Bir Gün Şiiri - Bahar Ada

Bahar Ada
90

ŞİİR


19

TAKİPÇİ

Bir Gün

Gözlerini gömüyorum, Stavanger polis binasının hemen yanındaki Hristiyan şehir mezarlığına. Toprağın bağrında çürümeye yüz tutmuş gözlerine çiçek kokuları sunarken, bahçıvanı oluyorum tüm Hıristiyan mezarlarının. Onların alemlerindeki evlerin önüne dikilmiş çiçekleri de suluyorum, gözlerim parlak.

“Ne de olsa komşu komşunun toprağına muhtaç.”

Tüm bitkiler kırmızı gül kokusuna bezlenmiş. Altları kuru, haneleri pak. Mutluluklara eşlik: ziyaretçilerin. En sevdiği çiçek değil miydi ki gül, Muhammed'in? İsa’nın uzaktan akrabasıydı O. Alemleri yaratanın evinde, huzurun habercisi olarak yer aldı. Güller kutsasın onları göğe varış şekilleriyle. Şekiller başka olsa da, tenler ulaşır gül kokusuyla Allah’a.

"Yaşam ve ölüm, farklı inançların sessiz buluşmasında…"

Ziyaretçilerin mutluluğu: O an, sevdiklerinin yanında olabilmek. Sevdikleri toprağın bağrına karışsalar bile, onlar hâlâ fanilerin bilincinde. Bilinç acıyı yarattı elbette. O ise sevdikleri. Sonsuz huzurun mutluluğudur bu çiçek kokuları. Müslüman bir ailenin minik elleri buluşuyor Hristiyan topraklarıyla... Sayende, ey Tanrı! Kendinden veren. Adı, Mezopotamya dilinde Kendi'nden veren: 'Xwede'.

"Diller farklı olsa da yolculuk aynı O yolda."

Aşkım! Sen huzurun adı oluyorsun mezarlığın hanesinde ve tüm bu kutsallığın ortasında... en derin sevdam... Gülüşlerini hatırlıyorum, hatıra taşının gereksiz varlığının karşısında. Sanki olmasa taşlar, unutacakmışım gibi nehrini gözlerinin. Taşlar önemli olabilir mi, gereksizliğin yanında? Gereksiz olan coğrafi olarak taşlar mı, yoksa çocukluk hatıralarımdan onları gömerek menfaatlerini doyuranlar mı? Acaba duygularımızla mı oynuyorlar, yoksa taşlarla mı? Mezar taşının karşısında, bu taş gibi gerçek dünyanın sorularını düşünürken, uyanıyorum meleklerinin ayılmış bakışlarında.

"Taş, her yerde taş."

"Düş, her yerde düş."

Bebişim, beşiğim… Emziremem artık seni, büyütürken bizi. Annen memeleriyle, ben rehberliğimle… Değildim ya ben annen, babanım. Rolümüz yaşamını emzirmekti duygu ve düşünce rehberliğimizle, ve onu da beceremedik. Ne yazık, daha senden evvel yol göstericiliğimiz vefat etmişti. Affet bizi, henüz çok cahildik. Meleklerinin gözlerinde ayılmamıştım. Farkındalığım eksikti. Kendime yetemezken sana nasıl yetecektim ki?

"Kendi eksiğini bilmeyen başkasını nasıl tamamlasın ki...tamamlayamaz."

Küçük annem, küçük hanımefendim, küçük kızım, küçüğüm, zihnimin en kutsal yerlerindeki sevabım benim. Yetişemiyorum ilk kez sana. Nefesine yetişme şansım yok, fakat biliyorum, eminim ki fikrin fikrimde, bedenin muhteşem toprağımda, ve ruhun etrafımda… Eminim bundan ve bu yalnız kalmış bir babanın teselli sözleri değil; gerçeğe açılmış gözleri olan bir babanın kendine olan itirafıdır. Cisimsizliğinin bedeninde ve meleklerinin gülüşlerinde sabır buluyorum. Ağlamıyorum artık mesela. Her nerede durursak duralım, her nerede olursak olalım; durduğumuz ve olduğumuz yerde gözlerimde gökyüzündeki yıldızların var. Bu hisler ne beklenti ne de beklentisizlik. Çekmeni istemem görünen dünyanın nefesten olma yükünü. Merhamet ve sevgidendir seni huzura yolcu edişlerimiz.

"Huzuru öpüyoruz köklerinden şimdi."

Kasap Kemal'in dükkanından ciğerlerimi topladım, ziyaretine gelmeden önce. Ortalıkta gezen kediler açtır diye düşünüyorum. Ziyan oluyor, ellerimde çürüyor etler. Öyle ya, her kedinin bir sahibi var bu Stavanger şehrinde. Silkiniyorum. Birden, dünyanın hangi maddeden temiz sokaklarında olduğumu hatırlıyorum. Temizliğin bedelleri varmış, onları ödüyorum, tıpkı diğer dünya insanları gibi. Milliyetçilik kokuyor etrafımda. Bilirsin, her daim önemsemişimdir dünyada olup bitenleri; kendi dünyama yabancıyken bile. Artik dogrusunu soylemek gerekirse pek iliskim kalmadi bu islerle. Senin nefesin, benim tüm ilgi alanlarımın soluğuymuş. Tekrar silkiniyorum.

"Hiç sıkıntım değil."

Sen çok severdin kedilerini. Biri beyaz Van kedisi, diğeri orman tekiri. Babası belli değil o orman tekirinin. Ben babalık ediyorum ona senden sonra. Kan kokusuna ihtiyacım var galiba. Bu mezarlıkla birlikte kanlar epeyce çekilmiş. Sessizlik kokuyor 1800’lü yıllardan kalma… Ruhun, bedenin ve fikrin üçe bölündü bir ay önce. 40. gün henüz çıkmadı sahneye. Demek ki hâlâ kemiklerine ulaşmadı cancazım sevinçler. Toprakla bir olmak zaman alıyor; tıpkı su gibi… Her gün sulayacağım bağrındaki ağacı ve çiçekleri. Bu bir üzüntünün sessiz çığlığı değil, bu teslimiyetin merhamet ışığı.

"Su, huzur."

Bütünlenmeye bölündün, kendi arzunla… Yanı başında sandığın ellerin arzularına şahit olduğunu sanırken sen, işte o vakitlerde, aslında ben hep oradaydım. Asıl şahit olan bendim. Keşke, hareketlerimle sana seni ne çok önemsediğimi bildirseydim. Yokluğuna o şeytanca gülümsemeleri eklemeseydim. Geç kalınmış pişmanlıklar değildir bunlar. Tövbe her daim ellerimizde. Senin huzurunda geçmişime tövbe ediyorum.

"Unutmayacaksın beni!"

Böldüğüm yerden kendimi yine sana tamamlanacağım.
Bir gün…

Bahar Ada
Kayıt Tarihi : 4.2.2023 05:37:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!