Şimdi Burda; Ve.. Av Avcı Avlak; Ve de V ...

Habibe Merih Atalay
496

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Şimdi Burda; Ve.. Av Avcı Avlak; Ve de Vurulum Anım

'Yazı yetiştiriyorum saksılarda' diye düşünsem de az önce, ancak bu pek doğru değil çünkü yetiştirme derdim yok. Olmadı, hiç bir zaman da olmaz umarım. Ayrıca (ikinci anlamda) yetiştirdiğim bir şey dahi olsa bitki gibi meselâ onları da saksılarda yetiştirmezdim, işimin gereği ya da karakterimin gerçeği.

Evimde asla ne saksı çiçeği ne ağacı vs. bulundurmuyorum zira ben topraktan, hakikaten şunu anlıyorum: Toprak, benim bir gün içine gömüleceğim ve dibinde çürüyeceğim bir maddeden ibarettir. Bu nedenle belki de çiçekler ve bitkiler hep ölürler benim yuvamda. Yuvamda topraktan beslenen bir canlı barınmıyor yani özün sözü. Dolayısıyla ruhsal olarak kendimi ne çiçek ağaç ne kedi köpek at gibi canlılardan çok, onların metaforik yan anlamlarıyla dolduruyorum. Bu yaptığım işe konsantre olmamı daha da kolaylaştırıyor elbet.

İmajımda kedi okşar severim, köpeklerle koşarım.. atlarla yarışırım. Anakondaları emziririm.. E. Şimdi Burda; Ve yazısının, yağmura havaya güneşe ihtiyacı olmadan da bir şekilde çıktığını izlerim. Bu da beni bir yazı yolucusu yapıyor ister istemez.

Yazı yolucusu mu? Hayır yanlış okumadınız.
O da ne demek şimdi diyeceksizin ya, bu aslında, bir bakıma kendi kavramlarını da kendinden besleyen bir uğraşı görüldüğü üzre. Ben dahi bunu ilk kez duyuyorum. Yani bu benim için de bir sürpriz.
Ha, kötü bir sürpriz mi? Pek sanmıyorum. Eğlenceli olduğu kesin ama.

Yazı yolunun |yolunda| yazı yolu ve yazı yolcusu diye iki kavramımız daha var bunu bilirsiniz pek yabancısı değilizdir, yazı yolucusu denli en azından yeni değiller. Öyle değil mi? Çünkü bir yol olduğu doğrudur, ki biz bu yolda ilerlerken bazılarımızın çoktan geri dönüşe geçtiklerini görür ve selamlaşırız çoğunlukla. Giderken hep hayran hayran öyle bakınırız ya sağa sola, ama dönenlerin suratlarında pek bir keyif görmeyiz nedense.

A! Zor bir yolculuk olmuş galiba deriz sadece.. öyle düşünmeyi severiz.
Aah bize ne, herkese kendi yolculuğu.. bana da kendi yoluculuğum gerek.

Yazı hem yol oluyor bir yandan yazdıkça ilerlenen, yani önümde bir rulo kağıt var, ilerledikçe açılıyor önüm, açıla yazıla tetiklenip açılma yazılmayı yazılma açılmayı iteleyip, bazan da tekmelerken böylece 'o yolun yolcusu' oluyorsun, ama 'su testisi su yolunda kırılmamalı' da bir yandan, öte yandan da yolculuğuna eş değer bir hayat yoluculuğu yaşamı da biçimleniyor işte böyle.

Bu yaşamın da diğeri gibi tıpkı, paralel evrenindekinin kopyası, inişli çıkışlı engebeli, yosunlu sulu çamurlu, oyuklar düzlükler tepecikler doruklar, buzullar ve yağmur ve yağmur.. kar kar kar.. tüm doğal süreçlerin bire bir yaşandığı büyük bir mecraya açılımı macerasına dönüşmesi, el verirken tabii kalemine, kaleminle el ele tutuşup öttürebilirsen güle oynaya dilediğin gibi, laylay lom zikzaklar da çizebilirsin sayfalarca, karalayabilirsin de bu tük yolunumunu.

