“Tarifsiz bir melankoliyi sürekli içimde taşıyorum. Öyle bir duygu ki, kelimelerle açıklanamaz, korkuyla karışık. Ne olduğunu ancak şeytan bilebilir...' - P. I.Tchaikovsky
Belki de Tanrı biliyordur! ....
……..
Ortalamanın altında bir kayıttı. Baslarda çatlayan sesler kulaklarımı tırmalıyordu. Dünya piyano edebiyatının en etkileyici eserlerinden birini ve bana göre en eşsiz olanını dinliyordum.
Çaykovski’nin Si Bemol Minör 1. Piyano konçertosunu…
Kahvaltı sofrasında, simit ve susam kırıntıları arasında, sigara dumanıyla kolkola uçuşan ilahi notaları son zerresine kadar yakalamak istiyordum. Bestecinin fırtınalı ruhunu 1800’lü yıllardan alıp mutfağıma taşıyan ve buğulu bir dağ silsilesi gibi üzerime yığılan kreşendoların hazzıyla adeta bir kartala dönüşüyor; uçuyor, uçuyordum.
Ne orkestra, ne de piyanisti beğenmiştim. Buna rağmen eser, “ben buradayım ve ölümsüzüm! ” diye haykırıyordu.
Her ölçü ve pasajı ister istemez daha önce dinlediğim başka yorumcu ve orkestralarla karşılaştırıyordum. Sonuç kocaman bir hayal kırıklığıydı. Ama ne fark ederdi ki? Çamura bulansa bile, mücevher yine mücevher değil miydi? Üstelik çamura da bulanmamıştı. Yalnızca kaydın niteliği ve salonun akustiği yetersizdi. Öyle ki, piyano partilerinin şıkır şıkır parlayıp çınlaması gereken bölümlerde orkestranın sesi klavyeyi boğuyordu. Deneyimli piyanist ise, arka planın çığlıklarını bastırmak isterken enstrümanının sesini yükseltiyor; müzikalitesinden ödün veriyor ve sonuç olarak da tuşesi bozuluyordu. Her şeye rağmen eserin mükemmelliği karşısında saygıyla eğiliyordum. Çaresiz arayışlar, çelişkiler, karmaşa, derin bir acı ve keder, isyan, intihar teşebbüsleri; kısaca insan’ın trajedisi vardı orada.
Bir andan sonra düşüncelerim Çaykovski’ye doğru akmaya başladı. Çılgın; çoğu kez anlaşılmaz, bazen de dengesiz olarak nitelendirilebilecek kişiliğini düşündüm. İnsanların ruhsal sorunları olması doğaldı ancak onunkiler sıradan olanlarınkinden biraz daha fazlaydı çünkü sanatın, yaratıcılığın ve doğum sancılarının öz çocuğuydu Çaykovski. Ayrıca bir zırdeli olsaydı bile, böylesi bir müzik yapıtını; bir tek 1. Piyano Konçertosunu yaratmış olmak dahi, kişisel kanaatime göre O’nun sanatını kutsamak için yeterli bir nedendi.
Müziğin “harf”idir nota. Notaların içine gizlenmiş olan melodi ise, sırlarını asla çözemediğimiz evrenden bahşedilmiş bir armağandır. Seçilmiş aracılar genellikle dahilerdir. Onlar ki ne zaman ve nerede, ne yapacağını asla bilemediğimiz insanlar.
Çaykovski de o kişlerden biri olup, yeryüzüne ender olarak gönderilmiş bir dehaydı. Ve bütün diğer dahiler kadar çılgın.
Bu çılgınların hepsini taparcasına severim ben, özellikle Çaykovski’yi çünkü piyanonun tuşlarında Tanrı’nın izniyle Tanrı’yı ağırlayan biridir O.
İlahi bir ses...
........
Bence Tanrı ne yaptığını iyi biliyor! …
Bir Pazar sabahının duygusal izdüşümlerini sizlerle paylaşmaya çalıştım dostlar. Yüreğinizin müziği asla susmasın!
Sağlıcakla ve sözün müziği şiirle kalınız.
(7 Kasım 2004) - HAYAL Dergisi: Ocak, 2006
Naime ErlaçinKayıt Tarihi : 8.11.2004 09:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

........Devam Erlaçin, yaşadığımız ama farkında olamadığımız tatları devşir bize VE HELAL ET BİR DE..
Bin Şiirle Kalasın Hocam..
Söz müzikse susmak beş para etmez...
Bürran Saka
Klasik müzikle anın örtüşmesi ancak bu kadar büyüleyici olabilir, sanırım bunu sizde yaşamışsınız.
Ruhun açlığını doyururken, hiç bilmediğimiz esrarengiz koridorlarından geçeriz hayatın.
Aslında ruhun dış etkenlerle bütünleşme yolculuğudur bu, klasik müzik ise bu örtüşmenin yaşandığı en güzel örneklerden biri.
Benimde bir beethoven'ım var, senelerdir dinlerken içinde kayıp sürüklendiğim ezgileriyle ...
Yazın güzeldi, bana yaşadığım aynı frekanstaki anları anımsattı.
Sevgiler.
Esen Sevinç
Ermişsin !
Şiirle kalınız :)
TÜM YORUMLAR (4)