SPOR ŞİİRLERİ

SPOR ŞİİRLERİ

Bayram Kaya

11] 2-Toplumsal aidiyetler, belli bir üretim tarzı ve belli bir üretim ilişkilerinin söyleş ildiği aidiyettirler. Buradan yükümlü oluşlardan ötürü, genel birleşmeleri vardır. Toplumsal aidiyetler, bugünkü haliyle, sizlerin yaşamınızı tek başınıza üretemeyeceğiniz denli kolektifçe geçmişli içeriktedirler. Toplumsal aidiyetler, geçmişe indirgenip, ayrılmayan, üretim ve tüketimlerin paylaşım alanıdırlar.

3- Üretim tarzınızın ve üretim ilişkilerinizin, paylaşımlarına dek, düzenleyen sözlen ilmesi; toplumsal meşruiyettik aidiyetinizdir. Ve icabı hal ile değişir olan hukuk birliği aidiyetliğidirler.

4-Toplumsal hukuka dek sağlayışların belirmesindeki tutumlar, eş deyişle, karşılıklı etkileş enli taraflar olaraktan; toplumun bir yurttaşı olaraktan; hak ve görevlerimize dek sağlanıştı olan girişmelerimiz de, aynı zamanda bir demokrasi aidiyetliğimiz olmaktadır.

5-Toplum, hep yeni durumlarla, daima; sözleşen ilkeler aidiyetliğinizdir. Ki demokrasi aidiyetliğinin çalışmasıdır bu. Demokrasi sözleşmenin beliren gücüdür. Demokrasi akla gelip, yakıştırılan; sanı kanı türcü soyut ifadelerimizi, halk sal alanla, toplumsal alana değin oluşla her bir alanlar işleyişinin içine doğru, kendi fantezilerimizin, diğerine yük edilmesi olgusu, asla değildir.
..

Devamını Oku
Ahmet Ergin

Çatık kaşlı asık surat
Sorsan derler ağır abi
Dudağından düşmez meret
Görsen derler ağır abi

Seviyorum diyemezmiş
Aşka boyun eğemezmiş
..

Devamını Oku
Güner Kaymak

Guzel Corum guzel ilim
Gozumde tutuyorsun ozledim seni
Seni tarif etmeye yetmiyor dilim
Aklimdan cikmiyorsun ozledim seni

Hatusasi asinca seni gorurum
Kiremit fabrikalarina bakar ovunurum
..

Devamını Oku
Necdet Uçan

Harbiye

açık hava tiyatrosunun
spor sergi sarayının
kültürün
sanatın
İstanbul radyosunun semti Harbiye
..

Devamını Oku
Abdurrahman Özdemir

Adapazarı’nda doğdum 1958’de
Çocukluğumu ve gençliğimi orada yaşadım.
Üç aşağı - beş yukarı, 10 yaşları civarında,
Camilere giderdim namaz vakitleri.
Göçmenevleri semtinin Güllük camisi,
Papuççular semtinin Kavaklı camisi,
En uğrak yerlerimdi bunlar.
..

Devamını Oku
Kemal Tahir Özcan

Can boğazdan gelir derler,
Sen yemene bak güzelim.
Vücut işi bilir derler,
Sen yemene bak güzelim.

Börek olsun,kısır olsun,
Peşinden pastalar gelsin,
..

Devamını Oku
Ömer Dalman

Bu amansız küfürleşme
karşı tarafı hiçe sayma
küçültme çabası
kardeşi kardeşe düşman eden
Takım Savaşları aslında;
“çok tanrılı dinler gibi”
geri kalmış zihniyetlerin
..

Devamını Oku
İsmail Aksoy

Köylü delikanlılar
yeni oturma odaları inşa ederler
ne ki hiç kadın yok taşrada
köylü delikanlılar
yeni giysiler, ayakkabılar ve arabalar satın alırlar
ne ki hiç kadın yok taşrada
köylü delikanlılar
..

