Siz O musunuz? Şiiri - Okan Savcı

Okan Savcı
107

ŞİİR


36

TAKİPÇİ

Siz O musunuz?

Evet…
Ben o’yum
Yeni yılın ilk günü güvercin parmaklarınla dokunduğun
O şapkalı siyah beyaz fotoğrafına bakıp da
Görülmeyen rengi fark eden
“Yollarda eski bir aşka ağlarken” bulduğun…

Geceleri eve geç gelen…

Lise sıralarında defterlerine adını karaladığın
Akşamları bir merhabaya saatini kurduğun…
Kitap okuma molalarında
Çevirirken sayfaları
Tıpkı sen gibi bir zil sesi bekleyen…

….
……..

Sen…
İlk İstanbul telaşem
Banliyö trenlerinin bana getirdiği
O kalabalıkta ilk gördüğüm
Beyaz yağmurluğunun içinde
Esmer esmer gülen…

Sarıldığım…

(Şimdi git bak
Bir ölüm sessizliğine bürünmüştür
Maltepe sahili…
En son
Az şekerli bir kahve daha yudumladım o yerde
Süreyya plajına yüzüm dönük
Karşımda ilk günkü masa…
Üşüdüm…
Dedim nisan gözyaşıdır geçer…
Olmadı
Bir jeton atıp elim cebimde Haydarpaşa’ya yürüdüm)

Mart sonuydu
Vuslat veda arası dar vakitler
Yürürken bir an
Arkaya doğru uzatmıştım da
Elim ellerini bulmuştu…

Parmakların kadar güzel değil bu kafiyeler…

Ve sıcacık alnın…
Ve huzur…
Israrla o sigarayı yakmayışım sonra…
Koynuma saklanırcasına kaçırışın yüzünü
“Uzat şu saçlarını ben gelene kadar da kesme” dediğimde
Yüzünde beliren bir İstanbul hüznü…

Sonra Haydarpaşa
Kadıköy…
Eminönü…
Vuslat veda arası dar vakitler…
Bir daha tekrarı yaşanmayacak hissi

Galatada içilen çay kadar güzel değil bu kafiyeler…

Bil ki
Gitmez gözümün önünden
Daha sıkı sarılıp turlanan istiklal caddesi…
Ve
Hala burnuma gelir o kestane kokusu…
Derken
Naum Paşa Konağında bir akşamüzeri
Zaman durur mu?
Durmuş işte…
Avuç içlerine bırakıyorum
Aylarca sana biriktirdiğim öpüşleri…

Evet…
İlla ki yağacak o yağmur
Sonra koşar adım düşeceğiz
İskeleye yetişme derdine
Sık nefes
Yorgun ayakların…
Vuslat veda arası dar vakitler
Ve bir köprü boyu uçuşan fuların…

Islanmış yüzün kadar güzel değil bu kafiyeler….
……..
….

Sen bir gün
Şiir gibi geldin Ankara’ya da
Dağıldı kasveti bozkırın
O sabah dinledim ilkin gözlerinden türkümüzü
Tutup yalnızlığımın elinden
“Daha çok var” dediğim zamanları aştın benimle
Güler yüzlü bir eylüle ilikledin düşümüzü…
Şimdi
Aşti önünde durmuş
Ardımdan el sallayan bir kız kaldı o şehirde…
……
……….
………….

Daha geçen oraya düştü yolum
Ayrılık ertesi Haydarpaşa…
Bu benim yaptığım iş değil!
Bağdaş kurup merdivenlerinde
Kanadım durdum…
Doluydu yine banklar
Vapur seferleri…
Koşturup duran insanlar…
Oturduğum yerde kayboldum…

Kendiliğinden tükendi bu kez sigaralar
Hatırlarsın o şubatta
Sattığı lahmacunlar yağmurdan ıslanmasın diye
Tezgahına naylon geçiren adamı…
Keyfi yerindeydi bu kez
Kavruk bir tebessümle poz veriyordu fotoğrafçı kıza…

Güneş yine yakıyordu yüzümü
Derken karşıdan bir balon havalandı
Daldım…
Bilirsin o hissi
Dört mevsim içinde ayrı ayrı biriken
Bütün kavuşmaların
Parmaklar arasından kayıp gidişi gibi…

O an ne bir şairin şiiri
Ne de bir türkü…
Hiçlik işte ulan
Alabildiğine yutkunmak gerisi…
Karıncalanan bir el sonra
Her uzaklaşan vapurda
Bir kez daha gidişin…
İçerden gelen her anonsta aynı ürperti
Yanımda vapura binerken sevdiğin köpek
Ötede karşımıza çıkan deli dolu abla…
Hareket saatinde “ Ağlamak yok! ” sancıları…
Saçlarınla örtmeye çalıştığım gözlerimin buğusu…
Yalnızlığım mı?
Yıldız’da bir bankın kenarına iliştirilen
Yarı dolu ayran kutusu…
…..
…………

İstanbul…
Şimdi tüm semtleri
Sayfalara eşit bölünen…
Her karesinde ayrı sızı renk renk
Bir yumsam gözlerimi Ortaköy sahili…
Sonra gelmeyen otobüsler
Akşam saati Beşiktaş’ta sıkışan trafik
Veda vuslat arası dar vakitler...
Susuşlarımız…
Ve sessizliğin içindeki kusursuz ahenk

Dolmabahçe’de yürümek kadar güzel değil bu kafiyeler…
……..
………….

Bursa hala aynı
Bilmediğin gibi…….
Bazen akşamları
Yürüyorum Hacivat ile Karagöze doğru
Sakin bizim buralar
Duraklar tenha…
Ama her çıktığımda
İç yakan ambulans sirenleri
-Başka türlü- ayrılık vermesin diyorum
Şükür Allaha…

Senden sonra
Odayı değiştirdim biraz…
Kitaplarını güzelce istifledim…
Perdelerde yine sigara dumanı.. kirli!
Parfümlerin sağ olsun onları tükettim…
Nevin’in gözüne gözükme derim ben
Küstü yine sana, bu sefer öfkeli…

Geçen…
Sözde dertleşiyoruz balkonda
Laf lafı değiştiriyor
“İyice yaşlandı bu ağaç da”
Gölgesinde oturup konuşamadık be!
Ha devrildi ha devrilecek…
Terliklerin de öylece kenarda…
Seninki gözleriyle soruyor, buruk…
Dedim ver bir garibe
Bizim kız artık gelmeyecek…

….
………

Daha kısmet olmadı
Şöyle adam akıllı ağlamak…
Yalan değil
Arada bir yoklayıp gidiyor haberini aldıkça…
İhtiyacım var oysa yutkun yutkun nereye kadar?
Nereye kadar boğazında yumruyla uyanmak…

Aslında günlerim aynı
Ne bileyim
Vakitlice giriyorum işte yatağa…
Değişen ne dersen
Bir iş buldum nihayet…
Şimdi daha da kızgınım sana
Ama var ya o başını göğsüme gömdüğün
Utangaç parmaklarının kıvrıldığı resim
Her gece duvarlarda gözlerime –emanet- …

Gerisi bulamadığın bir bahane
Yoksa şehirlermiş…
Yangınlarmış…
S..tir et…
Vuslat veda arası ucuz kafiyelerin işte…
….
………
................

Okan Savcı
Kayıt Tarihi : 22.7.2012 01:29:00
Okan Savcı