Elde avuçta tutupta göremediğimiz
Yediğimiz içtiğimiz ve biz
Kayıp yitik zayi ne dersen de
Bizden giderken başka yerlere
Hani o ardı sıra bakarken, düşündüklerimiz
İstanbul’dan İzmir e bir seyahat değil mi?
Yaratıldık bekledik doğduk öldük ve yine bekledik
..
Bir bir eksiliyorduk biz her mevsimde sen yokken
Oysa ellerimiz kenetlenirdi nice ateşlerde ansızın,
Giderken sen başka bir griye çalıyordu zamanlar
Gözyaşlarımızı bıçak olup kesen ağırlıktı yaşananlar…
Ben sarayın tuhaf ve şaşkın soytarısıydım oysa
Aşağılandıkça ve ağır çelmeler takıldıkça ayağıma,
..
Anlatamadım kurşun yarasını,
Penceremi açıp,
Güneşi bile seyredemedim.
Gecenin karanlığında örtüp üstümü,
Sarılmak istedim yorgana,
Bitsin diye artık,
bu korkunç rüya.
..
11.01.2014
Deneme Hikayeler
Bulutların üzerinde uçarak, kuşbakışı aşağıyı seyrederken kalbim pıt pıt atıyor, dağların yamacına kurulan köy evleri, yollar, bahçeler ve vadi boyunca akan dere güneşin şavkıyla parlıyor.
Alacakaranlıkta bindiğim airbus tipi devasa uçak, beş saattir havada, turizm şirketine daha önceden bildirdiğim için öğle yemeği ilk bana geliyor. İlk bana... geliyor derken, sakın torpil geçtiklerini sanmayın. Et yemediğim için Akdeniz mutfağı, vejeteryen menü talep ettiğimden dolayı yemek karışmasın diye uygulama böyleymiş. Aliminyum kabın sıcaklığı elimi yakacak neredeyse. Ön koltuğa bağlı masayı açarak yemek kabını üzerine koyuyorum. Yemek Fas usulü baharatlı sebzelerden oluşuyor. Küçük poşetle verilen zeytinyağını yemeğimin üzerine döküyorum. Peksimet gibi ekmekle doymasam da bitirip, ardından üzerinde ayıklanmış taze vişneli tatlıyı da iştahla mideye yolladıktan sonra, suyumu içip, tatlı bir rüyaya hazırlanmak üzere gözlerimi kapatmadan önce, üzerime önceden verdikleri polar battaniyeyi ayaklarımdan boğazıma kadar örtüyorum. Yolculuğumun bitmesine daha yedi saat var. Artık atlas okyanusunun üzerine gelirsek karayla bağımız tamamen kesilmiş olacak. Arada bir uçağın taşlı yollardan takır tukur giden arabalar gibi ses yapması, beni iyice sinir etmeye başladı. Neyse ki, uyumuşum. Sarışın bir hostesin Alman şivesiyle koltuğumun yanındaki bayanla konuşmasına uyandım.
