Elinde bir bağ gül vardı. Ucuz kömür dumanı, saçlarını yalayıp geçerken, dumanın içinden, küfü aralayıp ay'a baktı. Ay, apaktı.
Cebinde olmasını umduğu mektubu yoklamaktan korktu, aklını gül'e saldı. O dans olsaydı, o Son Tango, adında gül olan kız çocuğu kuşkusuz çıkıp gelecekti sisin içinden.
Sorusu yanlış sorulmuş bir aşka iliştirmişti yüreğindeki çöl'ü. Oysa çöl, vahalar da saklardı kuytusunda…
Ağlayan kalacaktır, demek geldi içinden; ne çare, aceleci bir intiharı sufle ediyordu, engereğin kasrında, ellerinin serinini esirgeyen çocuk.
Silin sesini tüm uzak ağıtların, dese ne olacaktı? .. Sazı elinden alınan, gülün ardından aya bakar ve serin bir ölüm düşünür, berrak ırmak boylarında.
Onu doğuracak kadına ne diyordu adında gül olan kız çocuğu? 'Gitme, sen olmazsan ben de olmazmışım; doğur etinden beni, saçlarımı, gıdığımı kokla öyle git. Bir öpüş bırak, büyüdükçe büyüteceğim. Gitme henüz, ağladığınıza doğur beni, öyle git. Ağladığınız büyüsün bende.'
O, gül'ün ardından aya baktı; ay apaktı.
Yaşam, uçurumlarda sınanırdı elbette; ama hesapta çocuk ölüleri yoktu. Çöl, vahalar da saklardı kuytusunda…
O, ayın altında göğe baktı; zamanıydı. Ne demişti 'can' O'na? 'Düşersen, sevindirme. İnatla doğrul tekrar, elinde bir avuç toprakla…' Çan sesleri geldi uzak öykülerden, o öykülerin edepsiz sokaklarından.
Çanlar çıldırdı; ay, yüzünü maviledi bir güzel.
Kuyruğunu kavgada bırakmış bir kedi, sisin içinde –mağrur- gülümsedi kir'ine aldırmadan. Son Tango'yu izleyeceği duvarı seçti. Kir'i, giz'i oldu ayın altında…
Adında 'gül' olan kız çocuğu, saklanıp sisten, duvarın dibine emekledi, kedinin yanına…
Şehrin kötü çocukları diz çöktüler 'kırmızı elbiseli düş'ün geçeceği yola.
Kedi ne sandıysa kendini, uludu; kirli bedenini adında 'gül' olana yaslayıp sövdü. Kahrına gitti kötü çocukların.
O, gülün ardından aya baktı; ay, apaktı…
Halim, temizlerini giyinip ayın altına, duvarın dibine geldi. Kötü çocuklar ve kedi, sesini yitirmiş adama ağladı.
Gülün ardından aya baktı; ay, apaktı. O, 'Söz, tılsımı bozacak, yaz! ' dedi Halim'e.
Halim, kötü çocukların ve kedinin ağlamasını yazdı, yazdığının üzerine ağladı. Adında 'gül' olan, sesini yitirmiş adamın ağladığını öptü; dağları, ovaları, kır kahvelerini, 'ev'leri su(ç) bastı.
Gülün ardında duruyordu ay ve soluyordu ince iç çekişlerle. O, gülün ardından ayın soluşuna baktı, yarin yanağına bakar gibi ve dudaklarına 'mor bir gülümseme' iliştirdi. Kötü çocuklar çıldırdı: 'Olmaz! ' dediler, bir ağızdan. 'Son Tango'da olacaksan sevincinden arın! ' Kedi ne sandıysa kendini, uludu; sokuldu büsbütün adında 'gül' olan çocuğa. O, tükürdü dudağının kenarındaki iğreti gülümsemeyi. Sağ yanında pusuda bekleyen ateşi besledi, göğe baktı; soylu sevdalar aşkına akan yıldızlara…
Kötü çocuklardan biri –yüzü en tanıdık olan- saklayıp yüzünü duvara yazılmış bir şarkı sözüne, öksürdü. En kötü çocuk, çıkarıp yüreğinin izbesindeki iyi çocuğu haykırdı: 'Tut öksürüğünü it oğlu it, çocuğun adındaki 'gül'ü solduracaksın.' Daha az kötü olan, bir sigara yaktı; ucuz kömür dumanıyla karışık, derin bir nefes çekti.
Ay, akından arınıp 'kırmızı' süründü mor'unun üstüne.
Halim, yazdı; kırmızının üstüne düşen mor'u. Gecenin arka yüzünde siren sesleri ve it ulumaları çınlayıp durdu, duvarın dibinde sesler tutuldu…
Elinde bir bağ gül vardı; gülleri kötü çocuklarla kedinin arasına bıraktı. Kız çocuğu, yerden bir gül aldı; adındaki gül'le değiştirdi. Dağları, ovaları, 'ev'leri kan tuttu.
O, aya baktı; ay, dirseğini Bey Dağları'na yaslayıp mor'undan bir tül çekti, kanadı, Son Tango'ya az kala.
Engerek, tülün ardında tüm zehrini kustu. Zehir sardı kasrını… Adında 'gül' olan çocuk, zehri itip masalına uzattı dudaklarının pembesini.
Kedi, ne sandıysa kendini, uludu; engereğin zehri, kendine aktı. Çocuk kedinin ardından aya baktı; ay, uzandı boylu boyunca Bey Dağları'nın beri yanına… Kötü çocuklardan biri, çocuk olduğu dağları düşündü ayın altında.