Ya da adını yazmışsındır muhakkak, daha da yazabilirsin doldurabilirsin yaprak yaprak, neredeysen sizin için orası artık kutsal toprak da olabilir tıpkı şarkıdaki gibi o amcanın söylediği; e. tabii ki bir şarkıcı da olabilirsin, o da bu yolda başka başak bir yol ayrımıdır.

Ama 'harcıâlem' dedikleri bir şey vardır hani büyüklerin, bir mefhum; artık bu sözü kullanma hakkıma sahip çıkıyorum zira ben de artık yeterince büyüdüm sayarım kendimi bu sayfalarda; harcıâlemliğin lüzumu var mı yok mu, olmalı mı olmamalı mı bunun hesaplaşmasını sonraya bırakalım şimdilik, burda ve.. bu durumdan çıkanları yolmalıyım önce.

Yolup yolup, birbirine bağlayıp -demetlendirip- öbek öbek, üzerlerine üretim ve son kullanma tarih ve tariflerimi yaftalayıp, şirin şirin şirincikler halinde, dizim dizim dizimtarak raflarıma boy boy desen desen renk renk gökkuşağı kuşağınca sırmalamalıyım.

Ancak öyle süratle uzayıp uzayıp çıkı çıkıveriyolar ki bunları neyle beslediysem artık.. öyle ki asfalttan asfalta boylu boyunca yara yara.. vahşice.. palaz palaz.. anlatmak istedikleri bi yığın dert bi yığıntılık bir sergüzeştlik var adeta.. Koklasan romansı romansı kokuyolar mı desek yoksa şiirsi şiirsi mi.. üç beş vakte değin.. ah! ah! ah! Bak bak! Gördün mü? Kısmet bu! Büyük bi kısmet hem de! Ayağına geliyor! Komşu komşu hu huu!

Neyse yapılacak yazılacak tütülecek ooo ne çok duman var! Kısaca çok işimiz var ama yetişmek yok! Hayır.
Sadece yolunacak daha çok yol var. Çıkıp durular çıkıp çıkıp durular!

Roman deyince.. kurgu tabii ki ilk akla gelen.. şiir deyince de şair ve duygu. Bu ilkten sonra da faili meçhul cinayetler olarak Sinema ve Kelebeğin Rüyası.. Nasıl yani? Neden?

Düşünce çemberimde gül oya oya sından en daralmış halimle apışıp kalıyorum bir an da: ve aklıma bu kez de 'Kellekoltukta' tabiri geliyor ve gülümsüyorum ister istemez.

Evet. Nasıl ya! Neden yani?

Şimdi Burda; Ve Av Avlak Avcı olan bu noktamızda, vuruluşum geliyor bir kez daha aklıma bir başka parantez.

Bir insanı içine düştüğü bok çukurundan, kendi kişisel çıkma -arzu olarak- çabası olmaksızın hiçkimse çekip çıkaramazken -gerçi bir vinç çağırılıp- zorla beline halatlar geçirilip - çekip çıkarıla da bilinir ama bunun için de birilerinin birilerince aynı çukura gönüllüce girmeye ikna edilmeleri gerekir - ki o birileri de, ikna etmeye çalışanlara "ben miyim bu köyün en enayisi, niye sen denemiyorsun" diyeceği de tutabilir - nerden bakarsan meşakkatli bir uğraşı sanatkârlığı istiyor bu durum |kanaatkârlığı da diyebilirdik ya da zanaatkârlığı| biz Şimdi Burda; Ve ne yazılması gerektiğini tartışa duralım, aa! kişi bi bakmışın, bu boktan işten sıyrılmayı kendi zarafetiyle bi güzel bi başına yapıvermiş! Yardım mardım hak getire! İşe bak.