Devamını Oku
İsa Tekin

Diyarbakır Zindanında 24 Ocak 1984 tarihinde Katledilen Yiğit insan korkusuz Devrimci.direniş abidesi NECMETTİN BÜYÜKKAYA/ZINAR/ı dostları ve arkadaşları olarak Siverekte mezarı başında anacağız.mücadelesi mücadelemize Bayrak olsun.Necmettin Büyükkayanın şahsında Diyarbakır Zindanında yaşamını yitiren tüm yiğit insanları saygı ile anıyorum.


1984 yılı Ocak ayı başları idi. Cezaevi idaresi baskılarını yeniden arttırmak ve tek tipi elbise (Elazığ ve Bakırköy’ü Ruh ve Sinir hastalıkları hastanelerinde ruhsal ve sinirsel rahatsızlığı olan hastalara giydirilen çok adî bezlerden yapılmış lacivert boyasına batırılmış rengi laciverde benzeyen fakat yıkandıktan sonra her renge giren tabiri caizse deli elbisesi) ni giydirmek için yeni oyunlar ve provakosyanlar peşindeydi. 1983 5 Eylül direnişinde tutukluların kazandığı hakları hazmedemiyordu. Tekrar baskı ve işkencelere başlamışlardı. Görüş günlerinde ziyaretçi görüşlerine çıkan ve mahkemelere gidip gelen, avukat görüşmelerine çıkan arkadaşlarımıza hakaret etmeye küfür etmeye ve dayak atmaya başladılar Tekrar cezaevinde direniş başlamıştı. Bizim koğuş (24. koğuştu) içimizde bazı grupların önde gelen tanınmış insanları vardı. PKK grubundan Mehmet Şener DDK grubundan Necmettin Büyükkaya gibi şimdi hayatta olmayan arkadaşlar vardı. Cezaevi direnişini Mehmet Şener yönetiyordu. Necmettin Büyükkaya’da ona yardımcı oluyordu. Koğuşlar arası gidip gelmek yasaktı diğer koğuşlar ile irtibat kurmak için geceleri geç saatlerde, Mehmet Şener’in talimatlarını Necmettin Büyükkaya Kürtçe ve Zaza’ca diğer koğuşlara iletiyordu. Tüm cezaevi açlık grevine başlamış ve direnişe katılmıştı. Cezaevi idaresi her gün birkaç koğuşun(genellikle mevcudu az olan) koğuşlara baskın yapıyor, kapılarını zorla kırıyor ve 20 kişilik tutuklu grubuna 200 komando asker ile saldırıyordu. Koğuşlara saldırdıkça bizler sesimiz çıktıkça slogan atıyor ve işkenceleri lanetliyorduk, idare sesimizin anlaşılmaması ve psikolojik işkence olsun diye Hasan Mutlucan’ın savaş türkülerini hoparlöre son ses açarak korkunç bir ses gürültüsü ile psikolojik işkence yapıyorlardı. Kapısını açamadıkları koğuşların ya duvarlarını balyozlarla kırıyorlardı ya da havalandırmadan girip pencerelerin şişlerini kırarak koğuşlara giriyorlardı. Bunlara karşı tutuklular kendilerini değişik koğuşlarda yakmaya başladılar. Bunu gören cezaevi idaresi yeni bir yöntem geliştirdi. Diyarbakır Belediyesi’nden itfaiye araçlarını getirdiler ve koğuşlara saldırmadan önce mazgallardan itfaiye hortumlarını koğuşların içine bırakarak koğuşlara tonlarca su bırakıyorlardı böylece tüm koğuşları adeta göle çeviriyorlardı ıslanmayan hiçbir eşyamız kalmıyordu ne döşek ne yorgan ne elbise her taraf su içinde kalıyordu.
Önceleri baskınları gündüz yapıyorlardı, baş edemeyince bu defa geceleri kapılara vurarak hem uyumamızı engelliyorlardı hep de her an baskın yapıyoruz psikolojisini canlı tutuyorlardı tabii. Onların her kapıyı zorlamalarında bizler uykudan fırlar fırlamaz “Kahrolsun işkence” diye karşılık veriyorduk bu psikolojik işkence bizleri öyle etkilemişti ki bazı arkadaşlar bazen uykularında bile slogan atmaya başladılar. Gün geçtikçe baskı ve şiddet daha çok artıyordu her gün bir koğuşu boşaltıyorlardı. Kapılar kapatıldığı için yemekte vermiyorlardı, açlık grevinde olduğumuz için elimizdeki az miktarda bulunan şekerimizde tükenmişti. Tuzlu su ile idare ediyorduk. Tabii bu arada arkadaşlar haberleşmeyi sürdürüyorlardı idare buna da bir yöntem bulmuştu. Kürtçe, Zaza’ca ve Arap’ça bilen askerler getirdiler. Haberleşmeleri getirdikleri askerlere tercüme ettirdiler.
Bir gün cezaevi müdürü kapı mazgalını açtı ve Necmettin Büyükkaya’yı çağırdı ve şöyle dedi. “ Seni araştırdım sen bu cezaevini bozuyorsun, sen orta doğunun en tehlikeli adamısın senin kalemini kırdık, kendine dikkat et.” Necmettin Büyükkaya(Zınar; biz ona Zınar diyorduk) iç güvenlik amirinin sözünü kesti ve şöyle dedi:
“Senin gibilerin çocukları babalarının işkenceci olduklarını öğrendiğinde hayatı boyunca vicdan azabı çekecekler, ömür boyu sizden ve sizin çocuklarınız olduğunu düşündükçe nefret edecekler ama bizim çocuklarımız yaşam boyunca bizlerle gurur duyacaklar… Tarihin çarkını geriye çeviremezsiniz, bu işkenceler bizi yıldıramaz, tehditleriniz bizi korkutamaz biz bu yola baş koymuşuz” devam ediyordu ki cezaevi iç güvenlik amiri mazgalı kapatıp gitti.
..

