KAYBOLAN GENÇLİK
Bu gençlik ellerimiz arasından kayıyor. Mustafa Miyasoğlu’nun romanındaki ‘Kaybolmuş Günler’ aslında kaybolmuş gençliktir. Anne babası Müslüman ve mütedeyyin olduğu halde çocuğu kumarcı, içkici, esrar ve eroin kullanıcısı, hatta ateist olan bir gençlik kesimi oluşuyor.
Laiklik adı altında ladini bir eğitim alan bu nesil, gitgide yozlaşıyor, bozuluyor, temel değerlerini alamadan hüda-i nabit gibi yetişiyor. Bu köksüz yetişen gençlik ülkenin geleceğini tehdit diyor. Tehlike çanları çalıyor artık. Bu çanlar bizim için çalıyor. Hele hele ekonomik kalkınma ile birlikte zenginleşen toplum git gide manevi değerlerini kaybediyor. Bekaret kontrolü yaptırmak isteyen anne katlediliyor. Harçlık vermeyen baba oğlu tarafından acımasızca öldürülüyor.
O halde ne yapmalı. Bir yandan eğitim ve öğretime bir çekidüzen verirken diğer yandan sivil toplum kuruluşları belediyelerle el ele vererek genliğe eğilmeli, onu ahlak ve maneviyat dairesine alacak çalışmalar yapılmalıdır. Çare burada. Aksi halde iş işten geçmiş olacak atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olacaktır.
Maalesef sivil toplum kuruluşları belli kişilerin egosunu tatmin etme aracı olmuş, enerjisini boşa harcamakta, beride büyük bir genlik kitlesi heba olmaktadır.
Öncelikle bu alanda projeler üretilmeli, bu projeleri yürütmeye koşullanmış sivil toplum kuruluşları, gönüllü kültür teşekkülleri kurulmalı, ya kurulmuş olanlar revize edilerek belli bir plan ve program çerçevesinde çalışmalara başlamalı, belediyeler bunlara yer ve imkan sağlayarak destek vermelidir.
Bu çerçevede faaliyet gösterecek dernekler öncelikle gençlerin enerjisini boşaltacak spor faaliyetlerine önem vermelidir. Dernek bünyesinde açılacak spor salonlarında bilardo, tenis, pinpon masalarıyla öğrenciyi bu mekanlara çekmeli, enerjisini boşaltan gençliğe dinlenme mekanları sunulmalı, bu mekanlarda uygun okuma ortamları, okuduğunu paylaşacağı tartışma ve düşünce alışverişi mekanları oluşturmalıdır. Ayrıca gençlerin belli bir sanat eğitimi alarak bu yeteneğinin ortaya çıkarılması, geliştirilmesi ve bu yeteneğini ortaya koyması ve böylece kendisini ifade etmesi sağlanmalıdır.
Belediyeler kent ve kasabalarda gönüllükültür sarayları inşa etmeli, bu sarayları gönüllü kültür teşekküllerine ehven fiyatlarla kiralamalıdır. Bu saraylarda konferans salonları, seminer salonları, tiyatro salonları ve müzik mekanları ve resim atölye ve sergi salonları bulunmalıdır. Bu mekanların gönüllü kültür teşekkülleri tarafından ortak kullanmalarının sağlanması elzemdir. Ayrıca bu komplekste kütüphaneler, okuma evleri bulunmalı, ayrıca kurs mekanları bulunmalı, ibadethaneler, hatta hatta o kente yaşayan bilge kişilerin düşüncelerini ulaştırabilecekleri, çalışmalarını yapabilecekleri mekanları olmalıdır. Bu büyük bir projedir ve ancak büyükşehir belediyeleri tarafından inşa edilebilir.
Bugünkü sivil toplum merkezleri bir aşamadır ama lokal kalmaktadır. Yetersizdir. Ancak faydadan hali olmadığı için onlar da devam etmeli, ancak bunlarla yetinilmeyerek bu büyük projeye acilen önayak olunmalıdır. Bu proje genliğin kucaklanması, kuşatılması, ihya ve yeniden inşa edilmesi için acil projedir. Geç kalınmıştır aslında, ama zararın neresinden dönülürse kardır. Yarın kafamızı taşlara vurmamak için bu konuda acil çalışmalar yapılmalıdır.
..
ÇOCUK EĞİTİMİ VE AHLAKİ YOZLAŞMA
Toplumun ahlaki değerlerinin gir gide aşındığını artık sağır sultan bile duydu. Ama bunun sebepleri üzerinde düşünen yok. Vaizlerimiz bas bas bağırıyor ama sosyologlarımız boş boş oturuyor. Bu sorun ayyuka çıkmadan toplumumuzun her kesimini tehdit eder hale gelmeden buna bir çare bulunması gerek.
Bir yandan sigara, içki alışkanlığı diğer yandan esrar eroin ve diğer uyuşturucu kullanma alışkanlıklarının toplumun her tabakasına yayılma eğilim giderek artıyor, geleceğimizi tehdit eder hale geliyor, hatta gençliğimizin bir bölümünü tamamen etkisi altına alıyor, tehlikenin boyutları artıyor, geri dönülemez noktaya geliyor. Bunun yanında kumar alışkanlıkları devlet eliyle teşvik ediliyor, Milli Piyango, Spor Toto, Spor Loto ve İddia gibi oyunların yaygınlaşması, Altılı Ganyan gibi oyunların bir yaşama biçimi haline gelmesi toplumun ne noktaya geldiğinin açık göstergesidir.
Ayrıca toplumda yaşanan boşanma olaylarının artması, evlenme sayısının azalması, nikâhsız birlikteliklerinin çoğalması, zinanın yaygınlaşması gelinen noktanın vahametini göstermektedir.
İşte tüm bu veriler bize tehlike çanlarının bizim için çaldığını göstermektedir. Ancak hala bu sorunların üzerinde yeterince durulmadığı, nedenleri üzerinde ciddi araştırmalar yapılmadığı görülmektedir.
Bu ve bunun gibi bir çok ciddi meselelerde gösterilen umarsızlığımız sürdürülmekte ve bu konuda cahilce bir ısrar edilmektedir. Geleceği ve gençliğiyle bu kadar ilgisiz başka bir millet tasavvur edilebilir mi?
