Annenin değerini yatak başında beklemeyince anlıyoruz,
Sevgilinin değerini yürekten uçup gidince,
Babanın değerini, mezarına iki kürek toprak atınca,
Hayatın değerini hastane koridorlarında.
Karanlık vaktinde havada bir kuş bile görülmez,
Onlar için umut olduğu kadar bizler için de umuttur,
sapsarı bazen kızıl güneş,
Ne yani gündüz karanlıklara büründü diye,
Umut dolu yarınları ne diye beklemeyeceğiz.
Saksıya konulan yapay çicekler gibi yaşanan hayatın,
Rengi cansız, üstü tozlu kokusu plastik.
Çocukken hepimiz büyümeyi iple çektik,
Hayat çektiğimizi ipi boğnumuza geçirmiş, bilemedik.
Hep gök kuşağını bulma hayalleriyle yeşerdim günden güne,
Büyüğünce anladım, en büyük yalan gök yüzünün, gözler önünde.
Gök yüzünde hakkımı isteyeceğim,
Vermezse günü gelince topraktan isteyeceğim.
Dik başlı burnu hava da insanların,
Başı yatırılmış burnu toprak altında kalması, cilvesidir hayatın.
Ayakta bunca zaman çalışmayla geçmiş yaşamın,
Yatıralarak sona ermesi ne büyük bir teselli...
Küçükken kolumuz açırdı ya da ayağımız düşmekten,
Büyükdükçe aşşağıdan yukarıya doğru artıyormuş çilen,
Gözler görmez olur kulaklar duymaz, baş ağırır olur dertten.
Gripten hasta olup evde terlemen için üstüne örtülen battaniyen,
Kabir de sorulan sorular mı yoksa bedenine sarılan kefen mi terleten..
Adım adım yaklaş, onca fısıltılı adaya, bilmem kaçıncı parsele,
Sus... Ve izlemeye koyul kim bilir hangi suçunun cezasına çekmekte.
Ne acıdır, karıncayı incitmekten korkan insanoğlunun,
Gönül kırmak gibi bir aciz yeteneğe sahip olması.
Kırılan gönülle onca darmandağın olmus hayalleri,
Kim bilir hangi gönüle batıracak, acıma duygusu olmadan.
Korkmadan, bıkmadan...
Kayıt Tarihi : 20.9.2013 23:20:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!