Kuşatan gerçekliğin işlenilip, yorumlanarak yeni ve daha farklı, daha güzel ve daha çarpıcı bir gerçeklik olarak yaratılması girişiminde en başat hamle çıkarsama / soyutlama ve imgelem kıvraklığıdır. Bu konuda başarı ya da başarısızlık yeni gerçekliğin kaderini de belirler.
Hepimiz şiire yeni başladığımızda günlük dilin; oradaki anlatımcılığın ve sıradanlığın eteklerine asılı kalmışızdır. Yeni ve farklı şiirler okudukça ve daha çok şiir yaptıkça, ağır ve görünür biçimde söylemimizi özelleştirmeye ve biricik / bize aitlik yerine yerleştirmeye başlamışızdır. Ama bu, zorlu bir süreçtir ve sancılı, çilelidir. Çok şiir ve şiir üzerine okumayı, nesnel dünyayı yansıtma, yeni bir “ dünya oluşturma” çabamızda bize yaşamsal yardımlar sunan bilimleri araştırıp, az- çok öğrenmeyi zorunlu kılar. Hele de felsefe, tarih, doğa bilimleri, insani bilimler vb. Yoksa bizi kucaklayan gerçeklik içindeki renkleri, kokuları, sesleri, biçimleri, ilişkileri …nasıl soyutlayıp, onlara yeni giysilerini giydirebilir ve yeni bebeler olarak sokağa salabiliriz! Üstelik de herbir niteliğin, yeni güzellik içinde, dengeli ve yerli- yerindeliğini sağlamış olarak…Dengeli, uyumlu ve ölçülü; daslı- darımlı olmasının ona, yeni yaşamında ne büyük avantajlar sağlayacağını bilmiyor muyuz!
Elbet, bazı durumlarda da bu denge; bir nitelik öne çıkarılarak, baş üstü yapılarak, bozulur. Bu da; dış gerçekliğin , bizi sıkan ve ona saldırıp yeni bir “ durum “ olarak yaratmamız için kılıçlarımızı alınlarından kaşıyan habis urlarının desibel ölçütlerine bağlıdır. “İnsan içlerinden” sökülüp atılması gereken bölgeler kalemimizin cerrahi marifetleriyle kaygılarından sonsuza dek kurtarılır. Burada, praksisin dayattığı öncelik şairin duygu ve çağrışım evrenini doldurur. Yine, insani iyilik ve güzellik için, yaratma sürecinde şairin bazı kaygıları ön alır ve sanat ürününde de bir, ya da birkaç yön öne çıkarılır. Belli bir ideolojik görüşe, felsefi inanca “ fazlaca bağlı “ şairlerde rastlanan bir durumdur ve başarısı da ulaşabildiği hedef kitlesindeki düşünce ve yorumlayış /davranış değişikliğindeki başarıyla ölçülür. Nazım Hikmet, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Enver Gökçe, Ahmed Arif, Vladimir Mayakovski … gibi şairlerin bazı şiirleri böyledir. Belki onlar içinde devindikleri nesnel durumun ivedi zorunluluklarını şiiri de aşan bir “gerçek “ ve dayatma olarak gördüler ve sanatçı ıralarının kendilerine yüklediği “görevi” yerine getirdiler. Zaten sanat da her yönüyle insan için değil mi!
Bugün şairler gezegeninin tersine döndüğünü söyleyebilir miyiz? Hani, insani yoksulluğun ve yoksunluğun bu denli dayanılmaz boyutlara ulaştığı, insan ağrı ve acılarının öteki galaksilerden bile duyulabildiği bir dünyasal gidişte şair nereye, ne yöne? İçine, daha daha içine gittikçe oradaki bireyliğin / bireycileşmenin kendini daha derinde yutacağını bilmiyor mu! Yoksa derinde boğulmanın bambaşka bir tadı mı var! Verili gerçekliğin eşitsizliğine, adaletsizliğine, çıkışsızlığına ve çürümüşlüğüne eklemlenen şair, bu umarsızlığın bir parçası olarak “yitikliğin” labirentlerinde kaybolmaz mı? Bir adım önde yörünge oluşturmanın ne zorluğu olabilir ki!
Diyorum ki: Ya, yeni dünya şairle birlikte kurulur , ya da şairin kalemi uçlarından kırılır!
Ali Tekmil / 12.07.2007 – Kocadağ.
Ali TekmilKayıt Tarihi : 12.7.2007 11:54:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

şimdi gerçek şiiri yazabilmek için şiir dışında diğer türleri de okumak gerek...tıpkı can bahadır yüce nin iki ay önceki son kitabını çıkarmadan önce bir yıl boyunca mesnevi okuması gibi...saçma bulmamak elde mi...
peki şöyle derse şiiri yazan kişi, felsefe, tarih, doğa ve insan bilimlerini geçin bir takvim yaparağını bile okumanın şaire fayda sağlayacağını inkar etmiyorum fakat ben okumayacağım
okumak istemiyorum
okumayı çok sevsem de şiirim için okumayacağım zaten normalde okuduğum için okuyacağım...
yetenekli olduğumu düşünüyorum hayal gücüm imge için sınırsız bir kaynak az çok kültürel birikimim de var daha ne gerek kaldı ki felsefe,tarih vs okumaya...
ne denir bunu diyen kişiye;
cahil mi
anlamak istemeyen biri mi
kendisine güvenen biri mi
şiirin kaynağının başka şeyler olduğuna kanaat getiren mi
ben saçma buluyorum biraz şiir bir çalışmayı gerektirmez bence...şiirden önce hazırlık yok öyle bir imkanım olmaz ki zaten geldiği an yazılır şiir...hele içeriğine göre bazı şiirlerde bu çok abes düşer...yani bir aşk şiiri yazacağım (burdaki yazacağım gelecek zaman tasarı bile saçma durdu ben öyle algılıyorum yazacağım olmaz geldi mi yazılır yani şiir tasarı içermez bence) ve bu şiirimi yazmadan önce felsefe tarih doğa ve insan bilimleri okuyacağım veya psikoloji veya araştırma veya roman okuyacağım...? ? ? olacak iş mi
biliyor musunuz yazınızın tamamına harfiyen katılıyorum tek bir harfine katılmadığım gibi
bu nasıl oluyor belki çözersiniz
sınırsız bir hayal gücü
var olan aşırı bir duygusallığı o an da en yoğun şekilde ortaya koyabilme yeteneği olan insan neden şiir için okusun ki...okuması gerektiği için okur sadece
yazınız gerçekten güzeldi....teşekkürler
TÜM YORUMLAR (1)