Devamını Oku
Recep Metin Yerdelen

Hayatı anlatmak insanlara ve zamana belki çok kolay olurdu,
Kelimelerle şiirlerle ve gerçek öykülerle ama sana zor be güzel.
Halen beklentilerini anlayamıyorum, hayattan nedir isteğin,
Sanırım bunda en büyük etken avunduğun güzelliğin,
Bu nedenle mi en anlamlı zamanında yani şimdi 26 yaş.
Yüzündeki kırışıkların arttığı, artık sürdüğün boyaların çözümlemediği
Ve daha fazla yönleri ile tanıdığın insanları tanımak için mi,
..

Devamını Oku
Abdullah Bedeloğlu

Ben, ben idim.
Kucakta bebek idim.
Gökte ay oldum.
Afacanlıktı işim.
Saklambaç oynar idim.
Bir göründüm, bir kayboldum.
Halden hale büründüm.
..

Devamını Oku
Şerif Erginbay

Öykücü değilim, ama arada bir yazdığım da oluyor. Korkarak beğenilerinize sunuyorum:

BAŞKANIN GÖRME CESARETİ*

Yüreğinin sıkıştığını hissetti yine. Elini göğsüne koydu, bastırdı.. İçini dinledi biraz.. Neler oluyordu? Beslenmeyle ilgili olamazdı. Hep dikkatliydi. Spor yapmayı da severdi, pek aksatmazdı.
İnce kumlu sahilde, dalgaların yıkayıp durduğu kıyı boyunca yürümeye başladı. Çıplak ayaklarıyla ıslak kumda izler bırakarak. Başında şapkası, güneş gözlüğü..
Bungalovlardaki konuklarına baktı. Cep telefonunu kapatmayı düşündü birkaç kez, ama yapamadı. Önemli bir telefon bekliyordu.. İkindi güneşi dağlara değmeden çözülmesi gereken epey sorun vardı.
..