Bir de bize dır dır ediyordur -hatta- geçmiş karşımıza "Ulan bi yardım etmediniz ya, alacağınız olsun! Ama bak nasıl çıktım! Nasıl başardım! " gibi bi afra bi tafra halindedir. Vay! vay! vay! İşte insanoğlu! Hergün yepyeni şeyler öğreniyor insan kızından!

O halde -herhalde de denebilirdi- bu küçük hiciv 'İnsan düşüncelerinin ürünüdür' sözüne en yalın örnek olsa gerek.

Dünya Kristal Düşünceler ödülü diye bir ödül olsaydı yani.. hiç şüphesiz alırdı bu söz o ödülü..
Kristal düşüncelerdirler bunlar sanırım ha.. ha?
'Ve' dizimize devam ediyoruz kaldığımız yerden.

Hop!
Ne oluyor?
Bitti mi?

Birden bire mi?
Süre mi doldu?
Ne bu ya, bir televizyon programına mı entegreyiz?

Bu kadar mı?
Bugünkü yoluntularımız bu kadar mı?

Eh! Napalım. Bereket versin.
Kalemimize bereket ne diyelim başka usta!

Sen yine de ek ek! Biz hergün biçeriz. Merak etme... merak etme boş kalmaz bu satırlar bundan böyle kolay kolay.. bekçiyiz biz bu illetimizin.

E, peki ya.. motor nolucak.. motor? Motor süren bir genç vardı hani yolda. E Hani? . Noldu ona?

E. Onu yazamadık daha. O bir Yazı Ağaçlığı işi.
Ama yine de çalabilir miyiz bu özel isteği enstrümanımızla bir bakalım.
Bakmayalım da deneyelim en iyisi, şöyle kısaca.

Tehlikeli ve adrenalin fışkıran sahneler içeriyor. Hız - denge - bir arada dikkat gerektiren sahneler için farklı bir teknikle tıngırdatmak dürtükletmek lazım sanırım hatıratı. Meselâ...

O genç.. Şimdi Burda; Ve de.. Vurulduğum andı işte o an..
Dikildi karşıma ve bir hamleyle 4 yüz sayfalık bir romanı bir çırpıda okutuverdi.. sanki bana. Nasıl?

Şahane!
Hem hareket şahane hem roman şahane hem de yazılmışlığım! Ş a h a n e!

Sen Şimdi Burda; Ve de bu Avı bu Avlakta Avlamaya çalışırken elindeki enstrümanla O, öyle bir hareket çekti ki altındaki motora, teker teker olalı böyle bir Şah Ve Mat! yaşamamıştı hayatında. Özeti -tek teker üstünde sürdü gitti kendi vahşi doğasına doğru o an.

Dahası biz - etraf - Ve 'ben' Avlanandım.. Ve de kimse yoktu aslında o an benden başka onu yazmak isteyen o Avlakta. Ama o, kendi hayal evreninde sağlı sollu kalabalık bir hayran kitlesinin tezahüratları eşliğinde alacağı şampiyonluk kupasına atlıyordu tek tekerlek. Gibi gibi..

Sus. Sus artık.
Bi dinle.
Bu kadar çok şeyi anlamasını öneremem bir günde okuyucuya nereye gideceğini bilemediğim bu yazı dizisiyle. Nereye gideceğimizi bilmediğimiz bir ülke politikliğinde hem de..

Neyse ki yazılar silinip yakılıp yıkılıp yok edilebiliyor, geriye iz bırakmamacasına. Ancak ya politikalar?
Onların -geri dönüşsüz olup- yakıp yıkıp yok ettikleri, bir gün gelip hepimizi havaya uçurabilecek denli- kalıcıdır izleri.

Türkiye'nin gelecek projeleri neler? Neler duyuyorum? Üç çocuk en az! 4X4X4! ? Ne olduğunu anlamadığımız bir modernüstü matematik! Çağaşırı! Kürtaja müdahale çabası! Özel özgür özgün hayatlara müdahale! İçki yasağı sigara yasağı nerdeyse yasak yasağı! Basına müdahale sanata müdahale sanatçıya gazeteciye müdahale!