Yapılan anonsla, Lady is Gentlemen sesi artık inişe geçtiğimizi müjdeliyordu. Frankfurt havaalanından yolculuğa eşlik eden yanımdaki yolcu bayan, uykumu böldüğü için, mahçup bir edayla, ince ve tiz sesiyle, hiç te alışkın olmadığım bir aksanla özür dilerken, gözlerini gözlerimden ayırmıyor ki, kendi hâlime döneyim. Kadının dili çözülmüş, yarı anlaşılır ingilizceyle nereli olduğumu, ne için seyahat ettiğimi soruyor. Altı üstü bir promosyon tatil çıkmış, sekiz günlüğüne Amerika'nın California eyaletinde, önce Miami'de dört gün, sonra da Orlando'da geçecek bir kaçamak tatil. Aklımdan da bu bayan acaba ajan mı diye geçiriyorum. Ama saf bir kıza benziyor. Uzakdoğu'lu olduğu çekik gözlerinden belli de, Çin'li mi, Japon'mu yoksa Koreli'mi? Neyse ki, gözüm elindeki kitaba bir ara takılıyor, elindeki kitabın üzerinde Mao'nun resmi ve fonunda da, Çinli proleterlerin, pirinç tarlalarında hasır şapkalarını havaya fırlatarak, kızıl komünist devrimin kutlamasını yapıyorlar. Anlaşıldı, yanımda bir kızıl komünist oturuyor. Çok merak etmişimdir, kırlardan kentlere yayılan, sonunda 1949 yılında Tiananmen meydanında zaferi kutlayan, binlerce yıllık gelenek, en son hükümdar Çan Kay Şek'in mağlubiyeti ile Mançu hanedanlığı sona eriyor, 1989'un 15 nisan ve 04 haziranında öğrenciler, işçiler ve aydınların önderliğinde aynı meydanda özgürlük için ayaklanan kitleleri, kızıl Çin tankları korkunç bir şekilde ezerek bastırıyor. Hemen aklıma 1956 yılında, tek parti yönetimine son verip, Varşova paktı'ndan ayrılma kararı alması üzerine, ellibin Rus tankının Budapeşte'ye yürümesiyle, Imre Nagy hükümetinin bağımsızlık mücadelesi yine aynı yöntemle, tankların önüne set kuran Macarları ezerek, bir haftada sona eriyordu. Hayal kısa sürdü, elime bir kağıt parçası uzatan yanımdaki kız, bana okurken tercümanlık yapmak üzere omuzunu omuzuma yaklaştırarak, elimdeki notta yazan Lien yazısını işaret edip, ardından da işaret parmağı ile kendisini gösteriyordu.Anlaşıldı, benim sevimli komunistimin adı Lien'di. Ben de pasaportumu cebimden çıkararak Lien'e gösteriyor ve adımı okuyorum. Lien, very good, very nice Cengizhan diyor. Samimiyetimiz isimleri karşılıklı tekrarlamalarla ilerliyor ve yaptığımız iş, hoşumuza gidiyor, sempati yağmurumuz, gayri ihtiyari ellerimizin birbirine kenetlenmesine, ardından da gözlerimizin hiç ayrılmayacak gibi bakışlarla duygusal bir sağanağa dönüşüyor. Lien, başını omuzundan göğsüme doğru kaydırıp, saçlarımı okşa der gibi, tüm benliğini bana teslim ediyor. Çok yazık, yolun sonuna geldik. Artık alçalan uçağın lambaları da söndü. Bu ne tatlı rüya allahım, hiç bitmesin diye içimden dua ediyorum. Uçak pistte hızını kesmeye çalışırken, geç bulup, erken kaybedeceğim Çin'li sevgilim Lien'in (nilüfer çiçeği) ellerini daha sıkı tutuyorum. Miami havaalanından, Miami Beach'e birlikte nasıl gideriz diye düşünürken, dış hatlar terminalinin önüne yaklaşan devasa amerikan jeepi önümüzde duruyor. Saçları yer yer kırlaşmış, düzgün kıyafetli bir Çin'li Lieni'alıp hızla uzaklaşıyor. Sonradan öğreniyorum ki, Lien ABD'ye iltica etmek için gelmiş, havaalanına gelip, Lien'i alan amerikan ordusunda Albay rütbeli amcasından başkası değilmiş. O gün, bu gündür, uçağın hava boşluğu yaptığı gibi, hep kendimi boşlukta asılı kalmış, elimden çekip, beni kurtaracak Lien'imi arıyorum.
Seni çok seviyorum nilüfer çiçeğim.
..
Zalimden medet ummak
Yokuşta merkebi ters sürmeye benzer
Zulümden düzen kurmak
Okyanus da saman çöpünden gemi ile
Seyahat etmeye benzer.
Çalışmadan elde etmek
..
Kurduğunuz hayaller kadar büyüksünüz diye bir laf etmiş adamın biri. Cinsellik ve seyahat içerikli bir kelimeyle yanıt vermek istiyorum kendisine. Siktir ordan..
Hayal kurmak güzeldir tabi. Ama çocukken. Zaten büyümek denen şey de hayat tarafından, kurduğun hayallerin neden gerçekleşemeyeceğine ikna edilme sürecin değil mi? İkna olmamıyor musun? Ee, yersen artık..
