“Bu gün rejime girdim. ” Bu, herhangi bir yerde herhangi birinden ama her zaman duyabileceğiniz ve duymaya alışık olduğunuz bir cümledir. Tanıdık bir cümledir bu ve her yerde karşınıza çıkabilir. Sabah işe gitmek için bindiğiniz dolmuşun arka koltuğunda oturan bir bayanın sitem ve isyanla karışmış sesinde vücut bulabileceği gibi en yakın arkadaşınızla karşılaşmanızda merhabasından önce gelir. Kimi zaman müdürünüzden bile duyabilirsiniz bunu, pantolon kemerinden sarkan göbeğini ceketinin korumalığına teslim ederken yaramazlık yapmış küçük bir çocuğun edasıyla size işte oturup durmaktan nasıl göbek bağladığını artık spor yapmanın gereklerini anlatabilir . İşte, evde, sokakta her yerde duyarsınız. Hatta aynı kişiden defalarca da dinleyebilirsiniz. Öncesi ve sonrası yoktur. Ama hep vardır.
Bu gün gene yorgun ve yoran bir iş gününden sonra dağ tırmanışlarından inip, basamaklara tırmanırken (basamakları tırmalarken demek daha doğru olur) Alt komşumun kapısı açıldı ve beni içeriye oturmaya davet etti. Bense kendimi hemen eve atabilme telaşı ile teşekkür edip, eve gitmem gerektiğini ve evimin çok dağınık olduğunu tertip yapacağımı söyleyip yoluma devam etmeyi düşünürken, o reddedilmenin dayanılmaz hafifliği içerisin de o dayanılmaz ve bana bu cümleleri yazdıracak kadar etkili cümlesini kurdu (vurdu demek daha doğru olur.) “Evet seni ne zaman görsem bunları söylüyorsun, şu ev temizliği bir türlü bitiremedin gitti ne zaman bitecek bu temizlik söyler misin? Seninkisi mazerete döndü ama”
Derin bir sessizlik. Sonrasında cevap olarak dudaklarımdan dökülen zayıf bir “BİLMİYORUM” dan sonra er meydanında yenik pehlivan edasıyla asılı kaldığım basamaktan kurtulup yoluma devam ettim. Eve girip kapımı kapatınca
vurgun yemişliğin etkisiyle evimi dolaşmaya başladım. Dağınıklık arıyordum. Komşuma verdiğim cevabın haklılığını onaylayan kanıtlar aradım her yerde. Buldum da bilgisayar masamda dağılmış kağıtlar, Yatağın bir köşesinde okunmak üzere yetim bırakılmış İçinde bulunulan aya ait Atlas dergisi. Sokak kapısı kenarında sahibini bekleyen kedi yavruları gibi bırakılmış pofuduk terlikler. Hislerim buğulaşmış, kaybolmuş, karışmış, anlaşılması zor bir durum bu. Çünkü ERTELEMEK ve MAZERET BULMAK. İşte ben bu iki nokta arasında gidip gelen bir doğruyum. Her akşam eve gelip de dünden kalmış yarım porsiyon dağınıklığımı neden toplayamadığımın en gerçek üstü cevabını bulmak beni yeni bir yer keşfetmiş bir kaşif kadar sevindireceğine nedense bulanık bir suyun içine dalmışcasına tedirgin etti. Anlaşılıyor ki bazı durumlar, ve olaylar insanın iç dünyasına bir aynadır. Tıpkı her seferinde yeminlerle ve kati sözlerle girilen rejimler gibi her seferinde kapının kilidini her çevirişim de kendi kendime verdiğim tertip sözlerinin sonuçsuz kalması belki de her seferinde değişeceğine inandığım ve değiştireceğime kendi kendime söz verdiğim hayatımın değişmeyişi hayatımı tıpkı bir çok insan gibi ertelemeler ve mazeretler üzerine kurduğumun birer kanıtı. Tilkinin kuyruğunu ısırmaya çalışması gibi sürekli yerimizde dönüyoruz. Ve hep gelecekte güzel şeyler olacağının ümidi içerisinde var olanı unutuyoruz ve erteliyoruz , aşındırıyoruz zamanla ve azar azar. Gözümüzün önünde hep var olan ve orada durana değil de hep ileriye bakıyoruz.
VE hep ilerideki gülleri düşlerken ayaklarımızın altındaki kır çiçeklerini ezdiğimizin farkına bile varmıyoruz . Tıpkı şişman bayanlar gibi, hayata karşı rejimleri hep
YARINA BIRAKIYORUZ.
2000
Hale OrhanKayıt Tarihi : 20.11.2006 20:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sizin hayatınızda ertelediğiniz ne var?
TÜM YORUMLAR (1)