Yıkık, dökük sıvası; Eskimiş boyasıyla;
Kırık, çatlak masalar… Bir yarım aynasıyla…
Nefesten ter tutmuştu, pencerenin canları;
Dışarda yağan yağmur ürpertiyor canları…
İçerde birçok insan… İyce dolup taşmıştı;
Çokları; Bu yağmurdan ve soğuktan kaçmıştı…
Kimisi: Akşamcıydı… Ayakta içiyordu,
Kimi: Masalarında kafayı çekiyordu…
Kimisi: Çok şen idi. Kahkahayla, neşeyle;
Kimisiyse sırdaştı önündeki şişeyle…
Lambanın loş ışığı kararmıştı dumanla;
Kimisi: Sigarasın dudaklıyor zamanla…
Karanlık bir köşede masaya yaslanmıştı;
Oturduğu kürsüde havasına dalmıştı…
Maşada iki rakı.. Biri yarı, biri boş;
Önünde biraz meze… Kafasıysa çakır hoş…
Her kafadan çıkan ses uğultuya dönmüştü;
O; Bunları duymuyor… Hayaline dalmıştı…
Kadehini usulca dudağına götürdü;
Hafiften dudağını iç kısmına batırdı…
“O”: Kadehi aslında yarin eli sanmıştı;
Bu düşünce içinde çok nazikçe almıştı…
Yumuşacık elini avucuna almıştı;
Başı hafifçe dönmüş… Bir de ateş sarmıştı…
İnce bir yağmur ile, tatlı bir bahar günü;
Yürüyordu kırlarda… Aşk ile dolu gönlü…
Çiçeklerde: İnciler dizilmişti! Peş peşe;
Tenlerindeki yağmur benzemiyordu yaşa…
Okşadı sevdiğinin saçını… Hafif nemli;
Terlemişti coşkuyla… İçi biraz ürperdi…
Eliyle çevirmişti. Pembe yüzü yüzüne,
Dayadı gözlerini onun ela gözüne…
Büyük sevgi, aşk ile derin, derin baktılar;
Kalpten gelen seslerle, bir birine aktılar…
Tozpembeydi bu dünya.. O geçen dakikalar;
Büyük hırsla birleşti! Ateş kaplı dudaklar…
Kenetlenmiş kollarla yere yuvarlandılar;
Tabiatla baş başa mutluluğa vardılar…
Yağmur iyce artırdı… Sel gibi kuvvetlendi;
İki mutlu aşığın nefesi şiddetlendi! ..
Kalkmışlardı ayağa; Sadetle yürüyorlar;
Bir birinin haline bakıpta gülüyorlar…
Sema’dan gelen sular, temizledi çamuru;
Sırılsıklam oldular… İkisi su samuru…
Hava gürültülüydü… Kulaklarda uğultu;
Yağmurla yağıyordu. İri taneli dolu…
Yeşil çayır bembeyaz bir halıya dönmüştü;
Gözüken çiçeklerle desene bezenmişti…
Başına çarptı birden… İri taneli dolu,
İstemeden kalkmıştı; Yare sarılı kolu…
Suratından aşağı al kızıl kanlar indi;
Gözü biraz karardı… Görüntüler silindi!
…………………
Meyhanenin içinde bir kavga başlamıştı,
Masa, sandalye, şişe… Hep havada uçmuştu…
Büyük bir şişe altı zavallıyı bulmuştu;
O sessiz köşesinde, başına oturmuştu…
İçkinin tesiriyle, önce acı duymadı;
Suratından sızan kan kadehine damladı…
İşte: O an yıldızlar gözüne görünmüştü;
Üstü, başı hep battı… Al kana bürünmüştü…
Ayağa kalktı yavaş, biraz sendelemişti,
Bir iki adım attı.. Birden kendinden geçti! ..
Başından akan kanlar yerlere yayılmıştı;
Sarhoş, şaşkın kişiler etrafını sarmıştı…
Aradan hayli zaman geçti, o baygın yattı;
İçeriye girenler: Kimdir? Diye bir baktı…
Yavaş, yavaş ayıldı… Geldi biraz kendine;
Meyhanenin havası ağır bastı bendine…
Çıkmıştı dar kapıdan, karanlık sokaklara;
YufKA diler mutluluk… Sizler düşmeyin dara…
YufKA
Yusuf Kenan AtıcıKayıt Tarihi : 3.2.2011 19:52:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Yusuf Kenan Atıcı](https://www.antoloji.com/i/siir/2011/02/03/siirsel-hikayeler-meyhane.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!