Devamını Oku
Yusuf Aygun

DİNİN DÜNYEVİLEŞTİRİLMESİ (SEKÜLARİZİM)

İslam’ın en temel umdesi olan Allah için (lillahi) ve Allah adına (fi sebilihi) iş yapma olgusu dünyevileşme süreciyle kaybetmekte olduğumuz iman’i değerlerimizdir.Salih amel olarak vasıf edilen ve sırf Allah rızası ve Allah adına yapılan her tür iş bu kapsama girer.Allah Resülü iman’ın şubelerini sayarken 72 şubeden bahsetmiş ve en yüksek şubeyi kelimeyi Tevhit en düşük şubeyi ise yoldan geçenlere eza veren bir taşı kaldırmak olarak sınıflandırmıştır.Burada dikkati çeken diğer bil ölçü Allah için sevmek ve Allah için buğuz etmek yine imani bir amel olarak zikredilir.Dolayısıyla bütün işlerde bun temel ölçü esastır.İslam bir işi besmele bilinci ile yapmak bunun zıddı olan dünyevileşme ise besmeleyi ortadan kaldırıp dünyayı ve menfaati onun yerine koymak esasına dayanır.Ameller tarih boyu bu iki niyet çerçevesinde gerçekleşip durmuştur.Besmeleyi kaldırmanın diğer bir ifadesi bu gün laiklik olarak ortaya konulmaktadır.Aşkının kamudan ve hukuktan dışlanması olarak algılayacağımız bu ideoloji dünyevileşme dolayısı ile besmeleyi(Allah adına iş yapma) dışlama faaliyetidir.
Son iki yüz yıldır bu dünyevileşme batı eksenli düşünme ve batının kör hayranlığı neticesinde İslam dünyasında da hakim ideoloji haline gelmiştir.Fakat bu sapmanın temeli kurumsal olarak Emevilere kadar dayanır.Bireysel olarak ise önceden abit bir sahabe olan Salebe örneğinde vücut bulan bu dünyevileşme daha sonra Emevilerle bir yönetim biçimi haline gelmiştir.Devleti ve yönetimi kutsallaştıran hatta Arap ırkını mitleştiren tavrın çözülüşü olarak başlayan dünyevileşme ve bu ifrat duruma karşı terfidin ifadesi olan saltanat zevk,sefa ve zülüm kurulan bir düzen Abbasilerle devam eden ve Allah adına işlenen zülümler,Allah’ın yer yüzündeki gölgesi olarak ünvanlandırılan sultanlar ve bunların güya Allah adına işlediği cürüm ve işkenceler ortaya koymaktadır ki bir işi Allah adına işleniyor diye lanse etmek o işin Allah’ın rızasın uygun olduğunu ispat etmek için yetmemektedir.Burada temel ölçü ‘emredildiğin gibi dost doğru ol.’emri ilahisidir.Bir iş hem Allah adına,hem Allah için hem de Allahın koyduğu temel ilkelere uygun olacak ki orada Salih amelden söz edilebilsin.Amel görünürde kurallara uygun da olsa Allah için değilse ondan Salih amel olarak söz edilemez.bu o işin iyi niyetle yapılsa bile temel kurallara uymaması durumunda da aynı sonucu doğurur.Yahudileşme de diyebileceğimiz bu felsefenin temel argümanı dini besmeleden uzaklaştırıp sırf zahiren hukuka uygunmuş gibi gösterme diğer bir ifade ile muhafazakarlık olgusudur.Politika ile (siyaset kastedilmiyor) hayatımıza ve inancımıza musallat olan –bazan devlet baskısını ve din dışı eğilimler bahane edilerek-muhafazakarlık ve ılımlı İslam söylem ve anlayışı bu dünyevileşme ve raydan çıkışı ifade eden ideolojik kavramlardır.Bu mantığa göre aslı yerine uygun benzerini ve ılımlısını (yılışığını) koyma –Yahudiler gibi Cumartesi balıkların önünü bentle kesip Pazar avlayarak avlanma yasağına uyduğunu zannetme-modern tabiriyle ortanın sağı,merkez sağ,muhafazakar milliyetçi,reel politik gibi tabirler bu dünyevileşmeyi ifade eden kavramlar olarak ortaya atılmakta,Allah katıksız (hanif) bir inanç ve nizam isterken değişik gerekçelerle bazen da kasten İslam ülkelerinde ortaya çıkan İslam Liberalizmi, İslam Sosyalizmi, yeşil Müslümanlık ve ılımlı İslam gibi nazariyeler hep bu dünyevileşme ve aşkını dışlama ve süte su katma hastalığının tezahürleridir.Bazen dünyevileşmeye