Evet, biz şimdi karanlığa küfretmek yerine bir ışık yakalım ve sorunun nedenlerine inerek çareler arayalım. Öncelikle bu sorunların nedenini sorgulayalım. İlk eğitimi ailede alan gençlik sonra çevrede sonra okulda yetişiyor. O halde sorunun nedenlerini buralarda aramalıyız.
..
EĞİTİMDE YENİ ATILIMLAR
Eğitim yıllardır işinin ehli olmayanlara terk edildi. Hatta daha ileri giderek diyebiliriz ki en büyük ihanet bu alanda yapıldı. Bir ülkeyi geri bırakmak istiyorsanız onun eğitim sistemini bozun bu onlara yeter. Hatta daha ileri giderek diyebiliriz ki bir ülkeyi yenmek, yıkmak, yok etmek, tarih sahnesinden silmek istiyorsanız onun eğitim sistemine bir şekilde müdahale edin bu yeter de artar bile.
Bizim eğitim sistemimize değil müdahale etmek, yabancı ülke eğitim uzmanları adı altında gelen organize şebekeler tarafından her beş yılda bir taarruz edilir. Bu taarruzlarla yeni yeni yerleşmeye başlayan sistem allak bullak edilir, bir daha toparlanamaz hale getirilir. Yüksek ücretlerle gelen bu uzmanlar yeni eğitim sistemi vaadiyle gelir, eğitimi her zamankinden daha fazla karıştırır, içinden çıkılmaz hale getirir.
İşte şimdi eğitimi kurtarmanın zamanı. Eğitimde yeni arayışlar ve buluşlar yapılmalı. Batılı araştırmacıların ilgi duyduğu Osmanlı ve Selçuklu sistemleri incelenmeli. Onlardan yola çıkılarak yepyeni bir sisteme ulaşılmalı. Nizamülmülk’ün, Fatih Sultan Mehmet’in medreseleri mercek altına alınmalı. Ali Kuşçuları, Gazalileri, İbn-i Rüştleri, Farabileri, İbn-i Sinaları, Kadızade Ali Efendileri, Bakileri, Nefileri, mikrobu keş eden Ak Şemseddinleri, Fatihler yetiştiren Molla Güranileri yetiştiren kurumların metodolojisi bulunmalı, çağa uydurularak yeniden ihya edilmelidir.
Eğitimi gönüllü-vakıf sistemiyle re organize etmeli, kar amacından ziyade bilim ve sanata katkı amaçlı hale getirmeli, bu amaçlar doğrultusunda devlet teşvikleriyle desteklenmeli ve yönlendirilmelidir. Mabetlerle iç içe bir eğitim tasarlanmalı, ladini eğitimden dini eğitime geçilmelidir. Ahlaklı nesiller yetiştirmenin yolunun dindar nesiller yetiştirmekten geçtiği bilinmeli, dersler ve ders müfredatları ladinilikten çıkarılarak dinileştirilmelidir.
Ne irfandır ahlaka yükseklik veren, ne vicdandır/ Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır’. Diyen Akif’in bu mısraları unutulmamalıdır. Ateistler ne derlerse desinler dindarlar bildiğinden şaşmamalı, demokratik rejim de herkesin istediği şekilde eğitim almasına imkan sağlamalıdır. Batıda kiliselerin okullarının laik okullarla at başı eğitim yaptığı, eğitimde tek tipçi anlayış yerine çoğulcu eğitime geçilmelidir.
Okul, cami, kütüphane üçlüsünün oluşturduğu külliye mimarisi yeniden gündeme getirilmeli, eğitim kurumları bu anlayışla dizayn edilmelidir. Hata içinde sağlık kurumu, parklar, bahçeler, tekke, aşevi, yetimhane, spor, kültür, sanat ve eğlenceye yönelik sosyal tesislerin bulunduğu büyük kampüsler oluşturulmalı, bu kampüsler yerleşim yerlerinden kopuk olmamalı, kampüslerin çevresi yerleşime açılmalıdır.
..
Eğitim üzerine yazılar:
OKULLARIN YENİDEN TANZİMİ
Bugünkü okulların öğrenciyi nefret ettiren, öğrenim psikolojisine tamamen aykırı, askeri nizamiye havasında, yeşilden ve spor alanlarından mahrum, iç mekanları hapishane koridor ve koğuşlarının birebir aynısı denebilecek stildedir.
Yeni mimari arayışlarıyla özel sektörün inşa ettirip devlete devrettiği okullar bile bu alanda fazla bir fark göstermiyor, ideal olana uzak yapılarıyla Türkiye’de eğitim mekanlarının eğitimi felç eden mekanlar olduğunu artık anlamanın zamanı gelmiştir.
Eğitimde ilk halledilmesi gereken budur ve bu konu aciliyyet gereken konuların başında gelir. Kent dışına taşınması zaruri hale gelmiştir tüm okulların. O da yetmez eğitim kampüsleri planlanmalı, doğu İslam, Osmanlı Selçuklu mimarisinin bir devamı olarak yapılacak binaların, bahçe peyzajından tüm mekânlarına kadar her şeyinin milli olması gerektiği açıktır.
Dahası okul bahçelerinin öğrenci eğlenme ve dinlenmesini kendi geleneklerimiz doğrultusunda sağlayacak şekilde olması gerekir. İlk okullar için seksek, mile, ip atlama, birdirbir, beş taş, dokuz taş ve diğer oyunlar için özel mekan ve öğretmen yönlendirmeleri, yararlı internet salonları, klasik müzik, tasavvuf ve halk müziği eğitimleri, eskrim, ok atıcılığı güreş vb. milli sporlar özendirilmesi için özel mekanlar ve eğiticilerin tahsisi, okumanın özendirilmesi için iç ve dış mimarisi sevecen, memurları motive edici yetenekte kişiler olan okuma odaları, kütüphaneler, şiir okuma mekanları, vb. ortamları oluşturulmalı…
Sınıflar, koridorlar, okul kantin ve kafeteryaları yeniden tanzim edilmeli, kapalı dinlenme mekanlarına açık iç açıcı mekanlar da eklenerek, öğrenci motivasyonu en üst düzeye çıkarılmalıdır.
