Uğurlandı bir vakitte yolcu,
Giderken eski bir sırrı fısıldadı,
İzini bırakmasın artık, yollar karanlık,
Gözlerinde sönmüş bir yangın saklı.
Geçmişten bir nefes yükseldi,
Dualara ulaştı sofralardan,
Ama yemek hâlâ tatsız, donmuş tabakta,
Af bile dilinde tutuklu sırdı.
Duraklar suskun, yüzler belirsiz,
Kimisi yanında, kimisi uzağında,
Bir hikâye akar sessizce,
Adını anmayanların ardından.
Yolcu gelirken sormamış aşka,
Belki de bilmek istememiş.
Ne fark ederdi ki zaten,
Sorduğunda cevabı var mıydı?
Bir yanını koparıp da bırakmış,
Diğer yanında çiçekler solmuş.
Kendi içine gömülmüş bir yalnızlık,
Saklanmış bir hikâyenin gölgesinde.
Güllere umarsız, seslere sağır,
Varlığı ışıktı, yokluğu boşluk,
Bazen sessiz, bazen belirsiz,
Bir vardı, bir yoktu; kayıp kendinde.
Bir soruyla yanan ağıtlar,
Bin cevapla sönmezdi hiçbiri,
Dönse ne değişirdi, gitse ne eksilir,
O kendini hangi yolda buldu ki?
Gerçeğin bin bir türlü yüzüyle,
Hayatın en kahredici diliyle,
Kimi onun için dua etti,
Kimi adını bile unuttu çoktan.
Yola çıkınca, ardına bakmaz,
Ama içi dönüp durdu kendine,
Geceyi gündüzle harmanlar, kaybolur,
Kendi suskunluğuna teslim olurdu.
Ve yol uzanır bilinmezlere,
Evler ışıklı, sokaklar dolu.
Ama o aynada hâlâ bir kayıptı,
Kendi içindeki aşka düşmandı.
Bir yanda neşeli kahkahalar,
Diğer yanda boğuk bir çığlık,
Ne zaman, ne mekân, ne insan,
Sığar mı dünyaya bu yanık kırıklık?
Korkudan sormadığınız kişiler,
Kimlere anlatsın bu yangını?
Sofrada yerleri var mı hâlâ?
Kırgınlığı kim duyardı, kim anlardı?
Gidilir mi, dönülür mü bilinmez,
Ama bilir ki yollar da yalnız,
Çiçekler yetişirdi uzakta,
O ise bir yankının içinde sessizce soluklanırdı.
Burcu Bolakan
Kayıt Tarihi : 29.3.2025 18:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.