Ölüyordu;
Hayata dönüşü olmayacak
Bir mola hazırlığında tüm bedeni
Bir an için kapanacak gözler
Bir daha açılmayacaktı
Ya da o yaşlı gözleri
Kapanmaya dahi fırsat bulamayacaktı.
Ölüyordu;
Gecenin güne devrilmesi gibi yavaş yavaş
Ve o ölürken kar yağıyordu dışarıda
Bir kara kışı daha yaşayamadan
Aklında yatağa düştüğü
Sonbaharın soğuk izleri
Gece kadar aydınlık
Şafak kadar karanlık bir yolculuğa çıkıyordu.
Ölüyordu;
Artık yanında götürecekleri değildi önemli olan
Çünkü elbise girişinin dahi yasak olduğu bir yere gidiyordu.
Ve belki de iyice yaşlanmış hafızasında
Geride ne bıraktığını sorguluyordu.
Ölüyordu;
Etrafında ölümünü kabullenmiş insanlar
Belki hazırdı defin planları
Hazırlanıyordu ya da
Ve belki de zihinlerde miras paylaşımları
Elbette tüm bu kaygılar arasında
Karmaşık düşüncelerin elleri
Isıtamıyordu onun ölüm soğuğu sinmiş yüreğini.
Ölüyordu;
Ölüm bir asfalt yol kadar uzun
Ve bir dal kadar kısaydı
Ki bunu şimdi en iyi o biliyordu
Yine en iyi o biliyordu
Ölüm sonrası yaşanacakları fani dünyada
Önce bir kadın vermişti bu toprağa
Çok sonrasında da bir oğul
Şimdi sıra ondaydı
Biliyordu;
Sırasına itiraz etmeden
Sevmediği bir misafiri bekler gibi
Belki de ziyaretini erteleyeceği umuduyla
Azrail’i bekliyordu.
Ölüyordu;
Belki de yaş itibariyle iyi bir ölümü hak ediyordu.
Soğuk bir Bingöl gecesi
Zorlukla nefes alıyordu
Sigara tiryakisi gibi
Memleketinin havasını çökmüş ciğerlerine çekiyordu
Sayılacak kadar görünen kemikleri
Derisini delen damarları
Beyazlamış saçlarıyla
Yaşına hürmeten rahat bir ölüm bekliyordu.
Ölüyordu;
Her ne kadar kabul etmese de gerçeği
Ki yüreği hala yaşamak için çarpıyordu
O ölüyordu;
Hani yatağından kalkıp göremese bile
Dışarıda lapa lapa kar yağıyordu
Duymuyordu belki ama
Islık yankısı yapıyordu rüzgar
Boş Bingöl sokaklarında
Ama o bunları duymuyordu
Ölüyordu o;
Kim bilir neyi dinliyordu
Dışarıya kapalı kulakları
Belki bu ayazın ortasında
Bahar günü çağlayan derelerin sesi çınlıyordu kulaklarında
Bahara dönen çiçeklerin yaprakları belki.
Belki de yanan oğlunun inlemeleri
Neyi görüyordu acaba
Çoğu zamn tavanın bembeyaz zemini üzerinde dikili kalan gözleri.
Ölüyordu o;
Çok az konuşarak,
Çok duymayıp, çok görmeyerek;
Merak ederek kapanacak gözlerin ardından
Açılacak kapıyı
Usul usul
Toprağındaki köklerine veda eden bir dal gibi
Yavaş yavaş soluyordu.
Ölüyordu;
Ansızın kapanacaktı ışıklar;
Ama o hala çocukluğundaki gibi karanlıktan korkuyordu
Eminim en azından titrek bir mum alevinin ışığında ölmek istiyordu.
Ölüyordu;
Eylül ayı İstanbul ziyaretleri,
Ve ölüyordu;
Bir koca, yedi baba, nice dede
Ölüyordu;
Arkasında belirsiz bir hüzün
Memleketinin dört mevsimi
Onu kucaklayacak toprak
Ve onu kurarken hayranlıkla izlediğim köstebek saati.
Ölüyordu o;
Ben yazıyordum
Onun en kara torunu onu yazıyordu
Onu en az gören torunu
Şimdi Eylül ayları dedesini yazıyordu.
Vakit yavaş yavaş gideceği zamana akıyordu
İçinde garip bir hüzünle
Senin bu kara torunun inan en çok babasının üzüleceğine üzülüyordu.
Senin bu kara torunun inan en çok babasının üzüleceğine üzülüyordu.
Kayıt Tarihi : 9.8.2007 19:25:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Dedemin anısına

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!