Okullarda seminer ve konferans salonları güzel ve nefis mekanlar haline getirilmelidir. Öğretmen odaları öğretmenleri psikolojik olarak rahatlatıcı mekanlar olmalıdır. Öğretmenin bilgiye kolay ve rahat ulaşabilmesi için bilgisayar ve internet imkanlarının artırılması şarttır.
..
YENİ PAGANİZM
Paganizm ölmedi, paganizm hala yaşıyor. Çağdaş paganizm gündelik hayatın içine gizlenmiş durumda bu yüzden kimse fark etmiyor bunu. Bu yüzden de ruhumuzun d erinliklerine yerleşiyor, toplumları ele geçirip kuşattığı gibi fertleri de derinden derine ele geçiriyor.
Bu gün sabah erkenden kalktığımızda karşımıza çıkan ilk kişiye günaydın deyişimiz pagan dünyasının ilk selamlaşmasını oluşturuyor. İslam düşünce ve yaşantısının alternatifi olarak yerleşen bu tür paganist uygulamalar hayatımızın her yanına uzanıyor, bin bir kollu bir ahtapot gibi dünyamızı kuşatıp yavaş yavaş somurup yok ediyor.
Okullarda sabah antlarının çıkışı modern paganizmin ilk uç vermesi, amentüsüdür. Hatta bu gün marşla haftaya başlama ve marşla haftayı bitirme törenleri pagan tören değil de nedir? Kentlerin tüm meydanlarını kuşatan, adım başı korkunç bir heyula gibi insanların üzerine abanan heykellerin, okulların en mutena yerlerine konulan adeta bir tapınma köşesi haline getirilen büstlerin pagan uygarlıklardan kalma olduğunu, bu pagan dinin bir versiyonu olan günümüz paganlığının ibadet yerleri olduğunu kim inkar edebilir.
Devlet adamlarının geliş gidişlerinde yapılan törenlerin devlet adamı ve onun şahsında devleti kutsama olduğu apaçık bir gerçek değil mi? Bu gün siyaset, spor, siyaset ve ekonomi dünyasındaki starların var oluşu pagan dünyasının ne denli büyük noktalara geldiğini göstermiyor mu? Bu kutsanan kişilerin Olimpos dağında oturan zaman zaman insanların arasına karışan yarı tanrılar olduğunu yadsımak mümkün mü?
Bu yarı tanrıların, ya da tanrılaşan starların halk arasına girip normal hayat sürdürememelerinin nedenini hiç düşündünüz mü? Bu dünyanın varlığı ve sayılarının hiç de azımsanamayacak noktada olduğu pagan dünyasının ne kadar ileriye gittiğinin bir ispatı değil mi?
Çıplaklığın bu denli ileri boyutlara varması, kadınların yatak odası kıyafetlerinden daha transparan kıyafetle kentin en işlek caddelerinde gezip durmayı nedir acaba? Kadın bedeninin ve şehvetin ne denli kutsandığının alameti değil mi? Kumarın milli piyango diyerek millileştirilmesi bu meşum oyunun, yuvalar yıkan bu pagan ibadetinin boyutlarının nereye vardığını işaret etmekte.
..
İSLAM VE BİLİM
Bilim İslam’da en önemli konu. İslam’ın ilk emri ‘oku’. Buna rağmen Müslümanların ilimle bağı günümüzde pek öyle sıkı fıkı görünmüyor. Oysa Peygamber Efendimiz (sav) mescidini medreseye çevirmişti. Hele Ashab-ı Suffe denilen yüce kişiler ilimle meşgul olmaktan fakir düşmüşlerdi.
İlim yolunda fakr-u zarurete düşmüş olan bu topluluk İslam’ın yayılmasını, kökleşmesini, sağlam temeller üzerine kurulmasını sağlamıştı. Bu medresede ne ilimler öğrenilmiş, ne sağlam tefekkür tesisi edilmişti. Bu kutlu medresede yetişen yüzlerce insan bir ışık olup dünyayı aydınlatmıştır.
Bu medresenin müderrisi Hz. Peygamber (sav) idi. Ve her anları ilimle dolup taşıyor, ilimle din at başı beraber yürüyordu. Onlar bilmedikleri bir öğretiyi uygulamıyorlar aksine güneş gibi gördükleri, apaydınlık bildikleri, ilmek ilmek ördükleri dini yaşıyor onu hayat haline getiriyorlardı.
Oysa bu gün Müslüman inandığı dinin gereklerini bilmeden uygulamaya çabalıyor, bilmediği için tam anlamıyla uygulayamıyor. Yarım yamalak öğrenilen din yarım yamalak yaşanıyor ve gelecek nesillere aktarılamıyor. Oysa binlerce tefsiri bulunan Kur’an anlaşılmak için raflarda bekliyor. Dini en iyi anlatan Hadis kitapları unutulmuş, dinin ahkamını öğreten Fıkıh kitapları terkedilmiş. Hele dinin en iyi örneği Peygamber hayatı olan siyer kitapları unutulmuş. Üstüm ahlak sahibi zatların hayatını anlatan menakıp nameler okuyucusunu bekliyor.
Bu gün İslam adına nesillerin bildiği fazla bir şey yok. Gençlere niçin, neye ve nasıl inanacakları anlatılmıyor. Yıllarca kuru bir din dersi hiçbir yaraya merhem olmamıştı. Şimdi öğretilmek istenen derslerin de inkar fırtınası karşısında pek bir şey ifade edeceği sanılmasın.
Oysa salt Kuran dersleriyle İslam’ın anlaşılamayacağı aşikardır. Ayrıca inkarcı felsefenin yaptığı tahribatı yok etmek için gerekli Kelam derslerinden yoksun bir dini eğitimin anlamsızlığı ortadadır.
Bütün bunlarla beraber uygulaması olmayan, ahlaki öğretiyle desteklenmeyen, tasavvuf aşkını kazanmamış bir din içi boş ceviz kabuğunu yemeye çalışmaktan ibaret olacaktır. Dünyevileşmiş bir toplumun sırf ahireti de garantilemek için şekilci din anlayışı gençlere ruh ve mana aşılmaktan uzak kalacaktır. İçi boşaltılmış din anlayışı kalpleri doyurmayıp, dimağları aç bırakınca yeni nesiller için tek yol içki, uyuşturucu ve kumarla tatmin olmak olacaktır. Dinin yerine konmak istenen sanat ve spor yeterli olmayacak, seks ve uyuşturucu yanında kumar devreye girecektir.
