Arkadaşlar, önce bir soru sorarak başlayacağım
- Bir topal koltuk değnekleriyle alay ederse, daha iyi yürüyebilir mi?
- Hayır diyeceksiniz biliyorum…
Öyleyse her gün yaşadığımız sıkıntılardan şikayet etmek, bu sıkıntıları üreten sistemi küçümsemek,
veya sisteme küfür etmek, her gün her toplantıda aynı şikayetleri yapmak çözüm değildir. Önemli olan
şikayetçi olmak değildir. Hastalığı teşhis etmek ve tedavi etmek için, doğru ilacı kullanmak gerekir.
Bizler belki kapitalizmi doğru tanımlıyoruz ama (öyle olduğunu var sayalım) kapitalizm mikrobuna karşı doğru ilacı seçemiyoruz, seçmek istemiyoruz, ya da alamıyoruz. Nasıl şimdi doktor tavsiyesine göre ilaç kullanmayıp da otlarla tedavi olmaya çalışanlar var ise biz de öyleyiz. Evet bütün ilaçların
ottan yapıldığını biliyoruz. Ama bir hapta, binlerce ottan aylarca alamayacağımız kadar da vitamin
ya da anti mikrobik maddeleri aldığımızı da bilmeliyiz. Yoksa otlarla tedavi olmak uğruna kendi kendimizin mezarını da kazmış oluruz. Biz bu gün inatla eski alışkanlıkları sürdürürsek, inatla eski tekkelerin altında devrim yapacağız diye diretirsek, otla tedavi olmaya çalışanlardan ne farkımız kalır.
Parça parça olduğumuz yetmiyor gibi, her parça da emperyalizmden fazla birbiriyle çatışmakta, boş değirmen taşları gibi kendi kendini öğütmektedir. Bu öyle bir alışkanlık yapmış ki, üç cümleyi arka arkaya doğru söyleyen, pirüs zaferini kazanan kahraman gibi kabarmaktadır. Ama yıllarca toplumsal mücadelede bir adım ileri atmak şöyle dursun, her gün daha da yeni mevziler kaybederek geriliyoruz.
Hiç kimse bunun nedenini araştırmıyor, hiç kimse biz nerede yanlış yaptık ta bu durumlara düştük demiyor. Oysa her gün yapılan yanlışlar artık hepimizin boyunu aşmış durumda… Üç basın toplantısı yapıp, sonra da, mücadele ettiği sınıfın basınında haber olarak çıkmadı diye hayıflanıyoruz. Bu da, sınıf mücadelesi veriyoruz diyenlerin, kendi aralarına çektikleri duvarların, burjuvazi ile aralarındaki duvardan daha kalın olduğunu göstermiyor mu?
Yanlışlardan arınmadan doğru iş yapılmaz. Geçmişteki hatalarımızı ve bugün yaptıklarımızın bir muhasebesini yapalım.
Geçmişin hesabı deyince, sağa sola bakıp suçlu arayan insanlarla iş yapılmaz. Aynaya bakan ve ben nerede hata yaptım diyebilen insanlar görmek istiyoruz. Sağa sola bakan insan kişiliksiz insandır. Kişiliksiz insanlara güvenilmez. Kişiliksiz insan kendisinden akıllı insana tahammül edemez.
Kendisinden akıllı insanları görünce yeni arayışlar içine girecektir. Bu kadar çok bölünmenin altında yatan budur. Kişiliksiz insan ya yönetecek, bunun için kendinden zayıf adamlar ister, ya da yönetilecek. Kişiliğini kullanıp, katkıda bulunamayacağı için, yönetimin kollektivitesi göstermelik olacak. Yönetilen de bu durumda ben emir kuluydum, hata yönetenlerin diye, işin içinden sıyrılacaktır.
Ne yazık ki bu gün karşılaştığımız insan tipi çoğunlukla böyledir.. Kendini etken olarak görmemiş ve görmek istemeyen birileridir bunlar. Başkasının yanında emir kulu olarak bulunmuş insanlardır. Emredecek adam ve emir verecek adamlar aramaktadır. böyle insanlarla iş yapılmaz. Sağa sola bakan adam kendi iş yapmamış demektir. Başkalarının emirlerini yerine getirmiş adamdır. Özeleştiri ile, kendi özeleştirisi ile işe başlayamıyorsa, ben kendi beynimi kullanmadım, makine gibi kullanıldım, ben onun için suçsuzum, beni kullananlar suçludur demek ister. Bize makine lazım değil. Düşünen ve ne yapması gerektiğine kendi karar verebilen insanlar gereklidir.
Bu yeni insan tipi yaratılmadan, yeni bir yapılanmanın anlamı yoktur. Bunun için de herkes, önce
kendi hatalarını önüne koyup kendi özeleştirisini yapmalıdır. Özeleştiri laf olsun diye değil. Yeni bir
yapılanmada rol almak için değil, içtenlikle yapılmalıdır. Bunu duyan öyle güvenmelidir ki.. bu arkadaş bir daha, kendi çıkarlarını, gurup çıkarlarını ön plana almadan, toplumsal mücadele için
fedakarlıkta bulunacağına gönülden inanabilelim.
Bu mücadelenin artık, 300 den fazla gurubun göstermelik olarak imza attıkları ve düzenledikleri eyleme 100 kişiyle katıldıkları sahte, yapmacık rollere alet olmayalım. Sendikalarda, derneklerde, odalarda, yönetim kapmak için birbirimize çelme atarak, toplumsal mücadele yürümez. Dostlar alışverişte görsün diye Gazi madalyası takıp Cumhuriyet bayramına katılanların rolüne soyunmayalım.
Bu konuda en çok birbirimize olan güvene ihtiyacımız var. Önce bu güven sağlanmalı. Bunun için elimizden geleni yapmalıyız. Cılız seslerle, düşmanları kendimize güldürmeyelim.
Rol alıp oynamak isteyenlere sözüm yok. Ama gerçekten sınıf mücadelesinden yana olanlar…
Bir kere daha bu konuda ciddi ciddi düşünsünler istiyorum. Sınıf eksenli mücadele verdiğini söyleyen
Demokratik kitle örgütlerinin ve siyasi partilerin, birlik konusunu gündemlerine alıp tartışmalarını umut ederek sözümü bitiriyorum.
Kayıt Tarihi : 7.10.2006 22:06:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (2)