Yarım kalan bir aşktı bizimkisi.
Fıtratında derin bir sevgiydi.
Özlemlerimiz kızdırılmış tuğla gibiydi.
En olmaza gönül vermekti bizimkisi.
Bizi saran; gitgide yükselen
bir hiddet dalgası...
Bizi savuran; kum yığınlarına gömen
bir çöl fırtınası…
Önümüz çamur,
sonumuz çamurdu sevdiğim.
Küçük bir kafese kapatılmış kuş bile
bizden daha özgürdü.
Kırılmış kanatlarımız,
körelmiş inançlarımız
bizi nereye götürebilirdi?
Yolun yarısında
yere çakılmayı göze alabilir miydin?
Soruyorum sana sevdiğim:
Aşkımızın aşkla çarpımı kaç eder?
Sansürden geçirilmiş haline bakarsak, sıfır...
İşte en büyük ders de buydu.
Dünya bir umman sevdiğim.
Bir söğüdün incecik gölgesi...
Kalbimizin toprağına rahmet!
Soğuk bağrına yatırdım sıfırların hepsini.
Bizi bekleyen ucu bucağı meçhul bir karanlık.
İstemsiz bir şekilde oyunun dışında kaldık.
Gözüm bağlı,
sadece sıfırdan öncekini hatırlıyorum:
Devamlı dönüp duran bir film...
Muhtemelen başa sarıp sarıp duruyorum.
Bavulum elimde,
bu çıkmaz sokağın yabancısıyım.
Yeşil gözlerine tutkun
ve aslında kendimin sancısıyım.
Zonklayan bedenimin
camı çerçevesi ineli çok oldu.
Düşüncelerimi kovalamaya çalışan
bir gardiyana da ihtiyacım kalmadı.
Her şey ayan beyan...
Yerle yeksan...
Ben buradayım diye
zangır zangır bağıran:
Ben buradayım boşa çabalama!
Ne yaparsan yap bu döngü kısır...
Sıfıra sıfır sonuç yine sıfır...
Bundan sonra yazdığın şiirlerde,
dinlediğin şarkılarda
benimle karşılaşmak mukadder...
Keşkeleri bırak yerinde ağlasın!
Eflatun çiçekler,
tutunduğum sözler yüreğini dağlasın!
Gözlerimden süzülen her bir katrede
beliren yüzün:
Yeşilden donuk ve buruk bir tebessüm...
Geride hiç bir dertle ölçülmeyecek kadar
dayanılmaz bir hüzün...
Yine tufan ikimize yine sürgün...
Ben seni bütün imkanlarımla sevmiştim.
Kim bilir kiminle
kim bilir nerededir gibi
saçma düşüncelerin tuzağına düşmeden...
Mecburdum; daha önce biliyorsun
kendimi ateşe attım.
Duygularım çıldırmanın bir adım önünde
bunu artık anladım.
Bu canavarı ben kendi ellerimle yarattım
ve göz yumarak sadece kendimi aldattım!
Bu aşk asla bitmeyecek bir roman...
Üstü kabuk bağlamayan yara,
altı kanser...
Öyle derin bir özlem ki
her derde deva ilaçlar
bir tek bizim derdimize çare olamazlar.
Beni radyoda çağıran esmer bir ses:
Hatırlıyor musun diye soruyor...
Nasıl hatırlamam?
Hiç unutmadım ki!
Sesin; notalarında kaybolduğum düş...
Sesin ruhumun mabedi...
Yüreğimi kavuran harlı bir ateş...
Ben de aslında biraz senin gibiyim:
Tarifsiz bir özlem, yanık bir türkü...
Bizimkisi aslında sonu olmayan bir bekleyiş
boz bulanık bir öykü...
Bizimkisi aslında göğün yağmura olan kısırlığı,
Sıfırın sıfırdan sıfırlığı...
Elde var sıfır...
Kayıt Tarihi : 26.7.2019 21:38:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!