Seni sevmek; Anadolu’nun sabır nakışlı kilimlerinde
En temiz Türkçeyle bir dua okumak gibi .
Gözlerin; Aksaray’ın ayazında içilen bir bardak demli çay,
Gülüşün; bozkırın ortasında ansızın açan o mağrur çiçek.
Yavuz Bülent’in diliyle diyorum sana;
Öyle duru, öyle ak, öyle bizden...
Adın geçince toprağın göğsü kabarıyor,
Gökyüzü yerini yadırgıyor, ben kendimi...
gece yarısı... sisli bir bulvarın en tenha durağında
paltomun yakasını kaldırmışım, gözlerimde o eski sancı
şalterler inmiş, şehir susmuş, sirenler kesilmiş
bir tek senin yüzün asılı kalıyor o karanlık boşlukta.
Attila İlhan’ın kasketini eğip geçtiği o yağmurlu caddelerden
seni alıp kalbime mülteci yapıyorum.
be hey Dolunay! korkunç bir güzellikle düştün içime
bütün bildiklerimi yaktın, bütün ezberlerimi vurdun
sen bir ihtilal gibi geldin, ben sana teslim oldum.
Ve sonra bir sükût başlıyor Nurullah Genç’in rüyalarından,
Gül ve Bülbül’ün o bin yıllık davası bitiyor tenhalarımda.
Gönlümün mermer basamaklarında bir Çalıkuşu sekiyor;
Ürkek, anarşik ve bir o kadar mukaddes...
Hangi dalıma dokunsan orası cennet bahçesi,
Hangi kelimeme değsen orası ebediyet mührü.
Zamanın zembereği kopuyor, mekanın perdeleri yırtılıyor
Ben seninle sonsuzluğun o en ince sızısına uyanıyorum.
İşte böyle ...
Aklım bir korkak gibi kapı eşiğinde bıraktı beni,
Mantığım çoktan terk etti bu firari şehri.
Bildiğim ne varsa döküldü avuçlarımdan birer birer,
Geriye bir tek sen kaldın; en hakiki, en ağır gerçek.
Fıtratın kanunuymuş, kalp nankör değilmiş
Bilgi silinirmiş de, sevgi kazınırmış ruha.
Akıl unutur, ceketini alır, sessizce gider.
Kalp hatırlar
Kayıt Tarihi : 18.12.2025 00:57:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!