O halde tek çare kalıyor geriye Dini dinin gösterdiği yoldan öğrenmek ve yaşamak. Yunus Emrelerin, Hacı Bayram- ı Velilerin, Hacı Bektaş Velilerin, Şahı Nakşibendilerin, Abdülhalik Gücdüvanilerin, Bayezid i-Bestamilerin, Azizi Mahmut Hüdailerin yolundan gitmekten başka çaremiz yok. Bu yol da bilmek, inanmak ve uygulamaktan başkası değil. Kuru bilgi de yeterli değil bu işe sevgi mayasını da çalmak şart. Yıllar önce derslerine katıldığım Hamdullah Hocanın bilim yoluyla Müslüman olanların sayısı çık az. Tasavvuf yoluyla İslam’a girenleri ise sayısız deyişini hiç unutamadım.
..
EĞİTİM ÜZERİNE YAZILAR
Cami Merkezli Toplum ve Cami Merkezli Eğitim
İslam’ın ilk emri OKU. Bu emir gereği İslam okumaya büyük önem veriyor. Okuma yanında tefekkür de büyük önem taşıyor.
O halde bakalım. Eğitim ne kadar önemli. Allah’ın Resulü esirleri sahabeye öğretim karşılığı serbest bırakıyor. İlk ve ne büyük eğitici Allah. Rab isim ve sıfatı bunun göstergesi. Beni rabbim eğitti ve ne güzel eğitti buyuruyor peygamber. Ondan sonra en büyük eğitici Allah’ın Resulü. O da mescidde kurduğu eğitim müessesiyle başlıyor işe. Bu medresenin adı Suffe. Suffe Ashabı seçkinler. İlk eğitim onlara. Osmanlıdaki Enderun misali. Sonra halka halka diğer Ashab. Mesciddeki sırayla önce erkekler, sonra kadınlar ve sonra çocukların eğitimi.
Bu eğitimde baskı yok. Hoşgörü var. Bu eğitimde yarış var. Güzel bir yarış. Bu eğitim maddi değil manevi. Bu eğitim laik değil dini. Eğitim Cami merkezli. Eğitimci Peygamberden başlayarak herkes bir sonrakine Asahb-ı Suffe ve diğerleri. Hz Aişe kadınların öğretmeni.
Bu eğitm sistemi Hulefa-i Raşidin döneminde de böyle devam eder. Fethedilen yeni yerlerde kurulan Mescitler ibadet yanında ilim merkezi. ilim ve eğitim. İslam toplumu cami etrafında şekillenir. Mescitler artık cami olur. Toplama yeri. Camiler külliyelere dönüşür. Toplumun eğitim ve ibadet başta olmak üzere bütün işleri orada görülür.
Külliyelerde şifahaneler, kütüphaneler, tekkeler, sübyan mektepleri ve diğer üst eğitim kurumları olan medreseler yer alır. Hatta maddi temizlik için hamamlar, tuvaletler, şadırvanlar, aşhaneler. Toplumun tüm gereksinimleri başta eğitim olmak üzere orada karşılanır.
..
21*09*13 (Cumartesi)
Dün akraba ziyareti vardı. Toplantı demek lazım buna. Akraba toplantısı. Bunu birkaç yıldır yapıyoruz. Kardeşler toplanıyor. Bunu ben teklif ettim. Sevabının benim haneme yazılmasını umuyorum. Birkaç kez vazgeçmek, sona erdirmek isteyen oldu. Mani olduk. Daha sonra onlar da böyle bir niyetleri olduğunu ve bunu açıkça deklare ettiklerini unuttular.
Yıllar önce amcalarımız yapıyordu bunu. Sanırım abimin fikriydi bu. Abim cemiyetçi bir adam. Çok ilginç bir tip. Ömrünü sosyal hayata adamış. Evden çıktığında bir daha geri dönemiyor. O dernek senin bu cemiyet benim, o etkinlik senin bu etkinlik benim. Neyse konumuz o değil. Onu müstakil bir yazıda anlatmayı düşünüyorum. Hatta bu bir hikâye olacak kafamda kurguladım yazmaya da başladım. Annem dedem babam amcalarım dayılarım teyzelerim halalarım. Kısaca ailemin hikâyelerinden oluşacak bir roman. Eninde sonunda bunu başaracağım. Allah izin ederse diyorum. Ama kararlıyım.
Günlüklerim, şiirlerim, aktüalite yazılarım ve en son hikâyelerim. Buna kitap tanıtımı yazar tanıtımı ve eleştirilerimi de ekleyebilirim. Çocuk masalları bir zamanlar denediğim türdü. Bakalım bir daha ona dönebilir miyim? Zor. Şimdi elimde bir Tarihi destan var. Onu tamamlarsam başka projelere geçebilirim.
Neyse. Şimdilerde günlük tahlil yazılarından başka bir şey yazamıyorum. Onlara deneme adını veriyorum ama değil biliyorum.
Çok renkli bir okula geçtim. Fen lisesinden sonra burası bakalım bende nasıl bir etki bırakacak. Bu yıl son yılımı çalışıyorum sanırım. Emekli olup özgür yaşantının tadını çıkarmayı düşünüyorum. Projelerim var onları gerçekleştireceğim. Gerek yazım gerek yaşam gerekse eğitim projeleri bunlar.
Yazım alanında eserlerimi basmak, yaşam alanında daha hür bir ortam, bahçe işleri ve hayvanlarla çevrili doğal bir hayat. İdeal olarak bir sosyal hayat dernek ve giderek vakfa dönüşecek anaokulu projesi. Bengisu sanat düşünce aksiyon ve hikmet evi çalışmaları. Gençleri sanat yöneltecek bir proje.