O, ayın altında, Soylu Sevdalar'a dair şiirleri düşündü; sorusu yanlış sorulmuş aşkları bir de… Doğru soru dilinin ucuna kadar geldi, yuttu sorusunu gırtlağını kanata kanata…
Çocuk, ona baktı, gülümsedi ayın altında; Halim, anladığını yazdı ak mendillere… Dellendi (s) öz. Dellendi kötü çocuklar…
Halim, aya baktı; kötü çocuklar, tavaf ettiler onu; kedi uludu… Halim, yazdı, saklısındaki keman sesini.
Çanlar çıldırdı uzaklarda, kıyamet yeri oldu duvarın dibi. Kedi uludu, kötü çocuklar zehir yeşili yüzleriyle haykırdılar göğe. Kaldırıp adında 'gül' olan çocuğu incitmeden, ay'ın mor'una uzattılar… Çocuğun gülümsemesi apak etti duvarı.
Saçlarının kızılı, elbisesinin kızılına akan 'düş', şımarık gülüşünü engereğin kasrında bırakıp araladı Son Tango'nun kapısını ve rüzgarlar kuşanıp aktı duvarın dibine.
Kız çocuğu, adındaki gül'ü yolup ayaklarının altına attı onun. Gül'ün çıktığı yerler, güle benzer yaralara döndü. Kedi, kir'ini; kötü çocuklar, içlerindeki iyi çocukları bastılar kanayan yaraya. Halim, yazdı gül'den kalan yarayı ak mendillere…
Kötü çocuklar, tiz bir çığlığa tek sıra oldular; kedi uludu, ne sandıysa kendini…
Halim, ayın altında Son Tango'yu tutuşturacak ateşi yaktı, yüzünü duvara çakıp… Tuttu öksürüğünü kötü çocuklardan biri…
O, son kez aya bakıp saçı ateşin kızılına benzeyenin önüne aktı. Kızıl saçlı kadın, kasıklarında tarifsiz bir sancıyla uzandı ona.
Adında 'gül' olan kız çocuğu haykırdı ayın altında; sarsıldı engereğin kasrı: 'O sancıdan doğacaktım, sözün var! Adımı seçtiğinin mezarı başında verilmiş sözün var! Adımı adından aldığıma, ayın altında şiirimizi yazana sözün var! Senin kasıklarındaki sancı, onun ciğerlerindeki yarayla aynı ayın altında kanayınca, ben doğacaktım; sözün var! '
Kedi, kuyruğunu var sandı, savurup uludu sesine kan sürüp; ne sandıysa kendini…
Halim, ak mendillere kanadı; kan tuttu (s) özü…
O, ayın altında, kızıl saçlı kadının kasıklarındaki sancıya tutundu; kızıl saçlı kadın, onun sağ yanına çöreklenen ateşe ve başladı bütün görkemiyle Son Tango. Duvar, kızıla boyandı, kötü çocuklar –bir gayret- beslediler ateşi… Akdeniz köpüklendi, kudurdu engereğe inat… Uzak siren sesleri, it ulumaları saldırdı Son Tango'nun görkemine, kötü çocuklar fırtınayı aralayıp dikildiler ihanetin önüne ve içlerinde solup gitmiş iyi çocuklarla ezdiler kafasını ihanetin. O, acemi bir dansçıydı kuşkusuz; ama usta olan onun yerine de attı doğru adımları. O, 'Ölümden öte kadınımsın…' dedi, şaşırdığı bir adımda. Çoğaldı yanlış adımları. Öteki, Bey Dağları'nın ardında kaybolan ay'a baktı, gevşetti ellerini. Kötü çocuklar, çıldırdı; kedi, çıldırdı ve haykırdılar bir ağızdan: 'Bırakma onu, yorgundu yokluğundan, sıkı tut! '
Ay, dağların ardında kaldı. O, ayın battığı yere ve adında 'gül' olana baktı, düşerken yere. Ötekinin acelesi vardı, saçlarının kızılını elbisesinin kızılına katıp bıraktı ellerini.
(Kasrın kapısı açıktı ona ve başka görkemli, ardında renkli ışıklar olan kapılar…)
Ellerinin serini asılı kaldı havada. Kızıl bir gölge yitip giderken karanlıkta, yıkıldı duvar fırtınadan; ihanet kazandı, kötü çocuklar ve kedi duvarın altında kaldı. Adında 'gül' olan kız çocuğunun sesini duymadı giden, acelesi vardı: 'Dur; saçlarımı, gıdığımı kokla öyle git! '
Halim, koştu kızıl gölgenin ardından bir umut. O, düştüğü yerden gölgeye baktı. Asılı kaldı son sözü havada:
'Ölümden öte kadınımsın! '
Vedat SümbülKayıt Tarihi : 26.8.2006 05:26:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Doğmamış bir kız çocuğuna sözümüz vardı. Onun yüreğindeki sancıyla benim sol yanıtımı tüketen ölüm kucaklaştığında doğacaktı, adında gül olan kız çocuğu. Sözümüzü tutmadık, su(ç) bastı dağları, ovaları, 'ev'leri. Şimdi engereğin kasrında, parlak ışıkların altında yaşar o. Ben, serin ölümler beklerim uçurum diplerinde. Adında gül olan kızıma utançla...
hayatımızın son tangosu olsun sevmek
Sevgilerrrrr
TÜM YORUMLAR (1)