İkide bir çekiliyor şu silahlar;
Bunlar hep senaryo iyi okunmalı!
Göçüp gidiyor dünyadan nice canlar;
Türk, Kürt, Acem, Bedevi, Afgan, Bosnalı...
Rol savaşlarında figüranlar bizden!
Ancak aktörler görünmez ortalıkta;
Perdeler arkasında gizlenir hepten.
Bu yüzden tökezleriz bu oyunlarda...
Bodoslama dalarız maceraların
Bazen ortasına bazen kenarına…
Teşhisi de hazırdır bu gidişatın;
“Yine geldik siyonizmin oyununa(!)”
Olmaz böyle savunma, böyle mazeret!
Onların varsa oyunu, siyonizmi
Bizim de var “Kızıl Elma”, biraz gayret…
Biz Ergenekon’dan çıkmıştık, değil mi?
Biz de bilmeliyiz oyun oynamayı.
Bilmek yetmez, oyuncu olmalı elbet!
Hem öğrenmeliyiz oyun bozmayı!
İşte bize o zaman uğramaz illet.
Bilinçsiz kitleler kolay çıkaramaz
Alparslan, Fatih, Atatürk gibileri…
Hem analar her dönem dahi doğurmaz!
Kul köle yapmayalım şu kitleleri!
Az sabırlı ol, ey heybetli Sis Dağı!
Niyetim senin ile biraz dertleşmek.
Sen önce bizi dinle, görme aşağı!
Çok doluyum, amacım içimi dökmek...
Biliyorum sen yerinde çok mağrursun!
Heybetine laf yok, görülür karşıdan.
Puslu havada görecek yol bulursun!
Hoşlanmazsın mağdur edebiyatından!
Tıpkı şu zirvende dolaşan sis gibi
Ortam çok puslu göremiyoruz erken!
Ezberden sallıyoruz mazeretleri!
Yalpalıyoruz olayları izlerken!
Bu kafalar bulanık, kalemler kirli!
Sen görürken her şeyi yüksek zirvenden
Biz göremiyoruz bazı gerçekleri.
Olup biteni izliyoruz geriden...
Ey yüksek zirvelerin ulu sultanı!
Aydınlansın güneş, artık gülsün bize!
Dağıt artık zirvenden sisi dumanı;
Yükselsin umudumuz, çıkalım düze!
Kartal 23.03.2011
Kayıt Tarihi : 2.11.2023 06:33:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!