Kütüphanede öyle sıradan bir gündü. Anna Karenina yanıbaşında ki Suç ve Ceza'ya sesleniyordu. ''Bu çocuklardan bıktım vallahi gelip gelip beni alıyorlar buradan, sonra da okur gibi yapıyorlar, üç beş sayfamı çevirip, yerine de koymadıkları gibi, sayfalarımı katlıyorlar, beni yıpratıyorlar.'' Suç ve Ceza da derin bir iç çekti bu duruma. ''Sorma Kardeş sorma ustam Dostoyevski görseydi bunları herhalde kulaklarından tutup kütüphaneden dışarı atardı.''
Oysa ki o kütüphanenin duvarlarında da okurlara uyarıcı yazılar vardı. ''Sessiz olun.'' gibi ''Kitapların sayfalarını buruşturmayın.'' gibi ''Aldığınız kitabı tekrar yerine koyun.'' gibi... Neden bu çocuklar kitaplara bu kadar haşin ve acımasız davranıyorlardı?
Söze öbür taraftan Yaşar ne Yaşar ne Yaşamaz girdi... ''Aaah kardeş ahhh! Ben de aynı dertten sıkıntılıyım sormayın gitsin. Benim de çok okurum var. Ama gel gör ki bana da çok haşin davranıyorlar hele de bu çocuklar. Orta yaşlılar ve yaşlılar ile bir sorunum yok, onlar biliyorlar benim kıymetimi de bu çocuklar sayfalarımı hemen kıvırıyorlar. Araya kağıt koysalar oysa, ben de yıpranmayacağım. Kütüphane duvarına bile yazdılar da anlamıyorlar.''
İnce Mehmet durur mu? O da bir kaç kelam edecektir hem arkadaşlarına hem de okurlara... ''Yaşar Kemal neler çekti neler, beni ortaya çıkarıncaya kadar. Millet zannediyor ki bu kitaplar üç beş günde, bir iki ayda, öyle kolay kolay yazılıyor. Bilmezler ki yazmak ve okumak ne kadar zahmetli bir iştir. Ne çileler çekilir bu uğurda. Yaşar Usta yıllarını verdi de öyle yazdı beni dört cilt olarak hem de, tamamlayamadan da ahirete göçtü Ustam.''
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta