Dün, tam öğle üstüydü, Yenikapı feribot gişelerinde iki genç kadın konuşuyordu. Kadınların saçlarından vapurlar geçip gidiyor, kadınlar kendi saçlarına takılıp hep gişede kalıyordu. Biri diğerine dönüyordu aniden, bir cümleyi tam ortasından kuruyordu:
"Okumadıysan 'Ben sana mecburum'u oku."
Sonra genç kadın, firketeden kurtulan saçlarını topluyordu hamarat bir hızla, biletleri kesiyordu. Dün bir bilet gişesinde, düğünleri için çeyiz biriktiren iki kız, geçip giden bir gün gibi, Attilâ İlhan'ı anıyordu.
Dün, sabahın körüydü, gazetelerin içine sarılmış taze ekmekler kurşunlu bir buharla bekliyorlardı gidecekleri evleri. Bakkal, âdeti değildir pek, gazetelere bakıyordu. Telefon çalıyor, Mualla Hanım yine en bet sesiyle muhtemelen, bir kutu yumurta istiyor, "Bak, tazeyse ver ama" diyordu. Bakkal, şaşılası şey, sinirlenmiyordu. Zira gazete balyalarının ilk sayfalarda Attilâ İlhan'ın yüzünü görüyor, "Ölmüş yahu! " diyordu. Sesi, aniden bir haksızlık olmuş gibi çıkıyordu.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta