Şiptar kızı Aderita

Muhammed Gözübüyük
143

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Şiptar kızı Aderita

Bir kış günü,çıkıverdin karşıma
O gökmavisi gözlerin,ateş düşürdü içime
Kızıl sacların,sırma gibiydi yüzünde
Ürkek bir ceylan gibi,usulca yaklaşıverdin
kafede yanıma.henüz tam anlayamadığım,
Şiptarca,bir şeyler söylemek istiyordun
sanki bana.
Biraz mahcub,birazda ürkek,
bende hafiften baktım,senin o gül yüzüne.
Bir şeymi var dercesine, cat pat
Şiptarca’mla bende,bir sandalye çekip
oturmanı söylemeye calıştım,yanı başıma.
Ürkek bir ceylan gibi,sandalye’yi
yanı başıma yerleştirip,oturdun benimle
diz dize,hafiften utanarak
baktık birbirimize.O an
dillerimiz sustu,gözlerimiz bir şeyler söylüyordu
birbirimize.ben bir seyler yazıyordum bilgisayarda
uzattın,o narin ellerini,bilgisayarın klavyesine
belliydi,bilgisizdin bu konuda,
bir şeyler diyecektin,sanırım bana
ben hissettim,o minik bir kuş gibi,
göğüs kafesinde çırpınan yüreğinin feryâd’ını.
çıkardım hemen cebimden,bir kağıtla kalem’imi
çat,pat anladığım kadarıyla,
profesyonel bir kuaför’dün.
ismini yazdın önündeki kağıda,
gökmavisi gözlu,güzel Şiptar kızı
isminde,gözlerin kadar güzeldi.
büyülemiştin beni,Şiptar ceylan’ı Aderita
sonra,tarzanca devam ettik muhabbete.
kalk iş yerime gidelim diyordun bana,
bende tamam,dü minut
(2 dakika)
dedim,
sana.hemen işim çıktığını söyledim,
karşıdaki yazıştığım arkadaşıma.
sen az önde,bende birkaç metre gerinde
çıktık kafe’den cadde’ye,sen ilerde durdun
karşıdaki bir dükkan’ı gösteriyordun elinle bana
oraya taşınacaktınız,anladığım kadarıyla.
sonra sen yürüdün,caddenin karşısında
bir aralığa doğru.bende az geriden
takip ettim seni,ürkerekten.
gide gide,mahalle arasında
bir kuaför dükkan’ına ilettin beni
dükkan’ın önünde bir kaç kadın
önde sen,sonra yanıbaşında ben
Şiptarca,kadınlara dedik günaydın.
sen içeriye ilerledin,kapıdan
bense bakıyordum,tereddütlü gözlerle
sağa sola,birileri bana, sende gir
diyerek cesaret vere.
hele sükür,kadınlar farkettiler
ürkekliğimi,içeriye davet ettiler
güler yüzlerle beni.
yavaşça ilerledim sana doğru,
merdivenlerden yukarıya çıkardın beni.
kadınlarda çıktılar yanımıza,
tek,tek eylediler bizi hoşamedi
sonra,bir şeyler konuştunuz aranızda
ben anlamıyorum Şiptarca.
sormaya çalıştınız,ne içersin diye
sükür,bazı içecek isimleri aynı sizdede
ben tesekkür ederek dedim kafe
sonra,birer sandalye çektin altlarımıza
diğerlerini gönderdin aşağıya,kibarca.
seninle,oturduk diz dize,
geldi kafelerimiz,içiyoruz göz göze.
kafeleri bitirdik,aldın elimden fincanı
uzattın,o nârin ellerini yanaklarıma
başladın hafiften okşamaya.
yeni traşlı,yumuşacık yüzlerimi
derken,ben ne olduğunu anlamaya
fırsat bile bulamadan,
başladın yanaklarımı öpmeye sen.
ben,çarpılmışa dönmüştüm.
hastanın doktora teslim oluşu gibi,
bende sana teslim olmuştum.
yanaklarımdan öperken hafiften,
başladın aniden öpmeye,dudaklarımdan.
bende,sana karsılık verdim,gayri ihtiyari
sana vurulmuştum sanki,o an.
dakikalarca öpüştük seninle,
dudak dudağa,bedenlerimiz birleşti
arzu ve şehvetle.
aldım seni,sert erkek kollarımın arasına
senin bana olduğun gibi,bende
hasretim aylardır,kadına.
hafiften ayırdık dudaklarımızı,
şu olmuştu,ilk ve tek kelime
bal dudaklarından dökülen,
Şiptarca bukur,Türkçe’si güzel
bende katılmıştım,o mutluluğuna
Şiptarca demiştim,şum bukur
anlamı Türkçe’mizde,çok güzel
bu özlem ve arzu faslından sonra,
sen cağırdın yukarıya,yanımıza
arkadaşının,aramızda tercüman’lık
yapacak,küçük kız’ını
Ana,Ana haydi kıtu,tölûtem

