Atlas Okyanusu ya da diğer adıyla Atlantik.Büyük Okyanus’tan sonra en büyük ikinci okyanus.Bir zamanlar tek parça olan ata kıtanın bölünmesiyle oluşmuş aynı zamanda Avrupa ve Afrika kıtasını da Amerika kıtasından ayırmıştır.Akdeniz,Kuzey Denizi ve Baltık Denizi ile birlikte 106.2 mil kilometre kare alana sahip devasa bir düş gibi.Yeryüzünün beşte birini kapsar.3314 metre ortalama derinliği vardır ve en derin noktası Porto Riko Çukuru’dur.
Aslında atlas okyanusunu anlatmak için cümlelerin karşı konulmaz bir isyanı gerekir.Okyanus görünmez bir güç tarafından cezalandırılır gibi uçsuz bucaksız ve alabildiğince ürküten bir sessizliğe sahiptir.Gözleri telaşa sürükleyen bir esrarı vardır her zaman.Yolu ordan geçen her denizci bu psikolojiyi bilir.İnsanın belleğindeki düş ve hayalleri kırılma noktasına getiren gerçek ile rüya arasında bir yerdir.Burdan geçenler sonsuz bir evren içinde ne yana gideceğini bilmeyen bir soruya dönüşür çok geçmeden.Hayat ile kavgasına tam anlamıyla bu okyanusun üzerinde tutuşur.İnsanın,insan okyanusunda hangi fırtınalarla karşı karşıya olduğunu en iyi o dalgaların üzerindeyken görebilir.İnsanın kendisine tanıklık ettiği gizemli sulardır.Mavi rengini cömertçe çaldığı gökyüzünden alırda biz suyun kendisini mavi sanarız.Tıpkı bir düşü gerçek saymak gibi.Ya da bir şiirdeki hayali kadına aşık olmak gibi.
İnsanoğlunun kendisiyle hesaplaştığı dahası barış için savaştığı bir gün okyanusun üzerinde bir çığlık kopmaya başladı...Milyonlarca kuş havada daireler çiziyor,sarhoşmuşlarcasına uçuşup duruyorlardı.Attıkları o garip çığlıkları o devasa Atlantik Okyanusu’nun karnını yarıyordu...Sular yarılıyordu.Okyanusun gşkyüzünden çalığı mavisi yarılıp titriyordu.Girdaplar oluşuyor,azgın dalgalar kahkaha basıyordu sanki.Kuşlar öyle yüksek bir sesle çığlıklar atıyordu ki sesten etkilenen küçük bulut adacıkları hızla sürükleniyordu gökyüzünde.Kendi çığlıklarının ağırlığına ve onca kattedilen yolun verdiği yorgunluğa dayanamayan kuşlar kendilerini okyanusun tanımlanmaz bir canavarın ağzı gibi acık o dev dalgaları arasına atıyorlardı.Cesaret bu anlaşılması zor doğa olayını anlatmaya yetecek anlama sahip değildi...Kuşlar son bir hamle ile yaşamlarını bir bilinmezliğe kurban eder gibi okyanusun azgın ve korkunç dalgalarına çaresizlikle teslim ediyorlardı.İntahar edip ölüyorlardı.
Bu olaya uzak yakın bir çok denizci insanı tanıklık ediyordu.Bu tanıklık anlam verilmeksizin yıllarca devam etti.Kuşların bu cesur intaharlarının nasıl bir anlamı vardı? Birbirini katletmeyi,birbirine sorun yaratmayı aklının marifeti sayan insanoğlu bir şey yapamıyordu.Olayın en yakın tanıkları balıkçılarsa bu gördüklerine tek bir anlam veremiyorlardı.
Kuş bilimcileri olaya el atmak zorunda kaldıklarında milyonlarca kuş çoktan ölümün soğuk yüzüyle tanışmış ve hayata başladıkları yere dönmüşlerdi...Ölmüşlerdi.Uzun bir süre yapılan araştırmalarda göçmen kuşların farklı yönlerden gelerek okyanusta bu denli keskin ve derin çığlıklar atarak intahar ettikleri keşfedildi.Bu alabildiğince ilginç bir durumdu.Kuşlar manyak mıydı da intahar ediyorlardı? Araştırmacılar intahar olayını keşfetmiş ama nedenlerini uzun bir süre bulamadılar.Bu ilginç intaharın nedenleri bir türlü bulunamıyordu.Kuşlar neden farklı yönlerden gelip bu noktada birleşiyor ve neden okyanusun bu noktasında azgın dalgalara doğru çığlık basıp intahar ediyorlardı? Kimse buna akıl sır erdiremedi uzun bir süre daha.