İçinde sanat ve spor etkinliklerinin, düşünce çalışmalarının, okuma faaliyetlerinin yapıldığı bir cemiyet çalışması. Bir sosyal proje. Bu projenin finansmanı Avrupa birliği fonlarından karşılanabilir mi bilmiyorum. Yoksa durgun hayır kaynaklarını harekete geçirmek mi olur şimdilik bir fikrim yok. Kamplar yapılabilir, okuma evleri, bilgisayar kafeleri, sanat grupları, ebru ve hat eğitimleri, seminer ve konferanslar, burslar ve yurt çalışmaları. Gençliği çocukluktan başlayarak kapsayacak bir proje. Sosyal hayatı tamamen kuşatacak bir proje. Genç kızları, evlenecek delikanlıları, dul kadınları, yaşlıları kuşatacak dev bir proje.
..
EN BÜYÜK MESELEMİZ
Ülkenin Geleceği ve Gençlik için Yapılması Gerekenler
Arkadaşlarla konuşuyoruz. Büyükşehir Belediye başkanının kardeşi de orada.Eski bir genel müdür. Gençlik elden gidiyor. Evet. Zenginleşme ile birlikte dünyevileşme ve sekülerleşme aldı başını gidiyor.
Geçen hafta iki belediye başkanını da ziyaret ettik. Her iki ziyarette de daha önceleri yapmadığım bir şey yaptım. Gençlik üzerine düşüncelerimi söyledim. Bu konunun düşünülmesini gençlerin kötü gidişten kurtarılması için gençlik merkezlerinin daha kapsamlı ele alınması gerektiği, gençliğin enerjisini doğru yolda sarf edebilmesini, arta kalan zamanlarında aynı mekan ve ortam içinde kültüre ve sanata yöneltilmesini, bu çalışmada belediyelerin sivil toplum merkezleriyle el ele vermesi gerektiğini aktardım.
Bu gençlik merkezlerinin spor artı satranç ve dama gibi zeka oyunlarını barındıran salonları yanında, okuma salonları, seminer ve tartışma salon ve ortamları olmalı, aynı ortamda ibadet mekanlarının bulunması ayrıca konferans salonları bulunmalı, buralarda periyodik okuma çalışmaları seminer ve konferans faaliyetleri, tartışma, bilgi ve kültür yarışmaları, sanat eğitimi verebilecek ortamların oluşturularak gençlerin yeteneklilerinin sanata yöneltilmesi gerektiğini kısaca anlattım.
Ayrıca bu merkezlerin okullarda eksik bırakılan eğitimlerin tamamlanması ve desteklenmesi amacıyla gönüllü eğitim çalışmalarının yapılması sağlanmalıdır. Ancak bu tür faaliyetlerdir ki gençliği bu gün düştüğü başıboşluk, cafe ve avm ortamlarından biraz olsun alacak, facebook ve tweet kültüründen kurtarabilecek onların kötü alışkanlıklardan kurtulmasını sağlayacak, kendine güvenen, düşünebilen zamanını iyi kullanabilen, içinde bulunduğu cemiyet için yararlı bireyler haline getirilebilecektir.
Ülke çapında güzel bir planlamayla büyük çalışmaya ihtiyaç var. Gerek gönüllü kültür teşekkülleri gerek devlet kurumları ve hükümet, gerekse belediyeler bu konuda çalışmalar yapmalı, bu konuda acil tedbirler ele alınmalıdır. Kayıp bir gençlik istemiyorsak y ve z kuşaklarının yıkıcı etkisini azaltmak, asımın nesline kapı açmak zorundayız. Bu da ancak bu kurumların işbirliğiyle olacaktır. Aksi halde benmerkezci, bencil egoist ve hedonist bir nesille karşılacağız ve bu nesil ülkenin geleceğini tehdit eden unsur olarak karşımıza çıkacaktır. Hiçbir değer eğitimi, almamış, kitap okumayı değil herhangi bir dergi ve hatta gazete kültürüne bile sahip olmayan, elinde telefonu ünlü harfleri yok sayıcı mesajlarla gününü gün eden, hayatı kafe, AVM, ve sinema çevresinde geçen bu gençlik, ne anne baba tanımakta, ne büyük ve yaşlı tanımakta, ne saygı ve sevgi bilmekte, ne mukaddes bilmektedir. Ne ezan, ne namaz bilecek, ne cami ne mescid tanıyacak, ne kutsal kitabı bilecek, ne kutsala ve inançları saygı gösterecek. Tek bildiği yemek içmek ve eğlenmek olacak. Bu neslin ülkenin geleceğini felakete götürmesi muhakkaktır.
..
Tanıdığım Ünlüler:
NECATİ ÇELİK
İzmit İmam Hatip Okulu’nun ilk öğrencilerinden. İleriki yıllarda aynı sınıfta beraber olacağız. Pek çalışkan bir öğrenci değildi. Kilolu olduğundan dolayı boğazının altında sarkan bıngıldaklarından dolayı kendisine mebus derdik. Hakkı var ağırlıklı bir adamdı. Yürüyüşünde, tavırlarında bir saygınlık vardı. Sanki ta o günlerde bakan olacağını biliyordu.
Liseyi onunla okuduk. Fazla bir yakınlığımız olmadı. Benden bir iki yaş büyüktü galiba. Sınıfın yaşlılarıyla gençleri arasında bir mesafe vardı. Biz de bu yüzden çalışkanlığımızla ön plana çıkmaya çalışıyorduk. Onlar yaşlarının olgunluğunu ortaya sürüyorlardı. Okulumuzun ilk öğrencilerinden oluşan bir sınıftaydık. Çoğu Kur’an-ı Kerim kursundan gelmeydi. İçlerinde hafızlar vardı. O hafızlık yapmamıştı sanırım.
Liseyi bitirdik. Bir sınav sonuçlarıyla üniversiteye kaydolmaya hak ettik. O istediği bölüme girememişti. Kuran kursu öğretmeni oldu kendi köyünde. Şimdi Gölcük ilçesinin bir mahallesi olan İhsaniye idi onun köyü. Yılsonu hatim merasimine o dönemin Çalışma bakanı Şevket Kazan’ı davet etti. Törende bakanı iyi ağırladı. Çok geçmeden Bakan onu Ankara’ya aldırdı. Özel kalem müdürü olmuştu. Koltuğu dolduruyordu.
..
MÜSLÜMANLAR VE İLİM
Din adına tam bir cehalet dünyasındayız. Üstümüze vazife olmayan her şeyi biliyoruz. Ama bize en çok gerekli olan şeylerden haberdar değiliz. Ekonomi biliyoruz, siyaset desen hakeza, spor desen feriştahına kadar. Herkes her şeyi biliyor, ama kendisi için hayati olan hiçbir şeyi bilmiyor.