Baskı! Baskı! Baskı!

Bunları duyuyorum. Bunlardan başka ne duyuyorum?
Ha bi de.. gezintilerimize müdahale var!
Bütün 2013 yazımızı yazgımız buymuş gibi işgal ettiler. Etmediler mi?

Yapacakları çok basit bir ülke yönetimi ve kitle yönlendirmesi vardır oysa ki. Bu elbirliğiyle gayet kolay bi iştir! Olabilecekken.. hiçbiri hiç birine el vermiyor. Vermedi. Şu kalem kadar bile teveccüh sahibi değillerdi..

Nedir bir ülkeyi kalkındırmak? Tek parmağımla bunu yaparım ben ya! Tek bir parmağımla.

İşsizliği çözerim. Terörü bitiririm. Halkımı rahat ve refah bir yaşama bir çırpıda geçiririm. Tek parmağımla. Bir işaretimle.

Ama ne duruyorum? Niye duruyorum?
Ha bire ört bas! Habire ört bas! Baskıla baskıla baskıla... üstümüze... nereye kadar?

Doğru mu bu şimdi? Bu yapılanlar? İyi mi bu şimdi? Yapılanlar? Dürüst mü bu şimdi? Tüm yapılanlar?

Nesi doğru nesi iyi nesi dürüst ve nesi güzel biliyor musunuz bu politikanın?
Dem vurması.
Neyden mi? Doğruluk iyilik dürüstlükten. İşte tek güzel yanı bu.
Her dem bu dem!
İlahi Adalet! Ne kadınsın be!

Hep;
Yürek Kalp Yürek Kalp Yürek Kalp
"Bak ellerim nasıl titriyor, bak alnım nasıl yanıyor,
bak kalbime nasıl çarpıyor."
Y. K. Karaosmanoğlu!
Yazıp Durur Yazıp Durur Yazıp Durur
Sevgi, gönül diye diye diye
Atıp Durur Atıp Durur Atıp Durur

Varıp Durur Varıp Durur Varıp Durur
Bir ülkenin, bir kuruluşun işleyiş, yönetim ve varlığını sürdürme bakımından en önde gelen yerine
Yine de Kalp;
Kalbi kalp herifin birinden kurtarmalıyızdır,
R. H. Karay!
İnsanı tekrar, kalp ve fikir cennetine eriştirebilecek tek kudret kadındır.
H. E. Adıvar gibi. Kadınlar..

Ve Yürek..
Yüreğim..
Yürüyeyim kalplere..
Vurulsam da
Kalpleri gerçek olana doğru çek çek çek yüreğini

Sizi herşeyinizle olduğunuz gibi onurlandırmak sevdam; bir yarışmayı kazanmanın bir yolu yarışmacı olmaksa diğer yolu jüri olabilmektir. Kendi yarışmamı düzenlemeli, kendi etten kemikten jürimi oluşturmalı, kendi canlı yayınlarımı yapmalıyım bu evrene.

Bunun sonunda ne olur? Evren barışını sağlayabilir miyim? Arzumuz bu mu? Gerçekten!
Barışı sağlamak mı?
Gerçek derdimiz bu mu?
Barış mı?
Barışmak mı tüm evrenle - evrenimizle!

Bu fikrin bile daha en baştan ne savaşlara yol açtığını görmüyor muyuz?

Çok yüksek sesle konuşan ve konuşan ve konuşan... paralel evrenin sesini duyamaz.
Oysa o pararlellikte -paralelde- onu sessizce dinleyen birileri var. Sakince sıralarını bekliyorlar.

Tam da onlara sıra gelmişken sen habire o yüksek tonunu yükselte yükselte konuşmayı sürdürdükçe.. sabrını taşırtabilirsin zamanı gelmiş o güzelim güzelliklerin.

Habibe Merih Atalay
Kayıt Tarihi : 3.9.2013 14:05:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


03 Eylül 2013 Salı 14:02:02

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Habibe Merih Atalay