İlkokuldayken bir tane sihirbaz gelmişti okula. İkinci sınıftaydım galiba. Böyle şapkadan tavşan çıkaran eski zaman illüzyonistlerinden. Yarım saat kadar gösteri yaptı bize. Ama o yarım saat çocuk ömrümün en uzun yarım saatiydi. Aklımı oynattım. Kelimenin tam anlamıyla aklımı oynattım. Yaptığı şey büyü değildi, el çabukluğuydu tabi ama büyülenmiştim işte. O an karar verdim ileride ne olacağıma. Eve gider gitmez babama anlattım gördüklerimi. Babaa dedim, ben sihirbaz olacağım.. Yirmi dakika kadar güldü. Ben hiç gülmedim. Daha sonra da kimseye bahsetmedim bundan..
Sonra ortaokulda Star Wars'ı izledim. Yeni bir aşk doğdu hemen. Bu sefer hayallerimin mesleğini bulmuştum, Jedi Şövalyesi olacaktım. Obi Van Kenobi'nin çırağı olmam lazımdı. Bu kez babama hiçbir şey anlatmadım, galiba biraz büyümüştüm. Kendi kendime eski florasanlardan ışın kılıcı yapıp, nesneleri düşünce gücümle hareket ettirmeye çalıştım günlerce. Ama hiçbir cismi hareket ettiremedim, bütün florasanlar da ilk vuruşta kırıldı.. Anladım ki Jedi de olamayacaktım, öyle bir meslek yoktu, en azından bizim ülkemizde yoktu. O andan sonra mesleki hayaller kurmaktan vazgeçtim. Puanımın tuttuğu yeri okuyup ilk mesleki ihtimal olan öğretmenliğe başlayıverdim. Eğer su ürünleri fakültesini falan kazansaydım o işi de aynı heyecanla yapardım, çok da farketmezdi artık..
Sonra lisedeki o kız. Neydi adı? Aman neyse ne işte. Ölüyorum zannetmiştim, bildiğin ölüyorum zannetmiştim kayıt olurken karşılaştığımız okul koridorunda. Çok şanslı adamımdır ya zaten kader iki dakkada ağlarını ördü ve, sürprizz.. Aynı sınıftaydık. Ve ben artık onunla her ders ayrı ayrı ölüyordum. Sabahtan akşama kadar çaktırmadan gözlerine, saçlarına, bacaklarına, neresine denk getirirsem artık bakıp bakıp ölüyordum. Yalnız küçük bir sorun vardı. Lan bir işte de sorun çıkmasın.mına koyim. Küçük de olsa çıkmasın ya. Bir kere olsun çıkmasın.. Ama çıktı işte her zamanki gibi. Kız haftada bir kaç saniye de olsa bana bakıyordu (ya da bana öyle geliyordu bilmiyorum şimdi) birazcık aksiyon yapabilsem bağlamam an meselesiydi aslında. Ama işte küçük bir sorunumuz vardı. Sınıftaki hayvanatların hepsi aynı kıza aşık olmuştu. Evet sınıftaki yaklaşık yirmi erkek sözleşmiş gibi benim aşık olduğum kıza aşık olmuştu. Ulan tamam bir kıza birden fazla erkek aşık olur bu görülmemiş şey değil de, kardeşim bir insanın sevdiği kıza bütün arkadaşları birden aşık olur mu ya? Okulla alakası olmayan ama bir şekilde kızın methini duyan mahalleden arkadaşlarımın bir kısmı bile daha kızın yüzünü görmeden aşık olmuşlardı. Hayır biraz olsun romantizm falan olsa pezevenklerde gam yemeyeceğim ama nerde. Hepsi açık saçık konuşmalarına kızı meze yapıp eğlenme peşindeydi. Yok kız motormuş, yok lojmanda bilmem kime elletmişmiş, yok bacak bacak üstüne atarken bilerek donunu gösteriyormuş. Ulan allah belanızı versin be. Bir de aşktan bahsediyorlar. Birazcık cesur olsam pompalıyla sınıfa dalıp alayını delik deşik edebilirdim ama sustum kaldım tabi. Ağzımı bile açamadım. Kız fazla kalmadı okulda. Babası bir yerin muhasebe müdürüydü. Tayinleri çıktı gittiler. Bir kere bile konuşamadım be. Her gün okulda ayrı evde ayrı öldüm kız için, ama bir kere konuşamadım. Kurduğum hayalleri senaryolaştırıp yeşilçama satsam aşk tesadüfleri severden fazla gişe yapardı. Sonuç ne oldu peki? Kız öylece gitti ve ben sınıftaki yirmi hayvanla başbaşa kalıp kimseye çaktıramadığım histerik çığlıklar attım.. Kurduğumuz hayaller kadar büyükmüşüz.Tövbe tövbee..