Tam bir cehalet dünyasında yaşıyoruz. Uzmanların bilmesi gereken şeylerle doldurmuşuz beynimizi. Ama gerekli olan hiçbir şeyden haberimiz yok. Ne derler; ’Ne ararsan bulunur derde devadan gayri’. Enformatik cehalet bu olsa gerek.
Her şeyi dolduruyoruz beynimize. Orasını tam bir çöplük haline getiriyor. Dini yönden ise tam bir cahillik deryasında yüzüyoruz. Sanki bu dünyada ebedi kalacak, öteki dünyaya hiç gitmeyecekmişiz gibi hep bu dünyayla ilgili şeyler öğrenip duruyoruz. İşimize yarayacak, yaramayacak her şeyi öğreniyoruz.
İş hayatından aile hayatına oradan gündelik ibadetlerimize kadar tam bir cehalet içindeyiz. Çocuklarımızı inançlı yetiştirmek adına tam bir ihmal, ailemizi çekip çevirmede din ve ahlak kurallarına uymada tam bir gaflet, ibadetlerimizde tam bir cehalet içindeyiz.
Cami cemaati olarak kahvehaneden eve, evden camiye, camiden kahveye bir hayatımız var. Evde kadın dırdırından kaçtığımız iki yer var; biri cami, biri kahvehane. Hiçbir meselemiz yok. Onun için her şeyi siyasetten bekliyor, günübirlik siyaset dedikodularıyla yuvarlanıp gidiyoruz.
İşte tam burada en önemli şeyleri kaçırıyor, gençliğimizin, kendimizin ve çağdaşlarımızın dinden diyanetten uzak yaşayıp gittiğimizi göremiyoruz.
Bir yandan dini eğitimsizlik, diğer yandan evlerin içini bir yılan gibi, bir ejderha gibi sarıp zehirleyen TV ve internet, ayrıca cep telefonları ve tablet dünyasının afyonlayan mesaj ve oyun dünyası ülkemizi alabildiğine tehdit etmekte, biz tüm bu olanlardan habersiz dedikodu, çok kazanma hırsıyla uçuruma yuvarlanmakta, sessiz sedasız büyük bir felakete yaklaşmaktayız.
Eğer kendimize gelmezsek, eğer gidişimizi değiştirmezsek, kendimiz, ailemizi ve çevremizi yeni bir dönüşüme tabi tutmazsak korkunç son kaçınılmaz olacaktır. Nereden başlayacağız bilemiyoruz? Ne yapacağımızı bilemiyoruz? Nasıl yapacağımızdan ise hiç mi hiç haberdar değiliz.
..
SÖMÜRÜ DÜZENİ VE GERÇEKLER
Din adına dünyayı yiyenler. Kimler mi bunlar? Başlangıçta iyi niyetle yola çıkmış birçok kişi. Çoğu başlangıçta bu günkü duruma geleceğini düşünmemiştir belki de. Din sömürücüleri bunlara diyorlar işte. Bence her şeyin sömürüsü var. Birileri bir ideolojiyi, birileri mukaddes değerleri bir başkası da insanların özlemlerini sömürüyor. İşte bunlardan en kötüsü ise din sömürüsü dediğimiz mukaddes değerlerin sömürüsüdür. Yazımızın konusu bu olsa da biz konuyu genelleştirerek işleyeceğiz.
İnsanoğlu bazı değerleri kendine ait kılarak o değerler peşinde bir dünya kuruyor böylece hayatlarını anlamlandırıyorlar. Ama bazı kurnazlar - ya da bunlara şanslılar mı desek- bu duyguları kendi emelleri için kullanarak servet yığma şan şöhret edinme yoluna girmişler, kısaca dersek bu masum duyguları ranta çevirmişlerdir.
Öncelikle konuyu din dışı alanda olanlara bir göz gezdirelim: Bu sömürü olayı şöhretler alanında görülmekte özellikle. Sanatçılar futbolcular bu alanın rekortmenleri. Yenidünyanın totemleri olan bu insanlar sıradan insan olduklarını unutup bir yalanın peşine düşüyor, bu yalanı kendi uydurduğu için önce kendisi inanıyor sonra başkalarına inandırıyorlar. Tabii bu işte medyanın payını da unutmamak gerek. Bu mitleri onlar besliyor onlar yaratıyor ve onların üzerinden getirim sağlıyorlar. İç içe getirim dünyası. Ve bu getirim dönüp dolaşıyor bir yaşam tarzına ulaşıyor. Karşılıklı aldanma ve aldatmalarla sürüp gidiyor bu dünya. Sanatçılar bizi eğlendiriyor biz onları ödüllendiriyoruz. Şöhret ve onun gerek moral gerek maddi getirisi bu sömürünün merkezi.
Gelelim din sömürüsüne ve bu sömürünün gitgide yaygınlaştığı dünyamıza. O kadar ki adım başında rastladığımız bu tipler gitgide artarak sıradanlaşacak, gerçek inanç erleriyle bu tipler karışacak git gide birbirinden ayrılamayacak h hale gelecektir. İçlerinde siyasi parti liderlerinin de olduğu bu tipler irili ufaklı olarak aramıza karışmışlardır. Bize düşen onları tanımak ve ayıklamaktır. Adam başlangıçta güzel söylemlerle -belki de iyi niyetle- girişmekte ama zaman içinde şekil değiştirmektedir.
Benim çok yakından tanıdığım bir kişi dindar kimliğiyle yıllar önce bir vakfa üye sonra başkan olmuştu. Aradan az bir zaman geçti bu kişi bir cami derneğine başkan oldu. İki kuruluşun başkanı kendisi olduğu için caminin mülkiyetini vakfa devretmesi zor olmamıştı. Yıllar geçti bu vakıf bir TV kurdu. Bu TV caminin müştemilatındaydı. Dernek ve vakıfların TV kurmaları yasaklanınca adan TV evine taşıdı. tuttu bu TV yi ranta çevirdi bir dönem sağcı partilerden yardım alamadığı için sol partiye angaje oldu ve beldenin aynı sol parti tarafından kazanılmasını sağladı. Caminin alt katlarını yüksek ücretle kiraya verdi. Vakfın yönetim kurulunu değişti. Vakfı aile şirketi haline getirdi. Kısa bir zaman önce öldü. Şimdilerde caminin istimlaki söz konusu. Arkada bir alanı belediye istimlak etti ve camiye tahsis etti. Eski cami yer ve binasına milyon istimlak bedeli verdi ama vakıf kabul etmedi 11 milyon istiyor. Yeni camiyi kurulan dernek yapacak. Rahmetlinin çocukları davayı sürdürüyor.
