Olumlu düşünmenin gücüyle insanlar, bilinçaltına önceden yerleşip, olumsuz sonuçlara sebep olan her türlü umutsuzluğu yenebilirler. Bu da onları başarısız insan olmaktan kurtarır. Başarılı yapar.
Geçen gün elime bir kitap geçti. Kitaplığımda bir kitap ararken buldum. “NORMAN VİNCENT PEALE’ nin kitabı… “Olumlu Düşünmenin Gücü” Geliştiren kitaplar dizisinden. Bana ilginç geldi. Baş tarafından birkaç yaprak açıp okudum. Gerçekten sürükleyici, ilginç bir kitaptı. Benim gazete köşemde yıllarca sık sık ele alıp, okuyucularıma aktarmaya çalıştığım bazı konuları ele alıyordu. İnsanlara, “Kendinize Güvenin” diyordu…
Kişilerin kendine olan güvenini yitirmesiyle, hayatlarının nasıl zindan olduğunu, başarının sırrının bu kendine güvenin anahtarında saklı olduğunu, bilimsel yoluyla açıklıyordu. Bunun sözlü olarak insanların kendine telkin etmeleri ile güçlendiğini, dile getiriyordu.
Yazar kitabının girişinde, hemen bu konuya değinip, şu sözlerle başlangıç yapıyordu:
“ … Kendinize güvenin! Sahip olduğunuz yeteneklere inanın! Kendi gücünüze inanmadıkça başarılı ve mutlu olamazsınız. Oysa aşağılık ve yetersizlik duygusu ümitlerinizin kırılmasına yol açar fakat kendinize güvenirseniz başarıya ulaşırsınız. Bu davranış tarzı çok önemli olduğu için kitabın başlıkları üzerine yazılmıştır.” Kitabın yazarı bu kitapta hep ağırlıklı bir biçimde kendi yaşamından örneklerle konuları anlatıyor. Kitabın bir yerinde, yine kendi hayatından şöyle bir örnek vermiş:
“…Günlük yaşamdaki bir sürü işiniz arasında kendinize güvenme fikrini bilincinizde devamlı canlı tutmanız gerekir. Şimdi size bunu başaran bir adamın hikâyesini anlatayım. Bu arkadaşım soğuk bir kış sabahı beni MİDWESTERN şehrindeki bir otelden arabasıyla aldı ve konferans vereceğim, otuz beş kilometre kadar uzaktaki başka bir şehre götürdü. Yol kaygandı ve arkadaşım benim alıştığımdan daha hızlı araba kullanıyordu.” Kendisine; (acele etmesine gerek olmadığını, vaktimizin bol olduğunu hatırlattım.) “Arabayı biraz hızlı kullanıyorum diye üzülmeyin”, dedi. “
Eskiden her şeyden korkardım. Otomobille veya uçakla seyahat etmekten korkardım, ailemden biri yolculuğa çıkınca, geri gelinceye kadar tedirgin olurdum. Daima kötü bir şey olacakmış duygusuyla yaşardım. Bu da benim yaşamımı mahvediyordu. Aşağılık, karmaşık duygularla kıvranıyordum. Kendime hiç güvenim yoktu. Kafamdaki olumsuz düşünceler iş hayatıma da yansıyor, başarılı olamıyordum. Sonra bütün bu güvensizlik duygularımı yok eden bir plan yaptım. Şimdi kendine güvenen bir insan oldum ve bütün yaşamım olumlu yönde değişti” dedi.
..
Döndü mevsim göç vakti
Sonu geldi.çetin günlerin
Sonu geldi yaman ayrılığın
Bir gökyüzü mavisi yolun
..
Çevreyi beğenmez her şeye pis der,
Gönlüne göre de yiyecek ister,
Bazı bakıcıda çekinir pes der,
Hasta olmak bazen naz yaptırıyor.
Yatalak oldukça çarşaf kirlenir,
Bir sağa, bir sola döner kıvranır,
..
Kirpiğinden düşerken iki damla gözyaşı
Biri yarama ilaç diğeri abı hayat
Issız ve tenhadaydı sensiz olan dağbaşı
Ömrümün tek çilesi yokluğunla seyahat
***
Heceler kilitlidir sınırsız duygularım
Bundan böyle aşkına yazılır ağıtlarım
..
Bilinmez hile, isnat,
Şairler meclisinde.
Tertemizdir hissiyat,
Şairler meclisinde.
Daim işliyor saat.
İltifat görür sanat,
..
Ne kadar içimi çeksem ve bir o kadar elemle nefeslensem kar değil
Derdin dermanı, hasretin bağrına tav değil, çileler vuslat için gönülde bir ar değil
Aşk, halin deminde ibreti nazar için ferman değil, sevda bu değil
Hürriyeti bağlayan, gözleri ağlatan, sinede yanğınlar yaşatan hüzün içime bir gam değil
..
Hüzünler yaşıyordu sevgili.
Çok daralmıştı.
Kaybetmişti çok sevdiklerini
Üç ayın birinde.
Önce bir anda bir aylık mesafeye
Oradan milyonlarca yıllık mesafeye
Bir gece vakti karanlıkları yırtarak
..
Kaptanınız Konuşuyor
...............Turizm(seyahat) güvenceniz
Firmamıza hoş geldiniz
Burası sizin eviniz
Koltuklarda rahat edin
..
Türk-İslam alimleri serisi – 100
İBN-İ BATUTA
D. 1304 – Ö. 1369
Asıl adı ki; Şemseddin Ebu Abdullah
Muhammed Bin İbrahim diye bilinir,
..