güya masumane şu gerekçede mazeret olarak sunulabilmekte:İslam karşıtları onun gerçek hali ile yaşanmasına ve savunulmasına müsaade etmiyor o zaman menderes çizelim,saman altından su yürütelim,en azından bir kısmını sulandırıp seyreltelim,ehven,i şer olanı yahut maslahat olanı yaşayalım İslam siyasetini yaşamak mümkün değil,o zaman Müslümanlar olarak mevcut sistemi işletelim v.s gibi argümanlarla kitleyi sistemin içine çekmekte ve dünyevileştirmektedir.bu argümanların ne kadarı ne ölçüde doğrudur bu başlı başına geniş ve problemli bir konudur ama ümmeti taşıdığı nokta maalesef dünyevileşmedir. bu şekilde din karşıtlarının zorbalıkla ve baskıyla beceremediği şeyi Müslüman politikacı becermekte kendisiyle beraber Müslüman kitleyi dünyevileşmenin kucağına sunmaktadır.Bu bir nevi Müslüman siyasetçi eliyle seküler rejimin kutsanmasıdır.Büyük imamların hayatlarını incelediğimiz zaman onların Emevi ve Abbasi yönetimlerinde görev almaktan şiddetle kaçındıkları hatta teklif edilen büyük makamları işkence görmek bahasına reddettikleri hatta büyük imam Ebu Hanife ‘nin bu sebeple zindanda işkence altında şehit olduğu bilinen bir tarihi gerçek olup hep bu sistemi meşrulaştırma endişesinden kaynaklanmaktadır.
Dünyevileşmenin en temel karakteri beşeri ideoloji ve sistemlerle ilahi otoriteyi sentezleme çabasıdır bu çaba dinin beşer arzu ve isteklerine kurban edilmesi olarak ta algılanabilir.bunun ismi ister laiklik ister muhafazakarlık isterse de ılımlı İslam olsun netice hep aynı noktaya çıkmaktadır.Katıksız ve halis bir din yerine batıl elbisesi giydirilmiş hak kisvesidir bu.Oysa İlahi otorite dini Allaha tahsis etmeyi emretmektedir.Bu dinin en yetkili temsilcisi olan H.z. peygamberin örnek mücadelesi incelendiği zaman onun bu tip bir sentezi şiddetle reddettiği sağ eline güneş sol eline ay verilse de böyle bir uzlaşı ve tavize yanaşmadığını ve en son aşamada ‘sizin dininiz size benim dinim bana.’Bkz.Kafirun Süresi diyerek bu sentez ve uzlaşmanın mümkün olmayacağını ve de hak ile batılın asla bir noktada buluşup uzlaşamayacağını ortaya koymuştur.Her ne sebeple olursa Olsun bu böyledir.Peygambere dahi maslahat ve reel politik olarak böyle bir uzlaşı hakkı tanınmamıştır.kaldı ki diğer kulların bu konuda hiçbir yetki salahiyetleri yoktur.
Diğer bir dünyevileşme hastalığı beşeri felsefelerle İslam’ı yorumlama yanlışlığıdır.tarihte de sıkça rastlanan Hint ve İran mistizmi yada Bizans ve Yunan felsefesi yada diğer milletlerin efsaneleri ile İslam’ı yorumlama çabası hep aynı sonucu vermiş ve ortaya Kuran ve sünnetten uzak Allah’ın kabul etmeyeceği düşünce biçimleri çıkmıştır.Bu gün de Rasyonalizm,pozitivizm v.s gibi modern düşünce ekseninde Kuran ve sünneti anlama ve yorumlama çabası bu dünyevileşmenin ürünüdür.Bu dini kendi asli bağından ve otoritesinden koparıp dünyevileştirmedir.
Modernizm ve İslam moderniz mi olarak tabir olunan İslamı modern mantık ve bilimin ölçüleriyle yorulmama çabası da yine bir dünyevileştirme biçimidir.Mucizeleri dahi bilimsel kurallar çerçevesinde anlamaya çalışan bu zihniyet İslam ahkamını da tarihsel sayma yanılgısı içerisindedir.Oysa İslam genel hükümler ve kevni yasalar anlamında kıyamete kadarki son sözünü söylemiş ve defteri kapatmıştır.Modernizmin kaynağı olan felsefe ve bilim ise şüphe ve var sayım üzerine kurulu olup daha son sözünü söyleyememiş zandan ibarettir.o zaman zanni olanla ilahi olan mukayese edilemeyeceği gibi sentez de edilemez.hele de İslamı bu zann’i değerlerle yorumlamak başlı başına cürümdür.
..