İki örnek de parti liderlerinden. Biri milliyetçi biri dinci iki parti lideri partililerden topladıkları gelirleri bankalarda kendi hesaplarında tuttular. Öldüklerinde mirasçıları paralar üzerine kavgalar yaptılar.
Bizde doğru dürüst dünya şampiyonluğu görmeyen takımlarımızdan birinin teknik direktörü 100 bin TL aylık alıyor. Kimse ona bu parayı hak edip etmediğini sormuyor hatta tartışmıyor bile. İşte bu da bir sömürü örneği.
Ama en kötüsü sizce hangisi? Ne spor ne siyaset ne de sanat adına yapılanı. En kötüsü mukaddes değerlere bağlı istismar. Çünkü dini değerler bu sömürüyü kaldıramaz. Allah’ın dinini az bir bahayla satanlar durumun düşenler ahirette bunun hesabını vereceklerini düşünmüyorlar mı? Üç günlük dünyayı ebedi saadetlerine feda ettiklerini anlayacak idrakleri körelmiş mi? Birer örneğini verdiğim bu sömürü olayları artık adım başı rastlanır oldu. Daha nereye kadar artarak gidecek bu sömürü. Artık buna bir dur demek zorunlu. Gerçekleri halı altına süpürmeden ortaya çıkaracak bir çağrı yapmak gerekecek.
..
Y KUŞAĞI VEYA YAKLAŞAN TEHLİKE
Nerede kütüphaneler nerede Y kuşağını kurtarıcı projeler. Nerede din ve ahlak eğitimi. Nerede idealizm. Nerede inancı uğruna yaşayan gençlik. İslamcı gençlik gitgide eriyor. Dünyevileşiyor.
Gençler yaşlılara yer vermiyor, fakirin halinden anlayan yok. Trafikte canavarlaşan, birçok değeri alt üst eden bir nesil yetişiyor. Face tweeti nesli. Her şeylerin 140 karaktere sığdıran zavallı kuşak. Cafe' lerde boy göstermeyi marka giyinmeyi, hızlı araba sürmeyi, fast food yemeyi avm' lerde hayat geçirmeyi, sinema kültürlü, pop ve topçu, uzun saçlı top sakallı hiçbir şey hakkında bilgisi olmayan slogancı bir güruh geliyor. Bu nesil zorluyor kapıları. Giderek artıyor sayıları. Önlem alınmazsa binlerce gezi parkı olaylarına malzeme yapılacak, sokaklarda yakıp yıkacaklar, camilerde ö, cami bahçelerinde öpüşecekler.
Vatan sathını bir eğitim yuvası yapmadan, fakiri zayıfı gözetmeyi, sanat ve kültürü, erdem ve inancı bayraklaştırmadan kurtaramayacağız bu nesli. Gençliği kültür ve bilim dünyasına dâhil edecek büyük projeler gerek. Kentleri beton yığını olmaktan kurtaracak yeni projelerle birlikte doğal hayatı her yerinden kucaklayacak yeni kenti kurmadan bu gençliği bulamayacağız. Milli değerleri her köşesinde anıt gibi yükseltmeyen bir ülke kendi insanını yetiştiremez. O halde önce yeni mimari sonra yeni sosyal kurumlar ve eğitimde yapılacak kendine dönüşle sağlanabilir ancak bu. Bunun için düşünsel planda büyük araştırmalara ihtiyaç var. Sonra ortaya çıkacak büyük eserler ışığında yapılacak sempozyumlar, paneller tartışmalar yolumuzu görmemizi sağlayacak.
Osmanlı ve Selçuklu ekseninde geliştirilecek bu yeni gelişimin ilk çalışmalarını acilen başlatmalı yönetim. Cami çevresinde bütünleşecek sosyal kurumların şekillenmesi ivedilikle gerekli. Sanata kültüre yapılacak yatırımlar o alanlara rağbeti arttıracak gençliği pop kültürden klasik kültüre geçirecek, eğitimde kantiteden kaliteye geçilmesi, her mahallede kurulacak mahalle konaklarında açılacak spor ve kültürel mekânlar yeni bir gençliğin oluşmasını sağlayacaktır. Bu alanda iş aslında sivil toplum kuruluşlarının önünün açılmasıyla sağlanacak her il ve ilçede yapılacak gönüllü kültür teşekkülleri sarayları mahalline ışık saçan bir meşale olacaktır.
Tekkeleri ve zaviyelerin yeni bir mimari ile neşv-ü nema bulması halk eğitiminin öz mekânları olarak çekirdek oluşumunu sağlayacak. Orada kozasını örecek ipek böceği kozasını toplum yapraklarıyla beslenerek örecek ve ipeksi kumasını örecektir.
Vakıf ruhunun yeniden diriltilmesi, vakıfların bazılarını zengin etmek halkın Allah için yaptığı bağışları ailenin mülkü haline getirecek durumdan kurtarılması, onun yerine kanun kontrolünde şeffaf ve sosyal amaçlı hale getirilmesine çalışılmalıdır.
Daha söylenecek çok söz yapılacak çok iş var. Ancak buna yönetim erkinin sahip çıkması ve Hitlerin 10 senede Alman milletini yönlendirmesini ters örnek alırsak halkı iyiye doğruya yöneltmede SİVİL ÇABALARIN BELEDİYE VE MERKEZİ HÜKÜMET ELİYLE TEŞVİK EDİLMESİ ZARURETİ AÇIKTIR. Tarımın desteklenmesinden daha az önemli değil mi acaba bu çalışma?