Ana,Ana lütfen buraya gel

geldi yanımıza,bizdende mahcub olan
öğrenci genç kız Ana
ingilizce sordu bana,ismin ne
bende ona söyledim ingilizce
sordu bana,memleketin nere
ben ingilizce cevapladim,Türkiye
dediler yaşın ne,ingilizce
bende cevapladım,öylece
senin yaşını söyledi.tercüman
benim yaşım,şu dedin sen
içimden geçirdim,uygun bir yaş
Ana’ya sordurdun,olurmu benimle arkadaş
cevabim,elbette olurum.uygun bir arkadaş
sonra sorular,olmaz olası sorular
Türkiye’ye gotürürmüsün.Ankara
İstanbul.
ben elbette,evet diyebilirim,ama
ne ingilizcem güzel,nede Şiptarca
söyledim ortak bir kelime,kısmet
ne bileyim,sizde baştan savmak anlamında
imiş kısmet.bizede birkaç dakika imiş
Şiptar kızı,senden olacak kısmet.
söylettin tercüman’a,öyleyse
burda biter arkadaşlık,
ismimi söyleyerek eyledin,ahu feryat
düşürmüştün,benimde ciğerime od.
vuruyordun ellerini dizlerine,
yaşlar dizilmişti inci gibi,
o gökmavisi,güzel gözlerine
hâlâ içim yanıyor,unutamıyorum seni
Şiptar kızı,gökmavisi gözlerini
anlamasamda,sıcaklığını ta yüreğimde
hissettiğim,o tatlı sözlerini.
unutamıyorum,unutmayacağım seni
gökmavisi gözlu,güzel Şiptar kızı,Aderita.

Muhammed Gözübüyük
Kayıt Tarihi : 1.11.2006 22:27:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Arnavutluk; a çalışmak için giden,bir türk arkadaşımızın yaşamış olduğu kısacık bir hikâyedir aslı. Bizde o hikayeden ilhamla,şiirsel bir dille anlatmak ve paylaşmak istedik olayı.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Şirin Bal
    Şirin Bal

    harika inanılmaz çok güzel yaşanmış bir aşkı şiirle dile getirmek defalarça okudum tebrik eder başarılarınızın devamını dilerim

    Cevap Yaz
  • Özay Sağlam
    Özay Sağlam

    vay be masalımsı...
    tebrikler
    selam ve saygılar

    Cevap Yaz
  • Lamia Canay
    Lamia Canay

    SEVGİLİ MUHAMMET HİKAYEYİ ÖYLE GÜZEL ŞİİRLEŞTİRMİŞSİN Kİ OKURKEN HAZ ALDIM TEŞEKKÜRLER GÜZEL KALEMİNE.ALAŞARA IŞIK

    Cevap Yaz
  • Canan Güleşin
    Canan Güleşin

    Pişmanlık yaratmış çaresizlik..acıklı bir destan gibiydi..tebrikler..

