Ölüm mırıltılarını yükseltirken gecenin kollarında
Bir kedi gibi sokulursun gizemli rüyalarıma sen
Esip geçersin, başım döner kokundan, duman olurum
Uzak şehirlerin ürpertisi sarar yalnız rıhtımlarımı.
İçime çekiyorum bütün denizlerini. Zamanın çözümsüzlüklerinde cesaretsizliğim bir gölge gibi gelir peşimden ve bu zamanın engebeli patikasından geçerken masal devleri keserler yolumu. Sen, ulaşılmazlıkların coğrafyasında bir aşk rüyasını anlatıp yorumlar istiyorsun benden. Benim tabirlerime kahkahalarla gülüyor, kırgın intizarlarıma kulak asmıyorsun.
Geceyle yüzleşmelerim başlıyor sen yanımda olmadığın anlarda. Yangın vakitlerini kağıtlara işliyor, beyaz yastıklara gözyaşlarımı döküyorum. Güneşin buğulandırdığı gözlerinle beni izliyorsun bir ağaç altında. Ben seni düşündüğüm anlarda gözlerinin derinliklerinde bembeyaz elbiseleriyle bir kadın koşuyor, dalga dalga hasretime avuçlarıyla su serpiyor.
Ansızın koluma giriveriyor sonra zaman. Bir şiir dizesi gibi sarıp sarmalıyorum seni ve gözlerini. Bir köşebaşı sevdası gibi ürkek, çekingen ve çiçeğin yaprağındaki çiy gibi avucuma akıyor yüreğin. Yeryüzü gibi kucaklıyorum vücudunu ve muhteşem gözlerine binbir çeşit çiçek ekiyorum. Gözlerindeki yıldızlar ağlıyor, sorgusu tamamlanmamış sevdaların yorumlanamıyor ve sen yüreğimdeki denizlerde kendini buluyorsun.
Hep sevgiyle ve gözyaşıyla yıkanmıştır bu evren gizemin kızı. Ve bu sevgi karmaşasında kimin kimi daha fazla sevdiğini bilemezsin. Bu maviliğin eteklerinde başka renkler de vardır sevecek. Öfkeler köpürürken inançlar büyümektedir anlayacağın. Biz yaşadıkça çoğalıp güzelleşecek nice çiçekler toprak altında ilk baharı beklemektedir ve bu sevgi coğrafyasının kapsülleri patlamak için gün saymaktadır.
Küçük bir sırça köşktür yüreğin. Sararan yüzleri bir bir öpen bir denizdir gözlerin. Nice dudaklar sevdanın sığ sularında ıslanmayı düşlerken sen ormanlarının vahşiliklerinde ininden hiç çıkmaz ve anlaşılmaz bir boşlukta saklanırsın. Oysa yeşildir akan parmaklarından. Yeşil durur yüreğin ve gözlerin maviye dönüşür her mevsim. Islıklarımı hiç duymaz, mırıldandığım şarkılara aldırmazsın. Ben yağmurlar ülkesinin garip kuşu, sen aynalardan güzellik uman acılar prensesisin.
Seninle ben bu mavi denizlerin üstünde bir zamanlar şarkılar söyleyerek yürüdük. Ak bir güzellikle çaldı kapımızı bahar. Mor güller diktik bu koca evrene. Küllerimizden yeniden birbirimizi bulduk ve söylenmemiş nice sözlerimizi bir pastil gibi yuttuk sonra. Birbirimizi özlerken önümüzü kesti yağmur, saçlarımız ıslandı ve masallar anlatmayı seçtik birbirimize. Begonyaların pembe yapraklarını koparıp sevgi falları açtık birbirimizden habersiz.
Anlayacağın gizemin kızı bu kalabalık insan denizinde engelleri aşmak istedikçe o engellerden birine takılıp düşeceksin sen de. Aynalarda kendini görmek istiyorsan onu kendine yakın tutacaksın. Bu evrenin masallarındaki yedi cüceler hep olacaklar ve asla sana sadık olmayacaklar. Nerede yüzü gölgeli bir yıldız görsen gülü bozguna uğratan bir öyküyü düşle. Unutulmuşluk hesapsız biçilen bir kumaş gibi bedenine kimi zaman uymaz ve bu garip yerkürede sövecek şeylerin asla bitmez.
Gönlümüzün titrek mumları dışarıdaki anlaşılmaz rüzgâra direnemez kimi zaman. Kendi alevi ve kendi ışığıyla yanar durmadan. Cesaret o mumun özüdür kesinlikle. Ve o öz gizemin kızı, senin göz yaşlarındı. Ben onlara bir zamanlar 'aşk suskun bir ilâhidir' demiştim. Sen hep ışığa bakarak alevi görmek istedin. Mum yandı, alev inciye saklandı, sen hâlâ aramaktasın. Bulabilecekmisin? ..
Kayıt Tarihi : 7.7.2005 14:42:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Selahattin Yetgin](https://www.antoloji.com/i/siir/2005/07/07/sirca-bir-kosktur-yuregin.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!