Neden vakit kaybediliyor. Neden bir sosyal araştırma yapılmıyor. Neden uzmanlar aranmıyor onların görüşlerine başvurulmuyor? Ne bekleniyor Y Kuşaklarına olumsuz anlamda x ve z kuşaklarının katılması mı beklenen. Anarşizmin hortlaması ya da hippi gençliğinin oluşması alkolik ve uyuşturucu müptelası serbest yaşama ilkesini hayat gayesi edinen, feminist, pornocu, eyyamcı dahası tedhişçi bir gençliğin sökün etmesi mi isteniyor? İnternet in kitap aut, serbest yaşam in, geleneksel değerler aut. Bu son mu hazırlanıyor ülkeye?
Necip Fazıl Kısakürek’in İdeologca örgüsünün şekilleneceği toplum için daha ne bekleniyor. Sezai Karakoç’un Diriliş Nesli ’nin sökün etmesi için daha ne kadar bekleyeceğiz. Asım’ın Nesli daha büyümeden çöplüklerde mi can verecek. Büyük Doğu nesli yitip gidecek mi bu kargaşa içinde. Bu dünyevileşme daha ne kadar sürecek. Bediuzzaman’ın istikbalde ey yüksek sada dediği İslam’ın sedasını daha ne kadar bekleyip duracağız. Nurettin Topçu’nun hareket ordusu ne zaman hazır olacak. Nerede ilim irfan orduları nerede ahlak timsali insanlar nerede yunus misali erenler dervişler?
..
ORYANTALİZMİN OYUNLARI
Hayat geçti. Ah ne yapsak ki gençliği yeniden ele geçirebilsek. Bu mümkün mü? Hayır. O halde ne yapacağız. Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer. Biz de hayal ederek geçirelim bundan sonraki günlerimizi. Tabii gençler gibi gelecek zamanı değil geçmiş zamanı. Ama bazen de gelecek zaman hayali kursak fena mı olur? Daha yapacak şeylerimiz var.
Ah o üniversite yılları. Ben iki üniversite okudum Ahmet Hamdi Tanpınar gibi. Birini bitiremedim, birini bitirdim zar zor. Geri zekâlı mıyım ben? Yok. Ama nedense bu üniversite hayatına pek anlam veremedim. Yaşar Kemal üniversiteye bile varamadı. Atilla İlhan bir üniversiteyi bile bitiremedi. Ama pek çok kişi bu gün onların yerinde olmaya can atar elbet. Keşke ben de onlar kadar eser sahibi olsam da ilkokul tahsilim bile olmasa…
Ne veriyor bu okullar Allah’ını seversen? Bu gün hala bir eğitimci olarak çalışan ben bu sistemin yanlışlığının en çok farkında olan biriyim sanırım. Bana ilk üniversitemde filozof derlerdi. Hep bu her şeyi sorgulama alışkanlığımdan olsa gerek. Şimdi hala her şeyi sorguluyorum. Bundan dolayı da zaman zaman mutlu olabiliyorum ancak. O da kendimi motive ederek. Bazen bunu başaramıyorum da ilaçlara başvurduğum, ağır depresyonlar geçirdiğim oluyor.
Geri zekâlıdan üstün zekâlıya aynı eğitim veren bu sistemi reddediyorum. Herkesi aynı kalıba sokmaya çalışan bu sistemi insan doğasına aykırı buluyorum. Yetenekleri körelten bu sistem ülkeyi geri bırakmak için maksatlı ellerce planlanmış ve sinsi bir taktikle uygulanmıştır. Ayrıca sürekli değişikliklere maruz bırakılmış, ama esasta bir değişiklik yapılmadan ayrıntıyla kitleler ve kadrolar meşgul edilmiş, oyalanmış ve aptallaştırılmıştır.
Oryantalizm diyeceğim yine komplo teorilerine bağlayacaksınız ama bağlayın ben yine vazgeçmeyeceğim. Doğuyu ebedi geriliğe ve köleliğe mahkûm etmek için ellerinden geleni yapmış ve hala yapmakta batılılar. Doğu ülkelerini geri bırakma planları eğitim ve ordu üzerine yoğunlaşmış, basınla da bu iki kurumu demirden prangalarla kendi hizmetlerine almışlardır. Ayrıca o ülkelerde kurdukları polisiye sitemlerle ülke halkını kültürsüzleştirmiş, şans oyunlarıyla yalancı hayaller peşinde koşturmuş, futbol voleybol gibi spor dallarında holiganlaşma sağlayarak yüksek inanç ve ideallerden mahrum bırakmıştır.
İşte dünya halklarını esaret boyunduruğuna geçirmenin gizli yolları. Bu esaret zorla baskıyla sağlanan bir esaret değil. Bu kölelik gönüllü köleliktir. Geri bıraktırılmış ulus halk ve aydınları bu köleliğe can atmakta, bunun kölelik olduğunu farkına bile varmamaktadırlar. İşte Man kurtlaşan doğu toplumu. Bu gün Mısır’da kendi anne babasına silah sıkan asker vatani görevini yaptığını zannetmekte aslında batının zorunlu ve istekli bir kölesi, bir köpeği olduğunun farkına bile varamamaktadır. Aynısı yıllar boyu ülkemizde ve diğer doğu ülkelerinde de sahnelenmiştir ve sahnelenmeye devam etmektedir.
Sorarım size neden batı ülkelerine bir darbe olmaz. Aynı batı en son batının doğusundaki Yunanistan’da darbeyi mahkûm etmiş ve darbenin yalnızca batılı olmayan uluslara mahsus olduğunu ve gerektiğinde sık sık yapılabileceğini göstermiştir.
Gerek basın, gerek yabancı sermayenin emrindeki yerli sermaye gerekse ordu ve polis gücü hep batının sömürme planlarına uygun ayarlanmıştır. Ülkenin aydınları kullanılabilecek yarı aydınlar hatta Cemil Meriç’in deyimiyle Mustagripler olarak yetiştirilmiş, basın batının menfaatlerini kollayacak gerektiğinde darbe teşvikçisi darbe ortamın oluşturma görevini yapacak şekilde ayarlanmıştır. Bunu yapmak için gerek medya patronları gerekse yazarlar satın alınmış, ordu batı tarzı hayat ve onların menfaatini kollamak üzere oluşturulmuş, sözüm ona iç düşmana karşı konuşlandırılmıştır. Eğitim felç edilmiş, ülkenin geleceğini alacak kuşaklar talan edilmiştir.
..