Yorgun bir günbatımında
adını koyamadığım
derin bir vadiydi sevdan
ve bilinçsiz değildi hiç birşey
rüzgârlarla şekillenmemişti
yüreğimin sana tutsak olan platosu
ben topraktan almışım
gözlerimin rengini
yüzümdeki çizgiler ondan
zaman
eskitsede beni
veryansın etmem devrana
Düşlerim uzuyor
gecenin
herhangi bir vaktinde
belli belirsiz yanan
bir sokak lambasının loş ışığı
vuruyor alnımın yazgısına
Umutlarımı
karalanmış bir bahar sabahı
ecnebi rüzgarlara salıverdiğimden bu yana
bir yanım
hep eksik girdi bayramlara
benim
Gecenin rengine boyarken içimdeki sahrayı
ay ışığında takatten düşmüş yıldızlar
sakalıma çökerdi
kuş uçmaz kervan geçmez
kadim bir yalnızlıktı sonrası
suskundu
çocukça düşlerim vardı benim
ve yüreğimdeki sessiz çığlıkların kâbusu
rüzgara yenik düşmüş uçurtmam
mahallenin çocuklarına kaptırdığım
gökkuşağı misketlerim...
ve her okul sonrası
yağmur yağıyordu
soluksuz bir kente
içimde
bir eylül akşamından kalma
ihtilal rüzgârları
ve sen
bir ayrılık hüznünde
sen düşüyordun aklıma
hani
hep derdin ya
cennet ayaklarımızın altındadır diye
oysa cennetin ta kendisiymişsin! ..
Sen gelseydin
Veysel bir başka dokunacaktı
sazının teline
Süphanı mesken tutan Siyabend
bir başka savaşacaktı
Xecênin zülfünün teline
Bir kibir dokunur bazen
bir kelimenin ucuna,
yürek susar, incelik yutkunur
ve her kelime
ya yara açar ya da merhem olur
bir kalp bazen bir heceden dağılır durur.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!