şimşek çatısına çıktım
gelinim beyrut
yükselir çığlıkların dumandan
keş kusmuklar sedir ağacında
kimlik olmuş gözyaşları çocuklarına
beyrut paydos ettik hayattan
seni de evlendirdik amed’le
darağaçlarına gelin verdik seni de.
kelebek demlemiyor artık bakışların
saf kan akıyor uçurtmalarından
bir parça var yıkık
adına kalp denen makine,
bir çapulcunun namlusundan
harabe olmuş yıldızların.
sana ihanet eden bir sözüm yok
kuş sökükleri var biliyorum aramızda
düğmeleri kopmuş cümleler
ve çakıl taşlarından düşler.
son çayını demliyor kanından cellat
son sigarasını yakıyor cesetlerden
saçları kalmadı sedir ağaçlarının
sedir ağaçları yok artık dağlarında
sena’dan şarkılar söylüyor yıldızlar
köpük köpük olmuş gök
dökülüyor ateşle uçaklardan.
buruşmuş bir yürek kışlaşıyor
gözlerimin kıyısına vuruyor
şimdide tüm yıkıntılarını tarih.
gelinim beyrut
bir acın var yürekler acısı
bir acın amed’in çıkmaz sokağı
batan kırk sekiz güneşten
biri de sende can verdi işte.
varken senin acının adı
başın göklerden olmalı
denizi dökülmüş yıldız tarlası
tarumar edilirken diclenin peçesi
fırat ağladı simsiyah
bir ses duyuldu;
gününü beraber götür uykuna.
gelinim beyrut
senden sena’ndan bir ah
amed’in ise çığlık atacak
ses telleri bile yok
şimşek çatısına çıktım amed’de
reklamı yapılmadı yaralarının
ama yıldızların
ayakları çıplak olacak kadar
kanadı mavi denizlerinde.
yüreğin kopmuş bir rüzgar
zalimin amel defterinde
kendi çarmığıyla alevlenen.
künyene yazsınlar
burada yıldızlara gök kalmadı diye,
uçurtma kırıklarından renkler giyiyor
sokaklar taşıyor avuçlarında çocuk
ve cepleri sökük uykuları
ağzında kanlanmış kuşlarla.
rüyaları mahkum bir halk
gazetelerle örtüyorlar üzerlerini
saman aleviyle ısıtıyorlar gülüşlerini.
kederden takvim yaprakları
buruşmuş yüzlerde gemi oluyor
kaç gün daha düştü içimizden
çaputlara dönüşen kaç beden
bir kurşunun akşamından gelen.
taşıdın kamburlarını amed
kardeş diye gece mumlarını
ışığın olmadı ördüler duvarlarını
üzerine düşlerinin kerpiçle
ve sen dışında kaldın içindekilerinin.
filistinde lübnan da
tuvalet kağıtlarına dönüşmüşken
birleşmiş milletlerin kararları
fahişeleşirken insan kırıntıları
seni satır aralarına mahkum ettiler,
ekranların karıncalanmış saatleri
hep senin talan olmuş ümitlerine
denk geldi,
boğazında hiroşima’dan düğümler vardı
eriyen cam bedeninde yuvalanmıştı
gölgelerin arasında kaybolmuştu güneşin.
ve topladık çöplüklerden çocuklarını
ruha saplanmıştı oysa kurşunlar
içindeki nehirler kurumuştu
bir deniz kıyıya vurmuştu gökle
bulunduğunda yıldız yakasında cesedi.
bir kadının yazması ıslanmıştı
biri yüzünü yırtıyordu
ve bütün bunlar gökyüzü altında oldu
sağır kulakların duvarlarına
yükseklik kazandırılırken.
Ve siz fotokopi baskılar
selahaddin eyyubi’yi bekleyenler
torunlarına yaptıklarınıza bir bakın
gözyaşlarını taşlayın,
içlerine saracakları bir newrozları bile yok
girmişken uykularına bulutlar.
yüreklere kan doldu
nasihat çetelerinden geçilmiyordu
şerefleri namusları buydu
yıkmaktan başka yaptıkları yoktu
melekler gibi çırpınıyordu
küçücük bedenleri kışı duyunca,
yakınlarındaki sese sağır olanlar
sena haydali ve Leyla halid’i duyamazlar.
gökyüzü her yerde
aynı yükseklikte değil işte,
amed’de
yıldızlar gömülüdür yerin
en derinliğinde.
palo keko
Palo KekoKayıt Tarihi : 2.8.2006 11:53:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Palo Keko](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/08/02/simsek-catisina-ciktim.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!