Devamını Oku
Sevinç Kavuk

Çok şükür anayasamız hâlâ
Resmi dilimiz Türkçe’dir diyor

Kişiler yabancı dile kişisel ihtiyacını
Özen ve özverileriyle gidermeye yetenekli
Yabancı dil öğrenmeye şikayet eden yok
Yabancı dil ile eğitime karşı koymak vazifem
..

Devamını Oku
Sefer Kurt

Sabah uyandım
Pencereden baktım
Hava yine güneşli
Karşı ki dağlar aldı gözüme
Giydim spor eşyalarımı
Ve hemen çıktım yola
İlerde bir köy vardı
..

Devamını Oku
Ali Efeoğlu

Loto oynadım yok
Spor toto oynadım,
Maalesef
Milli piyango bileti aldım,
Tek rakam bile yok
Kazı kazan oynadım,
Sadece cebimi kazıdı
..

Devamını Oku
Recep Metin Yerdelen

Hayatı anlatmak insanlara ve zamana belki çok kolay.
Kelimelerle şiirlerle ve gerçek öykülerle ama sana zor be güzel.
Halen beklentilerini anlayamıyorum, hayattan nedir isteğin.
Sanırım bunda en büyük etken avunduğun güzelliğin, bu nedenle mi 26 yaş.
Yüzündeki kırışıkların arttığı, artık sürdüğün boyaların çözümlemediği ve daha fazla yönleri ile tanıdığın insanları tanımak için mi.
Evet bir bayan için sınır bir yaş.
O zaman mı anlayacaksın sana gelenin ben olduğumu,
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Utangaç Bahaneler


İnsan toplumsal bir varlık!

İnsan olmanın sorumlulukları da güzellikleri de var. Yani sadece sorumluluk açısından insana bakmayalım, güzellikleri de insan yaşamak ister!

..

Devamını Oku
Hüseyin Güneş

acı bir anı saklar ince kesik siren sesleri
ahşap rutubetli asma katlarda...
kimsesiz çocukluğun resmidir duvardaki,
motor yağlarının kirlettiği ellerin izidir...

her vakit umutsuzdur bakışlar
geleceğe dönük planlar kurulmaz
..

Devamını Oku
Naim Yalnız

Dilimiz,dinimiz,örfümüz aynı,
Gelin Türkler gelin,birlik olalım;
Bütün tarihimiz,kökümüz aynı
Gelin kardeşlerim,birlik olalım.

Kuralım müşterek,türlü kurumlar,
Güç versin topyekün,bizlere onlar;
..

Devamını Oku