“Öyle alçak bir kapıdır ki açlık; insan ne kadar
büyükse o kadar eğilmek zorundadır.” Victor Hugo
artvin’de kamyon şoförüyüm
aha ellerim
memleketin haline benzer
direksiyonumu karım gibi severim
bu sevda olmazsa zaten nasıl baş ederim
bu kıvrım kıvrım yollarıyla artvin’in
nasıl inerim ta hatila’dan beri
ve ardımda muavinliğimin sahipsiz kederi
katravan’da usul usul demlenir
bardak bir boşalır bir dolar kafkasör bulutuyla
içer içer içerlenirim
yorgunluğum çalışmaktan değil düşünmekten
çıkmazsa ekmek param
nasıl “terk edem” artvin seni
çürümedi bir türlü etimde
aha şu geçim dikeni
“İnsan yaşadığı toprağa ayaklarından değil yüreğinden bağlıdır. O bağ koparsa mutsuzluk kader olur.” P.Safa
yusufeli’de dedeyim
önce toprak oldu / sonra zeytin
sarp kayalıklarda fidanların altına
birbirine sürterek ufaladığım taş
bir de nene var hanemde
gün ışığında davara
gece olanda bana yoldaş
bir kızım var istanbul’da “tohtor”
“na çıhar / eylatamaz “ yalnızlığımı
şikayetçi değilim halimden
ne zaman gel dese kızım
sanki yırtılırım yusufeli’den
“Acı tanımamış olmak büyük bir acıdır.”
Cicero
arhavi’de dul bir gelinim
peştamalımda gün ışığı görmemiş hülyalar
dalar dalar giderim çay tarlasında / patikadan
koklamak isterim denizi / genzim yanar
ahh hala eli dalgaların arasında idris’im
idris’im gitti gider balıkçı teknesiyle
arada bir türküsü gelir / okşar yüreğimi har
“denizda karalti var / bu gelen kayik midur
çok ozledum yarumi / ağlasam ayip midur”
“Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla
ışığından bir şey kaybetmez.” Mevlana
şavşat’ta emekli öğretmenim
sekizimi silopi’ye verdim
silemeden daha gözlerimdeki imerhev buğusunu
tayin edildim ürgüp’e
kısacık tatiller kesmedi hararetimi
doyamadım memleketimin kuzularını öpe öpe
on iki’m de ankara’da gürültüye gitti
daha deli divane etti beni burası şavşat’a
soğumuş kent insanı / ne bayramları var ne cenazeleri
çünkü kağşamış neşeleri / üzünçleri
yani bir tebeşiri nasıl tüketirse kara tahta
öyle tüketti beni de şavşat hasreti
“Kendi acımız bize başkalarınınkini
bölüşmeyi öğretir.” Gothe
murgul’da bakır işçisiyim
bir yoğurda “cadi” doğramayı severim
bir de namluya mermi sürmeyi
benden daha yiğidi olmaz horonda
açtım mı atmaca gibi kollarımı
biri arhva’da / diğeri baga’dadır kanatlarımın
ama tartsanız ellerimi daha hafif değil balyozdan
mahzunluğumdan
bakır kızılı bir sevdayla sevdiğim arkadaşlar
çaput çaput dökülürken kanserden
kimi lal / kuru bir dal oluyorum
zor geliyor artık / murgul’da kalamıyorum
gitsem / atalarımı incitir memleketi virane komak
gitmesem / yüreğimi eritecek genç tabutları taşımak
“Kavuşmanın bir çeşididir anmak”
Halil CİBRAN
hopa’da balıkçıyım
hangi yaylada tulum sesini duysam
tekneyi kıyıda uyutup
koşar horona dalarım balıklama
ama hep böyle şen gözükse de yüzümüz
içimizde hala içmiş olmanın kahrı var çernobil’i
bak nasıl yediden yetmişe “koyverdu gittu bizi”
“kazim koyunci”
ve hopa her şeye rağmen göçmeyecek
dantel örgüsü gibi sarp çay bahçeleriyle
dalga dalga karadeniz’i köpükleyen
tulumları kemençeleriyle
yeryüzü cennetidir burası
ne demişti hemşin bir nene:
“oy hopa / ciger hopa
beni hopa’dan ayıranın kolları kopa”
“Bir demet gül, bir harman ottan iyidir.”
Kemal Tahir
ardanuç’ta işsiz bir delikanlıyım
“her işi yaparım abi” memleketi terk etmek hariç
nerden bileceksin ki ardanuç’a gelmemişsen
tandır ekmeğine kaymağı sürmemişsen hiç
bak neler yapmış burada aslı için ferhat
işte o zamandan beri ardanuç’ta hayat
olmaz sevdaların örsünde dövülür
her şeye kızılır / sövülür
ama ya terk etmek ardanuç’u
demek korkaksın o zaman / vefasız ve bedbaht
mağrur ve mütevazı olmaktır olsa olsa
ardanuç’un tek suçu
“Ben anayım / bu sözümde yerin göğün derdi var
Sulha gelin ey insanlar / yoksa dünya mahfolar”
(Azeri-Anonim)
borçka’da köylü bir anneyim
kışın karla kavgalıyım
yazın fındık simsarlarıyla
“neker pathi ahbun” benim derdim
günde iki kez inek / beş vakit güneş sağarım
yeter ki harçlıksız kalmasın tahsilde çocuklarım
kimi taş taşırım tarlada / kimi sepet / kimi çuval
bir askerliği bilmem / onu da suç sayarım
bakıyorum genç genç tabutlar televizyonlarda
sabrum tukaniyer belki oni da yaparum”
insanlık / ey büyük insanlık
bir anneyim ben / böyle söyletmeyin
çoruh’ta boş kaldı kamyonun direksiyonu
ve kışlada omuzsuz kaldı tüfeği oğlumun
Kayıt Tarihi : 28.10.2009 12:57:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Artvin Valiliğince 2007 yılında düzenlenen Artvin konulu şiir yarışmasında Türkiye birincisi olan şiirdir.
![Hikmet Kavas](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/10/28/sifir-sekiz-oykucuk.jpg)
Bu şiir; günün birincisi seçilen pek çok şiirden anlaşılırlığı, akıcılığı, duygusu yönünden çok çok iyidir.
Kutluyorum şiiri ve şairini.
Öyle bir estirdin ki Karadeniz den. Hasret, bu kadar güzel anlatılabilir. Göres şiir olup, böyle ancak akıtılır dizelerden. Çoruh’un suları gibi haşin, denize kavuşmaya evetleyen , muhteşem.
- Hani;
“ geldi bi kara duman
“sardi dört yanumuzi
bu gaybana sevdaluk
Alacak canumuzi”
şairi ve şiirini kutluyorum.
TÜM YORUMLAR (16)