Uzun
Uzun
Uzunca bir zaman
ovuşturdum bıyıklarımı.
Beni koca bir adam gibi gösteren
objelerdir!
Ben çocuğum,
ne zaman ovuştursam bıyıklarımı
ben çocuğum
ve ne zaman çocuk olsam,
içtima halinde oyunlarım.
Bir komutan,
gri gömlek, pos
gür bıyıklı bir komutan.
Alamanyadan alınmış sırtında
lacivert bir mont.
Tahtı,
çiçekli bir koltuk takımının
tekli berjeri.
Karşısında bir çocuktur,
annem.
Bende çocuğum,
babam komutandır yâdımda.
Sigara hırsızı bir komutan.
Komutanın karşısında,
iki çocuğuz içtimada,
Dövmez,
ama sevmezde
şu komutan
bu iki çocuğu bir türlü.
Zihnimde hatırını saymadığım hatıralar,
ben sevmekten korkmuşum
bıyıklarım burulu,
ovuşturuyorum sürekli
ve unutmuşum çalınmış cigaralarımı.
Bu bir fotoğraftır!
Benim zihnim,
fotoğraflarladır.
Gözüm görmekte
yüreğim sevmektedir.
İşte şu sevmek
ne vakit iş başı yapsa yürekte,
gözüm bir fotoğraf görmektedir.
-Ben bir komutan olmuşum,
sevmek nedir bilmeyen.
Yüreğimin güzelleştiremediği
tek fotoğrafta budur.
Sevmekten korkmuş komutan,
bıyıklarını ovuşturuyor
yüreğim buruluyor.
Sallayın tekneleri!
Jetler fora,
elimde bir dümen,
ejderhalar sürüyorum,
yerin altındayım bide
bir adım Hülya!
Toprağın altında
uçuyorum
ve
tohum püskürüyor bineğim
bu kahverengi göğe!
Bir kadın görüyorum puslu,
ellerinde sarı çiçek tohumları,
gözlerim görüyor.
Büyümüşüm,
terlemiş bıyıklarım.
Ben hülyalar alemindenim.
İşim yok gerçeklerle,
bana düşlerden,
düşüşlerden söz etmek lazım gelirken
sevmek istiyormuşum,
sevmek bir hülya değilmişçesine!
Yokuş aşağı gidiyorum.
Bir araba,
kırıyor direksiyonu,
sola
dolmuş şoförü, panik!
Patırtı duyuluyor, frenden sonra
ben de dolmuştayım.
Ben dahil herkes
eğilmiş cama bakıyor.
Parlak bir tepsi yuvarlanıyor,
yokuş aşağı,
Çankaya’dan Kızılay’a inen yokuş
simitlere bulanmış.
Yokuş aşağı yol,
çıtır çıtır simitlerle kaplı.
Simitçi çocuk haykırıyor;
-Bir şeyim yok,
Ben iyiyim!
Bir şeyler vardır elbet diyorum,
ben iniyorum
çıtır simitleri
yuvarlanan tepsiye dizmek için dolmuştan.
Bir şeyler var.
Bir kadın görüyorum,
ellerin de sarı sarı
çiçek, çiçekler.
Ya benim adım Hülya hala,
ya da gerçeğin içindeyim işte.
Sevmekten korkmuş komutan,
aşık olmak istiyor delicesine.
Ellerim bıyıklarıma gidiyor,
ben
bir kadını sevmek için
babamı yok ediyorum
hatırını saymadığım hatıralardan.
Çünkü korkuyorum,
babam gibi,
pos
gür bıyıklı bir komutan olmaktan.
Benim hayatım,
mevzulara bezenmiş
feda edilmemesi gereken mevzulara
başımda ki fesin
altında
yedi bin ton zikir çekiyor beynim
dünyayı kurtarmak adına,
yürüyorum
-Önümde sarı çiçekli kız.
Bir aşık olsam diyorum,
ah bir aşık olsam
şu sarı çiçeklerin kokusu
iyi gelirdi bana.
Ben Hülya mıyım hala?
Çiçekli bir koltuk takımının
berjerinde oturuyorum.
Meğer
ejderham
sarı çiçekleri
tohumlamış kahverengi göklere.
Karşımda bana
bakıyor bir kadın.
Ne ben bir komutanım,
ne de kadın annem gibi.
Başarıyorum, aşık olmayı
yokuş aşağı yuvarlanan
simitler hatırına.
Yürüyorum,
sarı çiçekli kız
sağa sapıyor.
Ben sola sapıyorum.
Yüreğim bir fotoğraf görüyor,
ben bir komutan değilim,
aşık olmuşum.
Ellerim gidiyor yüzüme,
ovuşturuyorum,
pos
gür bıyıklarımı
uzun,
uzun…
2019
24 Nisan / Emre Gaviyel
Kayıt Tarihi : 12.8.2023 15:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!