Son zamanlarda hayatım renksiz, cansız,
kupkuru geçiyor.
Arkadaşlarım var ama onlar sadece arkadaş.
Onlarla bir yerlerde oturup çay kahve içiyorduk,
o kadar.
Gerçek hayat mı dediniz?
Elbette gerçek hayatın farkındayım.
Kafamın içinde yaşamıyorum.
Uyumsuz, tutunamamış biri de değilim.
Neye tutunduğumdan emin değilim.
Bir şeyin eksikliğini hissediyorum,
o kadar.
Buna özlem de diyebiliriz belki.
Bir şeyleri özlüyorum,
içimde bir boşluk var.
Bu boşluk aile özlemi değil, biliyorum.
Para sıkıntım desen, yok.
Bu, insanla, parayla, eğlenceyle dolacak
bir boşluk değil bence.
Aylak bir adam da değilim yani.
İnsana, paraya, eğlenceye tenezzül etmedim hiç.
Kendimle mutlu olduğum tek yer kitaplardı.
Bütün kitaplar da değil tabii ki.
Bazı kitaplarda şiir yok ki,
şiir olmayınca insan da olmaz haliyle.
Ben hikâyesi olan insanları seviyorum.
Ben hiç öyle biriyle tanışmadım.
Hepsi kuru gürültü.
Yaşadıkları zorlukları hayat hikâyesi diye anlatıyorlar.
Geç babam,
bunların hepsi kuruntu
Ferhat’ın hikâyesini düşünün.
Hikâye bittiğinde Ferhat tamamlanmıyor mu?
Evet, işte ben de onu diyorum.
Beni tamamlamayan hikâyeyi
ben ne yapayım?
Gerçeklerden uzaklaşmak...
Ben bu dengeyi tutturamıyor olabilirim,
kabul ediyorum.
Ben şu sokaktaki adamı merak ediyorum.
Deli mi, mecnun mu?
Görünüşte bir sakatlığı yok.
Sadece üstü başı perişan ve bir de yaşlı.
Kaç yaşında?
Yetmiş gibi duruyor ama değildir.
Daha dinç.
Otobüsten beraber indik,
o önde, ben arkada yürüyoruz.
İlk kez gerçek bir karakterle karşılaşmaktan
mutluyum.
Dilenciye benzemiyor.
Neden benzemiyor? Pekâlâ benziyor.
Hayır, benzememesi gerekiyor.
Çünkü ona bu hayatı ben tasarladım.
Şayet dilenci çıkarsa hayatın ne kadar sıradan
ve klişe olduğu bir kez daha anlaşılacak.
Çok konuşmuyor o.
Herkesle tartışmıyor.
Yenilmişliğin zehirli dili yok onda.
Sükûnet içinde karşılıyor yaşamı.
Kimseye de eyvallahı yok.
İntikam almaya çalışmıyor,
“Beni kabul edin!” diye bağırmıyor.
Ben böylesi adamları severim işte.
Onu çok sevmiştim.
Hiç konuşmaması ise ayrı bir güzellikti.
Bence en sağlıklı ilişkiler
konuşmadan devam edenlerdir.
Konuşunca büyü bozuluyor.
Söyler misiniz,
hayatımızda bir fakir ve yoksul olsa
güzel olmaz mıydı?
Fakir ve yoksul bir dostunuz
Dillendirmeseniz de istiyorsunuz, biliyorum.
Siz de sıkılıyorsunuz benim gibi
şu tekdüzelik hayattan.
Ben peşinden gidiyorum.
Aslında bir mesaj ile
geç geleceğimi bildirseydim iyi olurdu.
Büyük bir risk aldığımın farkındayım.
Ya peşine düştüğüm şey bir yanılsama ise?
O zaman durumu kurtarmak adına
bir şeyler yapmam gerekecek.
Bu kez içimde çok güçlü bir his var,
evet bugün, o gün.
Yürüyoruz.
Ne zamandır yürüyoruz, hatırlamıyorum,
ama yürüyoruz;
ne avare ne hızlı.
Kararlı.
Sağa sola bakmıyor,
kimseyle konuşmuyor, yavaşlamıyor, hızlanmıyor.
İlk başlarda dilenci çıkacak diye çok korkmuştum,
ama yanılmadım.
Her ne kadar
ana karakter sokaktaki adam olarak gözükse de
şu an esas karakter
benim.
Bu saatten sonra onunki değil,
benim hayatım söz konusu.
Çünkü değişim onda değil, bende gerçekleşecek.
Kişilerin değil,
karakterlerin hayatı değişir.
Yürüdükçe bu değişimi daha iyi hissediyorum.
Ve açıkçası onu arzuluyorum.
Değişim kolay değil, biliyorum.
İnsanın bir çırpıda alışkanlıklarını terk etmesi zordur.
Direnç gösterir yapıp ettiklerimiz.
Bendeki ilk değişiklikler fizikseldi.
Saçım sakalım uzamış,
ayakkabılarım yırtılmış,
üzerimdeki siyah kaban yıpranmıştı.
Artık hiçbir şey düşünmüyordum.
Düşünemiyordum belki de.
Ben var mıydım, onu da hatırlamıyorum.
Hâlâ düşünebildiğime göre var olmalıydım.
Ancak insan belli bir noktadan sonra hiçbir şeyi umursamıyor.
Sadece yürüyor...
yürüyor... Yürüyorum.
Sokaktaki adamı çoktan kaybettim.
İlkin bulurum diye hızlı hızlı yürüdüm, bulamadım.
Onun gittiği yönü tahmin ederek yürümeye devam ettim.
Gece gündüz durmadan yürüdüm.
Kalabalık caddelerden tenha sokaklara,
kasabalardan köylere,
bozkırdan dağlara durmadan yürüdüm.
İlk başlarda bana karşı çıkan iç sesim de
ortalıkta görünmüyor.
Annen baban ne olacak?
İşten atılacaksın! Ne yiyip içeceksin?
Sorularından hiçbiri yok.
Bana ağırlık yapan ne varsa kurtulmuş vaziyetteyim.
Ne zaman ve hangi saiklerle
yola çıktığımı gerçekten hatırlamıyorum.
Sadece yolda olmam gerekiyor,
onu biliyorum.
Yolum bazen kasabaya düşüyor,
bazen büyük bir şehre.
İnsanlar bana bakıyor.
Neden bakıyorlar?
“Aaa, deliye bak!” diye bağırıyorlar.
Hani nerede?
O deli
Hayır, kimse yok.
Gözler yorulup dönüyor boşlukta.
Ben delirdim mi yoksa?
Şehre sırtımı verip yürümeye devam ediyorum.
Allah’ım, bu nasıl bir hâlet-i ruhiye ?
Sokaktaki adamı takip edeceğim derken
işe geç kaldım.
Yok, şehre sırtını vermiş, yürüyormuşum
falan filan.
Kolay mı şehre sırtını dönmek?
İnsanlardan yüz çevirmek
kolay mı?
redfer
Kayıt Tarihi : 14.8.2025 16:02:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!