Kafama zehirlerin en büyüğü saçılmış
Soru üstüne soru cevaplardan kaçılmış
Bu gidişim nereye neredeyim ve niçin
Bin arı iğneledi bir dirhemlik bal için
Bulamadım kanımı durduracak devayı
Sakladım ceplerimde sıcak bir elvedayı
İhtiyarların bir bir çekip gittiği yerde
Huzuru görmüş gibi koşuveriyorum ben de
Altın sırmalı kervan yola çıkmış sabahtan
Eyvah gaflet uykusu sarmış dört bir taraftan
Sancılarım böğrümde kızgın bir kılıç şimdi
Savuran bu kılıcı göremedim ki kimdi
Gözlerim bu göz ile görülmeyeni gördü
Bu muştulu gündüze varmak kaç sene sürdü
Peşimde haramiler bohçamda altın semer
Ezelden böyle gelen bu devran böyle gider
Doğurdu annesini minik elli bir bebek
Taradı ak saçını ensesinde biterek
Korkunç gece yarısı kapımı çaldı tak tak
Bir ölüm soğuğuna büründü sıcak yatak
Adımı bilen kimse yüzümü hatırlayan
Kalmamış ne sesimi ne de beni tanıyan
Dünyada bir yabancı mezarlıkta bilinen
Benim işte o benim diyerekten inleyen
Yolun öbür ucunda karanlıkta beliren
Huysuz bir ihtiyarın bastonuyla devrilen
İşte benim hayatım çıplak bir heykel gibi
Her fırça darbesinde belli bin yara izi
Tutmuş gibi yorgunum yıllardır nefesimi
Parçalıyor gövdemin sert göğüs kafesini
Kafam binbir hayalin resmini çizmektedir
Göklerden ses işittim şanlı tılsım sendedir
Sendeledim ve düştüm dizlerim yaralandı
Öldüm zannediyorken perdeler aralandı
Bin parçaya bölündü ruhumun her zerresi
Sırtımda bitiverdi yorgun hançer nefesi
Gidip geldim yolları arşınladım yılları
Kırıldı en derinden korkunç deprem fayları
Sarsıldım kıyameti andıran bir acıyla
Yere serdim kalbimi tahtıyla ve tacıyla
Karşıma alıp beni dedim hepsi bu kadar
Geldik yolun sonuna hazan oldu bu bahar
Emre Arvas
Kayıt Tarihi : 19.8.2019 21:21:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!