    Cevap Yaz
  • Miyase Ekekon
    Miyase Ekekon

    Siptar Kızı Aderita


    Bir kıs günü çıktın karşıma
    O gökmavisi gözlerin, ateş düşürdü içime
    Sırma sırma kızıl saçların düşmüştü yanağına
    Ürkek bir ceylan gibi usulca yaklaştın kafede yanıma.
    Henüz tam anlayamadığım,
    Siptarca,bir seyler söylemek istiyordun
    Biraz mahcub,birazda ürkek
    Bende hafiften baktım senin o gül yüzüne.
    Bir şey mi var dercesine,
    Çat pat siptarca’mla
    Bir sandalye çek, otur demek istedim yanı başıma.
    Gözlerini ayırmadan oturdun benimle diz dize,
    Hafiften utanarak baktık birbirimize.
    O an dillerimiz sustu,gözlerimiz bir şeyler söylüyordu
    Aklından kim bilir neler geçiyordu
    Ben bir seyler yazıyordum bilgisayarda
    Bilgisayarin klavyesine uzattın o narin ellerini
    Belliydi,bilgisizdin bu konuda,
    Bir şeyler diyecektin,sanırım bana
    Hissettim,minik bir kuş gibi
    Göğüs kafesinde çırpınan feryatlı yüreğini
    Çıkardım hemen cebimden kağıt kalemi
    ’Aderita’ ismini yazdın önüne koyduğum kağıda
    Gökmavisi gözlü güzel siptar kızı
    İsminde, gözlerin kadar güzeldi.
    Siptar ceylanı Aderita büyülemiştin beni
    Tarzanca muhabbete ekledik tebessümlerde
    Kalk iş yerime gidelim diyordun bana,
    Bende ‚du minut’ bekle dedim iki dakika
    İşim çıktığını söyledim,
    Nette yazıştığım arkadaşıma.
    Sen az önde,bende birkac metre geride
    Çıktık kafeden caddeye, durdun az ilerde
    Karsıdaki bir dükkanı gösteriyordun elinle
    Oraya taşınacaktınız anladığım kadarı ile
    Geçtik caddenin karşısına bir aralığa doğru
    Az geriden takip ettim seni ürkerekten
    Mahalle arasında bir kuafor dükkanına götürdün beni
    Önünde bir kaç kadına siptarca dedik günaydın.
    Sen içeriye girdin kapıdan
    Bakıyordum,tereddütlü gözlerle
    Sağa sola birileri bana sende gir diyerek cesaret vere.
    Hele şükür kadınlar ürkekliğimi farkettiler
    İceriye davet ettiler gülen yüzlerle.
    Yavasca ilerledim sana doğru
    Merdivenlerden yukariya cikardin beni.
    Kadınlarda çıktılar yanımıza
    Tek,tek eylediler bizi hosamedi
    Bir seyler konustunuz aranızda
    Baktım safça, anlamıyorum siptarca.
    Sormaya çalıştınız ne içersin diye
    İyi ki bazı içecek isimleri ayni sizde de
    Teşekkür ederek dedim kafe
    Birer sandalye çektin altımıza
    Diğerlerini gönderdin aşağıya kibarca.
    Oturduk yine diz dize,
    Geldi kafelerimiz,içtik göz göze.
    Kafeleri bitirdik,aldın elimden fincanı
    Uzattın narin ellerini yanaklarıma
    Başladın hafiften okşamaya.
    Yeni traşlı,yumusacık yüzlerimi
    Çalışırken ben ne olduğunu anlamaya
    Fırsat bile bulamadan,
    Basladın yanaklarımı öpmeye sen.
    Çarpılmışa dönmüştüm bıraktım kendimi
    Hastanın doktora teslim oluşu gibi
    Yanaklarımdan öperken hafiften,
    Başladın öpmeye yanan dudaklarımdan.
    İhtirasla karşılık verdim,gayri ihtiyari
    O an vurulmustum sanki
    Dakikalarca öpüştük seninle,
    Dudak dudağa,bedenlerimiz birleşti
    Sonsuz arzu ve şehvetle.
    Aldım seni güçlü kollarımın arasına
    Sarıldığın yangınla sarıldım sana
    Hasretim aylardır kadına.
    Ayırdık dudaklarımızı nefes olmak için
    Düştü ilk ve tek kelime
    Bal dudaklarından dökülen,
    Siptarca bukur,turkcesi güzel
    Bende katıldım o mutluluğuna
    Siptarca dedim sum bukur
    Anlamı türkçemizde çok güzel
    Giderdiğimiz özlem ve arzu faslından sonra
    Çağırdın yukarıya yanımıza arkadaşının
    Aramızda tercümanlık yapacak,küçük kızını
    Ana, Ana haydi kitu,tolutem
    Dedin Ana, Ana lütfen buraya gel
    Geldi yanımıza bizden de mahcubça
    Ögrenci genc kız Ana
    İngilizce sordu bana ismin ne
    Bende ona söyledim ingilizce
    Sordu memleketin nere
    Cevapladim Türkiye
    Dedi yaşın ne
    Bende söyledim öylece
    Senin yaşını söyledi.tercüman
    Benim yaşım şu dedin sen
    İçimden geçirdim,uygun bir yaş
    Ana’ya sordurdun olurmu benimle arkadaş
    Cevabım,elbette olurum.uygun bir yoldaş
    Sonra sorular,olmaz olası sorular
    Türkiye’ye götürürmüsün benide İstanbul, Ankara
    Elbette, evet diyebilirim ama
    Ne ingilizcem güzel, bilirim ne de siptarca
    Ortak bir kelime aradım dedim kısmet
    Bilemezdim siz de
    Baştan savmak anlamında kullanıldığını
    Meğer bize birkac dakika nasipmiş
    Siptar kızı senden olacak sandım kısmet.
    Söylettin tercümana,öyleyse burda biter arkadaş
    İsmimi söyleyerek eyledin,ahu feryat
    Düşürdün benimde ciğerime ateş.
    Vuruyordun ellerini dizlerine
    Yaşlar dizilmişti inci gibi, gökmavisi gözlerine
    Hala içim yanıyor unutamıyorum seni
    Siptar kızı ağlayan gökmavisi gözlerini
    Sıcaklığını ta yüreğimde hissettim
    Anlamasamda o tatlı sözlerini.
    Unutamıyorum,unutmayacağım seni


    Muhammed Gözübüyük

    Çok güzel bir hikaye...İki ayrı dünyanın insanı beden diliyle, gözlerden dökülen sözlerle, hissettiklerinle bir sevgi yaşıyor...
    Finalde de her zaman olduğu gibi, dilin hışımına uğramış yürekler.
    Yapabildiğim kadar özleştirdim...Tekrarlar okurken tadını kaçırıyor...
    Güzeldi.
    Kaleminize sağlık.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (5)

Muhammed Gözübüyük