin önünü açtığı ifade edilen bu düzenlemeler, yalnızca hukuki bir reform olarak değil; doğrudan toplumsal güven duygusunu etkileyen bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır.
Toplumda oluşan algı, bu düzenlemelerden yararlanan kişilerin bir kısmının geçmişte ağır ve yüz kızartıcı suçlara karışmış olduğu yönündedir. Adam öldürme, uyuşturucu ticareti, cinsel saldırı ve çocuklara yönelik suçlar gibi fiiller, sadece bireysel suçlar değildir; bunlar toplumun vicdanında derin yaralar açan, kolektif hafızayı zedeleyen eylemlerdir. Bu nedenle mesele, “kaç kişi tahliye edildi” sorusunun çok ötesine geçmiştir.
Her ne kadar bazı suçların kapsam dışında bırakıldığı resmî metinlerde ifade edilse de, sahadaki algı ile yapılan açıklamalar arasında ciddi bir kopukluk bulunmaktadır. Özellikle faili tam olarak aydınlatılamamış ağır suçlar, bu güvensizliği daha da derinleştirmektedir. Van’da üniversite öğrencisi bir genç kızın öldürülmesi olayı hâlâ toplumun zihninde tazeliğini korurken, adalet duygusunun tam olarak tatmin edilememiş olması, benzer düzenlemelere yönelik endişeyi büyütmektedir.
Bu noktada sorun yalnızca doğrulanmamış rakamlar ya da kulis bilgileri değildir. Asıl mesele, sistemin işleyişine dair şeffaflık eksikliği ve adalet mekanizmasının tutarlılığına yönelik kuşkudur. Toplum, “perde arkasında neler oluyor?” sorusunu sormaktadır. Çünkü adalet, yalnızca uygulanmakla değil, güven vermekle de anlam kazanır.
Bugün gelinen tablo, uzun süredir oturtulmuş bir sistem anlayışının sonucudur. İlahi ölçülerden bağımsız, insan merkezli ve çoğu zaman pragmatik bir yönetim anlayışı benimsenmektedir. Oysa adalet, yalnızca kanun maddeleriyle değil; caydırıcılığı, hakkaniyeti ve ahlaki temeliyle ayakta durur. Bu temel zedelendiğinde, hukuk şeklen işler ama ruhen çöker.
Bu sistem içerisinde, bazı suçlar gereğinden hafif değerlendirilirken; toplumun güvenliğini doğrudan tehdit eden fiiller yeterince caydırıcı cezalarla karşılık bulmamaktadır. Kısa süreli cezalar veya infaz indirimleriyle serbest kalan kişiler, yeniden sokağa, insanların arasına, eğitim ve öğretim ortamlarının içine karışmaktadır. Bu durum özellikle çocuklar ve gençler açısından ciddi bir risk oluşturmaktadır.
Son dönemde yapılan büyük uyuşturucu operasyonları bu çelişkiyi açık biçimde ortaya koymaktadır. Bir yandan geniş çaplı gözaltılar yapılırken, diğer yandan sokakta uyuşturucu satan, gençleri zehirleyen torbacıların kısa sürede serbest bırakılması, sistemde yürütülen sözde adaletin ne kadar tutarsız olduğunu göstermektedir. Bu tablo, adaletin suçla mücadele eden bir mekanizma olmaktan çıkıp, günü kurtaran bir işleyişe dönüştüğünü düşündürmektedir.
Tam da bu noktada sorulması gereken temel soru şudur: Bu sistemde mağdur nerededir?
Kur’an-ı Kerim, adaletin toplumsal düzenin temel direği olduğunu açıkça ortaya koyar:
“Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği ve akrabaya vermeyi emreder.”
(Nahl, 90)
Bugün ise mağdurun sesi çoğu zaman suçlunun hukuki haklarının gölgesinde kalmaktadır. Suçluya tanınan kolaylıklar konuşulurken, mağdurun yaşadığı travma, korku ve güvensizlik geri plana itilmektedir. Oysa adalet, yalnızca faille ilgilenmez; mağdurun yarasını sarmayı da esas alır.
Kur’an, adaletin hiçbir gerekçeyle eğilip bükülmemesi gerektiğini şu ifadeyle hatırlatır:
“Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adil olun; bu takvaya daha yakındır.”(Maide, 8)
Adalet, ne öfkeyle ne de merhamet adı altında gevşetilerek uygulanmalıdır. Aşırı müsamaha da adaletsizliktir.
Bugün suçluyu gerektiği gibi durduramayan, Allah’ın CC koyduğu yasalara göre hukmetmeyen , caydırıcı cezalar uygulayamayan bir sistem; yalnızca mağdura değil, topluma da zarar vermektedir. Çünkü zulüm engellenmediğinde cesaret bulur, yayılır ve yeni mağdurlar üretir.
İnfaz düzenlemeleri etrafında yürüyen tartışma, aslında daha derin bir sorunu açığa çıkarmaktadır: Toplumun adalet duygusu zedelenmiştir. Mağdurun kendini güvende hissetmediği, suçlunun ise sistem açıklarından faydalandığı bir düzen; adalet üretmez, yalnızca tedirginlik üretir.
Adalet, yalnızca kanunlarda değil, toplumun vicdanında da karşılık bulmak zorundadır. Vicdanın ikna olmadığı yerde hukuk ayakta kalsa bile güven çöker. Ve güvenin çöktüğü bir toplumda, herkes bir gün mağdur olabileceğini bilir.
Kayıt Tarihi : 29.12.2025 17:38:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!