Ruhun gümrük kapılarında bekliyor o sinsi duman,
Grinin en kirli tonuyla geliyorlar; parmak uçlarında nikotin karası.
Tanırım o yabancıyı, gölgesi eğri büğrü düşer toprağa,
Varlığı, ekşimiş bir sütün sızısı gibi çöker sessizliğe.
Onlar sigara içer, biz ise göğüs boşluğumuzda
Bin yıllık fırtınaları saklarız.
Sonra bir an gelir;
Havada ansızın patlayan yasemin ve taze toprak kokusu,
Sanki görünmez bir el, gökyüzünün damarlarından su boşaltır.
İşte o an, omzumdaki tozun silindiğini duyarım,
Gözbebeklerime çekilen o şeffaf perde aralanır.
Ben bu melez kalabalığın içinden geçtim,
Adem’in alnındaki o ilk terin sıcaklığını bilirim.
İblis’in kurduğu tuzak, zeytin ağacının gölgesine düşmez,
Çünkü bizim köprümüz, şarkılardan ve kadim sözlerden örülmüş.
Bir yanım Filibe’nin soğuk pınarı,
Bir yanım İda’nın o kıpkırmızı, yorgun Enki ışığı.
Bak, kartal bu kez sessizce süzülüyor,
Kanat çırpmıyor, rüzgarı kendi lehine çeviriyor sadece.
Şimdi "Sedni" dersen bana,
Oturur bu yabancı kokuların arasından ayıklarım gerçeği.
Şiir dediğin, kirli beyazı beyazdan ayırma sanatıdır,
Ve ben bugün, o büyük nurun hatırına
Sözlerimi en keskin bıçaklarla bileyleyip geldim...
Hasan Belek
24 12 2025-Akçay
Kayıt Tarihi : 24.12.2025 21:05:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!