Silah Çektiğim Ayrılıkların İmdat Çığlık ...

Birdal Erdoğmuş
51

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Silah Çektiğim Ayrılıkların İmdat Çığlıkları! ..

’İstasyonda konuşan iki dilsizdi onlar
ayrılığı söyleyen kara gürültülerde.
şaşkındır buralarda ayrı düşmüş aşıklar.
kış’ın ve silahların beyaz serinliğinde...’/

L.Aragon

I

Ben senin, bedeninde yanlış bir yaraydım
yaşadığın en büyük trajedin belki de;
nasıl olsa tutuklanır dediğin, zulme başkaldırıların
bir makam tutturamayan ve detone olan acılarındım! ..

II

Şehrin bitmez uğultusunda, içimin avlusunda ayak izlerin
ve suçlu bıçaklarda sızlayan bir yaraydı hayat...
münzevi bir entellektüeldim, kala kaldım bir başıma böyle yalnız ve kalabalık
yeni günle birlikte kendini kanatan şehirlerde...
künyemizde sabıkalı aşklar, faili meçhullerin aynı silahlarıydık biz! ..
yollarıda yitirdik, bunca hain ayrıklıklarda, artık hayra yorulmaz hiçbir şey
ve Musa vurur asasını kızıl deniz yol olur bize-
ardımızda boğulmuş firavunlar kalır! ..

III

Abartılmış gecelerde, rakıya karışan su gibi sevdim seni
saplantılı bir şairin, şiirini sevdiği gibi...
biriktirdiğim acılara çarpa çarpa
yeni bir aşk, eski bir yara gibi...
içimden içine uzanan ve deli gibi koştuğum yol gibi
şiirin hüznü, şairin matemi gibi
silah çektiğim, mecalsiz ayrılıklarda
namluda mermi, tetikte parmak gibi
suça teşvik edilmiş masumiyet gibi sevdim seni...

ey sevgili, senin kabahatin yok!
kim bıçak, kim kurban ve kim katildi
bize ayrılığın aynasını tutan aşklarda
paramparça sevdim seni...
savrulduğum ve kim olduğumu yitirdiğim yolculuklarda
’katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla sevdim seni’

duvarlarına kan sıçramış bir cezaevin de özgürlüğümü sever gibi
zamanla yarışırcasına
ve Neruda’nın belleğimde kalmış birkaç şiiriyle paylaşarak yalnızlığımı,
sensizliği yutkunurcasına, özleminde boğulurcasına! ..

IV

Sen bu kente gelince...
feodalizm mağlup olurdu, kalbimin güney doğusunda
namlular gölgelemezdi çocukların düşlerini, sen gelince
kız çocukları zorla evlendirilmezdi, babası yaşındaki adamlarla

sen bu kente girince
biterdi, yaşamın doğurgan çelişkileri
iyi olan satılmaz ve takas yapılmazdı
kimse düşüncesi yüzünden suçlanmaz
yazdıklarından ötürü saldırıya uğramazdı

sen bu kente girince
herkes durduğu yerden başlardı yürümeye
ve konuşmaya sustuğu yerden...

sen gelince
zalimlerin yoluna kalan, sancılı yolculuklar biterdi
aşka koşulsuz teslim olurdu sevgililer...
ve şiirler yazdığımız, acılarımız biterdi
dinerdi, yalnızlıklarımıza katık ettiğimiz gözyaşlarımız! ..

V

Ve sen gidince bu kentten
sevgiye kapatılır kapılar,
dicle kurur, çölleşir dünya
çoğalır uçurumlarım, hani barikatlarım

gidersin! ..
her şeye yeniden başlanamaz artık
geride ne rüzgarın sesi, ne yollar, ne de yolculuklar kalır
hep savrulurken böyle yeniden, yeniden, evet yeniden...

sen gidersin
her çağda, her yerde, her din ve her dilde aynı dağılmaz hüzün
gittiğin yerde seni karşılayan kullanılmış yalnızlıklarda
şiirlerin, eski sözcüklere, yüzün aynalara sığmayacak.

gidersin, kusursuz ve dokunaklı
kalplerde bir uğultu, ardında ağlamaklı-birdal-yığılıp kalır
gitmenin cinnetinden ve kalmanın cehenneminde
en canlı anılar kalır, dövüşüp sonra yenileceğim
gitmekle kalmanın arasındaki düşmanlığa! ..

insanın en çaresiz anıydı oysa gitmek! ..
ama ’gitmek seni yanıltmasın ve sen usanma hayata yaraşan sesi aramaktan...’

(Birdal ERDOĞMUŞ/2009)

Birdal Erdoğmuş
Kayıt Tarihi : 22.2.2011 13:58:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Birdal Erdoğmuş