..
Uzundur, incedir, sürer gündüz ve gece;
Hayâllerden gerçeklere taşır bizi yol.
Sanki hepimize sorulan bir bilmece;
Bileni de bilmeyeni de kuşatır yol.
Getirir götürür, ömür boyunca uzar.
Arzularımızı sarar bu bükülmez kol.
..
Çözemezsin benim sırlarımı,
İçim gülmez sensiz nafile sen mutlu olmasan,
Gönlümün sırrını söyledim sana,
Sessiz ve engin bir sevgi…
Gökteki yıldızlar kadar,
gecemde gizem var sensiz,
..
Altay’dan her yana savrulan koldu
Gönül tezden seyahate ram oldu
Dört tarafa yola düştük evvela
Dolu dizgin yağız atlarımızla
Ardımızdan göğe yükselen bir toz
..
Sözünle insanı vurucu olma
Kalbinin içini delici olma
Zaten felek vurmuş birde sen vurma
Dilinle insanı kırıcı olma
Kalbin etten olduğunu unutma
Dikkat et diline geleni atma
..
Mısra fısıldarım can sıçrar yere
Şerri imha eder yitik gelgitler
Sessiz akar günler kalır mahşere
Aşkın hevenkleri gazi şehitler
Yusuf hep gökyüzü zindanlara ün
Sabır sahipsiz mi kaderi süzün
..
Hayat bir yolculuk,
Dünya bir araç,
Kimi iner, kimi biner.
Hızını kesmez araç,
Kimi gelir, kimi gider.
İlk durakla, son durak,
İkisi arası bu seyahat,
..
Haydi kırlara koşalım çocuklar; tabii ki ayağımızın önündeki taşı görerek koşalım ki, yüz üstü kapaklanmayalım...
Merve sen bu elimi tut! sen de öteki elimi Suat, hadi hani öğretmeniniz pikniğe götürür gibi. Hadi okulculuk oynayalım...En büyüğünüz en dikkatliniz, sınıf başkanı olsun. Sıla bu oyunu arkadaşlarına da anlat! anlat ki, doğanın, bu güzelim memleketimizin sağlığımızın, tatillerin özgürlüğümüzün kıymetini bilelim...Ah ne güzel doğa; kırlarda koşmak, evet özgür olmak ne güzel anlat ki herkes bilsin elindekilerinin kıymetini bilsin...
Çocuklar dikkat edin çiçeklere basmayın...Şöyle dediğini duyar gibiyim Arif- ama nereden yürüyelim öğretmenim her taraf çiçek?
Arif ah Arif uuttun mu ben öğretmeniniz değilim. Düşünün kü evdesiniz bir kış gecesi hepiniz aynı odada ailece toplanmışsınız...Kardeşiniz ertesi günkü ödevini yorgun olduğu için yere uzanmış bir vaziyetteyken yapıyor; anneniz keza öyle yere oturmuş elişi yapıyor... Senin de mutfaktan babana bir bardak su getirmen gerekiyorsa, annenin babanın kardeşinin çok sevdiğin kedinin üzerine basa basa geçermisin? Tabii ki değil. Çocuklar anladınız değil mi hadi hep bir ağızdan sağlıklı gür bir sesle anladık diyin bakalım, yoksa fikrimi sözlerimi tasvip etmiyor, teyit etmiyor, önem vermiyorsunuz diye anlarım...Sessizliğinizden bunu anlar üzülürüm...Bizler eğitimi kimlerden nasıl bir çevreden alıyoruz hiç düşündünüz mü? Öncelikle annelerimizden babamızdan yakın aile bireylerinden büyük anne büyük baba hala teyze enişte yakın çevremizde kim varsa kimler bizimle ilgileniyorsa ve kimleri kendimize örnek alıyorsak, eğitimimizi ilk önce bu şekilde alırız daha sonra çevre fakat baz alacağımız en çok önem verceğimiz eğitim okuldan alnır...Ve hiçbir zaman hayat boyu öğretmenlerimizi ilk öğretimimizi unutamayız....