Bu talihsiz durum yıllarca devam etti taa ki geçtiğimiz yüzyılın ortalarında durumun ne olduğu anlaşıldı.Bu trajik olayın yaşandığı yerde bir zamanlar bir ada vardı.Göçmen kuşların göç yolu üzerinde bulunan bu ada bir deprem bir tsunami sonucu okyanusa gömülmüştü.İnsanların,yokolduğunun farkına bile varamadığı ada göç yollarının ortasında ve kuşlar için vazgeçilmez bir DİNLENME durağıydı.Kuşlar binlerce yıllık kalıtımsal alışkanlıklarıyla adanın yerini bilmekteydiler ve yıpratıcı,uzun yolculuklarının ortasında biraz dinlenmek ve toparlanabilmek için,yine binlerce yıllık kalıtımsal güdüleriyle,okyanusun ortasındaki adaya geliyorlardı ama olması gereken yerde adayı bulamayınca,yorgunluktan bitkin düşen bedenlerini çığlık çığlığa okyanusun azgın dalgalarına bırakmak zorunda kalıyorlardı.İçgüdüsel varsaydıkları ada yerine onları azgın okyanusun dalgaları bekliyor ve o an haya ile bağları kopuyordu,ölüyorlardı.
Hayat da böyle değil mi? Hayat azgın bir insan okyanusu değil mi? İnsanlar da bu okyanusun konakladıklarını sandıkları bir noktasında intahara sürüklenmiyorlar mı? Kuşları içgüdüleri ve doğanın bir kuralı yok ettiği halde insanoğlu her gün çıkardığı,ahlakla bağdaşmayan sözde kurallarla bu okyanusda binlercesini katletmiyor mu? Barış adına savaştığı yalanını her zaman söylemiyor mu?
Bütün mesele kendini toparlamaktır.Kuşlar o uzun soluklu,yorucu,bitirici yorgunluğu gidermek ve toparlanmak için adaya konarlardı.Oysa bir deprem adayı yutmuştu.Onlar bundan habersiz yine aynı noktaya geldiklerinde adada toparlanmanın,dinlenmenin içgüdüsel hesaplarını yaparken ölüme dalacaklarını bilmezlerdi.Biz insanlar da böyle değil miyiz? Kimi soluklanacak noktaları toparlanacağımız ada saymaz mıyız ve bu sanı ile katledilmez miyiz? Kuşlar gibi sonsuz bir acının kurbanı gibi çığlık basmaz mıyız? Ama kuşlar kadar çığlıkları duyulan canlılar değiliz.
Sizin hiç kendinizi toparlayacağınız bir adanız oldu mu? Yoksa ada sanıp yaklaştığınız yer mezarınız,çığlıklarınızın türbesi mi oldu?
Yaşamın uzun göç yollarında acaba sizin de bir yudum taze soluk alabileceğiniz,yolunuzun kalan bölümüne dinç ve umutla devam etmenizi sağlayacak bir adaya sahip oldunuz mu?
Herşeyi sınırsızca paylaşabildiğiniz bir dost,yola birlikte çıkacak denli güven duyduğunuz bir arkadaş,size her zaman huzur verecek bir eş,ulaşmak için yıllardır verdiğiniz bir amaç edinebildiniz mi?
Size gelen size sığınan...sizin gittiğiniz,sizin sığındığınız,sizin bulduğunuz dostları,adaları bir düşünüverin...O sıcak düşünce ile bir de dönüp bir kaç dakika gerçeğe bakın...Ne kadar dostsunuz?
Sizin durup soluklandığınız ve kendinizi toparlayabildiğiniz kaç adanız var insan okyanusunda,çevrenizde? Durup sığınmak ve kendinizi toparlamak gereksinimi duyduğunuz kaç dostunuz var,kaçına siz bir adasınız? Kaçına bir ada gibi dostsunuz?
Ya da en kötü günlerde bırakıp kaçanlardan mısınız? Kaçıp daha acımasız bir tuzağa düşmeyi hakkedenlerden misiniz? İnsan okyanusu bunu bildiği için ada niyetine sizi hiç batırdı mı? Bir kuştur,dostluğa hayatı ile yanıt verirken siz ne kadar dostsunuz?
Yaşamak,yüreği ile anlam bulup,bulduğu anlamlardan tat alanlara sunulmuş bir aramağandır.Yaşamak,yaşadığın insan ile halk ile hayvan ile düşünce ile koşulsuz dost olmaktır.
Cidden,SİZ NE KADAR DOSTSUNUZ?
Zeki NURÇİN
Zeki NurçinKayıt Tarihi : 4.3.2012 02:50:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Zeki Nurçin](https://www.antoloji.com/i/siir/2012/03/04/sizin-kendinizi-toparlayacaginiz-bir-adaniz-oldu-mu-hic.jpg)
--
Evet gerçekten insanlar ne yazık ki çok daha büyük hatalar ve zararlar veriyorlar doğaya ve insanlığa basit ve bencilce çıkarları uğruna...Çok anlamlı düşündüren güzel bir yazıydı ellerinize sorgulayan duyarlı yüreğinize sağlık Sn Zeki Nurçin...tam puanla
TÜM YORUMLAR (1)