Hayat kıskacında yoğruldu ömür törpüsü
Kayıp şehirde başladı seyyahın öyküsü
Yüzü asık insanların arasında vurdu gönül mührünü
Uzaklara güneşine doğru yürüdü
Yürüdü seyyah patika yollardan
Çöller geçti göller geçti ormanlar geçti
Uçsuz bucaksız bozkırlar geçti
Erbabı yalnızları oynayan Türkistan`ı gezdi
Güneşini akşamın kızıllığında fark etti
Onun için rüzgârın uğultusuyla zikir etti
Gök gürledi şimşek çaktı yıldırım düştü
Yesevi’nin gölgesinde binlerce Alperen büyüdü
Her biri Anadolu için yürüdü
Selçuklunun kaderi Yesevi’nin gözlerinde görüldü
Yürüdü seyyah kalbindeki yeşeren fidana
Bir yiğit gördü üzerinde beyaz bir entari uzaklardan
Ordusuna sesleniyordu Malazgirt ovasından
1071’di seyyah için zaman
Kalbindeki fidanın suyunu verdi
Köklerini Anadolu içlerine gönderdi.
Seyyah il kasaba köy aldırmaksızın gezdi gördü
1299 da sönmeyen saltanat burcunu gördü
1403’ de Ankara’da Emir Timur’u gördü
Kostantinapolis’in duvarları seyyahın gözünde büyüdü
İstanbul surlarından bir ses yükseldi
On iki yaşında Mehmet Osmanlı tahtına geçti
Yirmi bir yaşında büyük bir kelam etti
“ya ben İstanbul’u alırım ya İstanbul beni”
Bu sözler Türk tarihinin şanlı sayfalarına geçti
Peygamberin mukaddes hadisi
Çocuğun yüreğinde inci suretli gezdi.
Seyyah büyük bir imparatorluk buldu kendine
Zengini, fukarası, müslümanı, hıristiyanı el ele
Avrupa`da enginizisyon mahkemesi varmış bundan kime ne
Sultan Süleyman; vicdanını gönderdi gemilerle
İnsanlık dramına son verdi fikrince.
Ah kızıl elma… neden küskün durursun.
Duymadın mı düşman geliyormuş doğudan.
Buluşacağız senle elbet bir gün
Sen bekle Türkü gelecek yine sana
Akıllarda gönüllerde yatarsın kızıl elmam.
Kayıt Tarihi : 10.6.2013 12:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!