SİMİİİTTÇİİİİ...!!!
“Kalecik’in unundan
Ankara’nın suyundan
yeni çıktı fırından,
taze taze,sıccakkk
gevrek simitttler...!!!”
...
Kışın,
kuşlar bile uçmazken
sabahın soğuğunda Ankara’da,
O dikkat çekmek için
var gücüyle bağırıyordu
sağır dünyanın kulağına,
kulağına,
“simitçi geldiii
taze simitlerrr...
“Antalya susamına yatırılmış,
Zile pekmezine batırılmış,
taş fırında pişirilmiş
gevrek,gevrek simitler...!!!”
...
Sabahın
alaca karanlığında,
başında simit dolu tepsisi,
elinde plastik küçük iskemlesi,
üzerine bastıkça çamur sıçratan
oynak kaldırım taşları üzerinden
bir manken zerafetiyle geçti
kırmızı ışıkta duran
taksimizin önünden.
Çocuğun gözlerinde umut,
hayalinde güzel günler,
tablasında taze simitler
koşarak arabanın sağ
arka camına yaklaştı.
Bir eliyle başındakileri idare ederken,
boşta kalan eliyle
bana “camı aç” işareti yaptı.
Hızlıca camı açtım,
Ben daha istemeden O,
iki simiti avucuma koydu.
Parasını uzatırken,
yaşını memleketini sordum.
“Yaşım on iki,
adım Ali,
kütük Tokat Zile’li
epey olmuş bizimkiler
Ankara’ya geleli,
babamı trafik kazasında kaybettik
annem de iki yıl oldu öleli...” diye
hayatını özetlerken,
bir yandanda para üstü
vermeye çalışıyordu.
“Üstü kalsın” dedim.
Dikkatini bana verdi.
Benim içim ürperdi gözlerim doldu.
O kaldığı yerden devam ediyordu.
“Hayata tutunmak için,
kardeşlerime bakmak için,
kışın bu işi yapıyorum,
arada çekirdek de satıyorum
yazın da sanayii de çalışıyorum”
abi dedi.
...
“Ben de Zile’liyim” dedim.
Bir türkünün orta yerinde durur gibi
ikimiz de durduk,
Aşık Sümmani’nin
şu beyti kulaklarımda çınladı.
“Bulamadım dünyâda gönüle mekan
nerde bir gül bitse etrafı diken.”
Göz göze geldik.
O bana şiir gibi baktı ama
benim O’nun yüzünden okuduğum
ağıttı.
“En son beş yıl önce gittim,
Turhal’dan Zileye girişteki kavşakta
trafik kazasında babamı kaybettim...”
Dedi,
gözleri doldu,
tezgahını hızlıca toparlayıp
gözden kayboldu.
Belli acelesi vardı,
öğleye kadar yüz simit daha satacaktı.
...
Durdum düşündüm,
giderken arkasından.
Kimilerinin imtihanı,
kimilerine göre daha zordu.
İbni Haldun yüzyıllar öncesinden
bunun altını şöyle çiziyordu.
“Coğrafya kader’dir,
kaderini sen seçemezsin” diyordu.
...
Derinlerden,
taksicinin sesiyle uyandım.
“Bir bardak demli çay
gevrek bir simit,
bir de karper peynir
en güzel
İzmir caddesinde yenir”
“Oraya gidiyoruz”
abi diyordu.
...
Öyüce
Ömer YüceKayıt Tarihi : 7.7.2022 18:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!