Şuraya bakın şu gelincik tarlasına papatyalara bakın ne kadar canlılar ne güzeller...Bakın! bu da çoban çantası yeşil bir bitki tanıyormusunuz bu bitkileri? Kim koymuş acaba bu güzel isimleri Ahmet arkada durma çocuğum hadi katıl bize ve gülümse gülmek çocuklara çok yakışıyor...
Bakın ne güzel ne cömert bir doğa...Sen büyüyünce zıraatçı olacağım diyordun ya Yakup, bence şimdiden bitki ve ağaç isimlerini öğrenmeli bize de öğretmelisin. Yaz tatilinde sadece gezip eğlenmek seyahat etmek olmamalı gayemiz...Bazen de kitap okumalı bilmediklerimizi büyüklerimizden ya da bigisayardan öğrenmeye heveslenmeliyiz...Bilgisayar sadece eğlenmek oyunlar oynamak için kurgulanmamıştır....Biz yetişkinler de faydalı bilgiler öğrenmek için kullanıyoruz bilgisayarı ve teknolojinin nimetlerini...Bakın bunlar da peygamber çiçekleri, ne güzel mavi mavi çiçekleri var değil mi?
Canan Ayşenin elinden tut kızım dikenler tenini dalamasın. Ah işte bir beyaz yaban gülü ve üzerinde rengarenk kelebekler arılar...Yolda gelirken ne güzel böğürtlenler de görmüştük, ama çalıları veya içinden çıkacak bir böcek kendisine zarar verceğiniz endişesiyle bizi ısırabilir, ya da iynesini batırabilir. değil mi ya bütün kazalar dikkatsizlikten olmuyor mu?
..
Ah be suskunluğun uzat elin ver
Yangın sularına ırmağa attın
Çiseli duygular hoş seslenişler
Füsunkar tatları benimle tattın
Sıdkın gözeneği kapı aralar
Vaktin uzunluğu kimin günâhı
..
Yeniden başladım yaşamaya
Ama aksak ama kör ama topal
Ellerimde güneşi tutuyorum bu sefer
Yorgun bedenime inat
Cam kenarında seyahat gibi
Kısa bir yolculuk ta olsa
..
Bir türlü anlayamadım, kimin eli kimin cebinde,
Şöyle bir sözlerini dinlesen, hepsi dürüsttür de,
Adamın iyisi belli olurmuş yemekle seyahat de,
Bir türlü anlayamadım, kimin eli kimin cebinde.
Kendisi çalarken hiç bir şey olmuyor iyi oluyor,
..
İstemem seyahat var ise hayat,
Var ise bir lezzet var ise bir tat,
Sevene sevilmek sevmekte sanat,
Gönlüm isteği başkadır başka.
Olmasın ekmeğim olmasın suyum,
Ben gurbette kaldım gurbette köyüm,
..
selamet rüzgarıyla giden gemi
bizleri durgun okyanusun sularında
sadece bize ait Zengibar adasına
götür gün batımları aylar olsa
ufuk nar çiçeği renklerinde kalsa
gelen bahar palmiye fidanlarına cömert
dinmeyen yağmur yapraklarında sade damlalar
..
Yürekte kelepçe, şehirde durmak
Her zaman seyahat, hayali kurmak
Dağlarda horonun, dibine vurmak
Memleket seni, bekliyor gurbetçi
Doğduğun ellerin, gel olma yadı
Dağlar yaylalar, özgürlüğün adı
..
Adamın evi varmış
Herşeyi bir tamam
Süslü püslü duvarlarmış
Hiç bir eksiği yok
Yıkanan çamaşırlar asılan çamaşırlar
Temizlik on
Peki bir araba varmı araba
..