Siir Türkce Sözlügümüze göre “ Zengin sembollerle, ritmli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan edebî anlatım biçimi“ olarak gecer. Oysa bence Yazarken hissetmek, hissederken yasamak lazim siiri. Siirki, her dizesinde her misrasinda bazen aci, bazen keder, gözyasi bazende ask, sevgi kokmali. Siir insanin kendinisini anlatmaya, ifade etmeye kullandigi bir yazim bicimi ve icinde yasadigi tüm yogun duygulari, yüreginden gelen sesle kagida dökmektir. Siir hasret cekene arkadas gibidir, geceleri sabaha baglamasini saglayan. Siir asker’e ilac gibidir nöbet tutarken. Siir asktir, sevgidir yarinden ayrilana. Siir belkide bir avuntudur, bir hayaldünyasi? Siir evlattir evlat acisi cekene.
Her insan nasilki bambaska duygularla yasarsa sevgisini aynen ona benzer siir de. Bambaska duygular, bambaska durumlar, özlemler, düsünceler cemberinde yasanan olaylara kendi gözüyle bakmasidir sairin. Sair susar, kalemi yazar. Yürek beyine, beyin kaleme, kalem ise kagida döker icini. Bir elvedasiz ölüsün, bir vedasiz gidisin, bir yanginin icinde buram buram yandigini ki, bu nasil bir yanginsa yasadigi sairin o yangini söndürmeye cabalamasidir. Nafile….
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,