Kaos
Her şey keşmekeş içinde
Millet girdaplı ilimde
Azap verenler elinde
Ufuk rotasız dilinde
Serkeş efeler bent ona
..
Linnaeus, tarlaların ve
Ormanların çiçeklerini,
Ağaçlarını ve tüm
Bitilinkilerini incelemek,
Kendi cinslerine
Göre sınıflandırmak ve
Türlerine göre
..
xOysa toplumda türban hakkı (!) sağlar olmanız, türban takmanızın sağlar olacağı emek, üretim(!) gibi toplumsal nedenci bağların, türban takmayana getireceği yükümlüleşme içsin ilmesi, ne olacaktır? Ya da türbanın (emeğin) toplumsal içerenli zaman zemin devinişli zorunlu dinamiği ne olacak ki içsini lir bir hak olsun? Ama bu saçmayı (doğru ya da yanlış olmayan nötr, toplumsal girişmezliği) uyguladığınız an, toplumsal öznel çatışmalar ve ajitasyonlar başlayacaktır. Toplumsal bir hak yükümleşilir paylaşılır ürettirilebilir olduğu için örneklenmektedir. Yine, türbanda bir hak sayıldığı için bu örnekler türbanın toplumsal bir hak olmadığının somut ve ilişkisel anlaşılması için verilmektedir.
Toplumdan da kişilere, sosyal hayatları içinde niye başını örtün? Ya da niye başını açtın? demesi beklenmemelidir. Yine, başını örterken niye eflatun giymedin de, siyah giydin denmesi toplumsal bir tavır olmamalıdır. Toplumun halkına karışma muktedirliği elbette vardır. Bu göz önü edilmemelidir. Buna rağmen toplum halkın öznelliğini ve özel hayatını düzenlemez. Halk kendi ilişkilerinin fizibilitesini yine kendi ilişkilerinden çıkaracaktır. Tabi uzun süreli, kanlı kavgalı, çatışmalar içinde olmadan.
Toplumsal olanlar; zorunlu emek ortak paylaşanlı, zorunlu üretim paylaşım girişmeli, bir zaman zemin boyutudur. Türban toplusal olaraktan ne zorunludur, ne emektir, ne üretimdir, ne ortak paylaşanlıdır, ne de bir toplumsal emek ürün giriştirenli bir araç bilgi nesnesi oluştur! Kimse tarafından dayatılmaz sizin onu tutum etmek zorunda olduğunuz bir ilişkileniş biçimidir. Sonunda bunlar, sizin üretim ilişki konumlarınızın düzenlemesini biçimler. Türban, toplumsal olan, hiçbir zorunluluğun ve ilişkileniş biçiminizin gereksinimi değildir. Üretim biçiminizi düzenlemez. Ve de toplumsal değildir. Söz konusu bile olmaz. Hiçbir üretim ilişkisinin zorunluluğu değildir. Bu nedenle de, halksal alan dışında, toplumsalda talebi dahi olabilemezdir.
Nasıl özel halk alanınızda, yatıp kalkmanız, yatmadan önce, abdest alıp, namaz kılmanız filan vs.niz kendinize ait özel anlayış inanış tutumlaşası ise ve bunu topluma taşıyamaz iseniz; türban da bu kabilden, bir anlayış inanış tutumlaşması olup, toplumsal alana getirilemez. İşte böyle olduğu zaman, ne kimse bunun olup olmayacağının kararını verir, ne de siz bunun kararını verirsiniz. Türban zaten üreten, zorunlu bir ilişkilenme olsa idi, toplumlar size gerek kalmadan, onu zorunlu olarak kendi bünyesine alırdı. Niçin toplum türbanı içine almaktan kaçınsındır ki...
..
Ah nedir zaman?
Yıllar, mevsimler, aylar ve günler
Saniyeler, dakikalar ve saatler
Ah nedir zaman?
Dilimlere parçalanmış mekânlarda yağmalanmış
İnsan anlarında ölçülmüş vede tartılmış
..
Doğrudan deneysel olmayanı bilmekle, bir ya da iki kez tecrübe olanı bilmeyi birbirinde ayıralım. Bu durumu yol üzerindeki bir çukur örneği olarak düşünelim. Araçla çukura düşmek insanların yaşanacak olan kıyameti olsun. Henüz hiçbir kaza gerçekleşmemiş olsun. Bir insan kendi dolaylı duyumları, algı ve deneyci yaşanmışlık yansımalarından hareketle; kendi kestirim gücü öngörüsü içinde bu kıyameti görüp; akıl edip; bilinçlice ifade ederse; bu insan dâhidir.
Eğer insanlar, çukurla ilişkili bir, bilemedin iki olayı yaşandıktan sonra bile; hala insanların geneli çukura düşmeyi bilinç edinememişken; buna rağmen bir insan çukura düşüleceğini dile getirmişse; çukura düşülebileceğinin uyarmasını yapışla konuyu işlemişse; kişi konuya dikkat çekmişse; bu kişi insanımız sanatçıdır.
Yok eğer çukura düşüş olayı gündelik, sıradan oluşla, herkesin bildiği faili bir kıyamet olmuşsa; bu tanı genel çoğunluğun bilinçli ve görgül söylemi olacaktır. Böylesi bir rutin durumu bilmek; vakti gelmiş zorunluluk olmuş olmasıyla, bu kazanın söylenmesi de; artık sanatçılık değildir. B.K]
Dominikli keşiş Girolamo Savonarola'nın "Tanrı'nın kılıcının, kısa bir süre sonra savaş, veba ve açlık olarak Dünya'nın üstüne geleceği" kehanetinden etkilenen Rönesans'ın önde gelen ustalarından Sandro Botticelli, "Mistik Doğum" adlı tablosunda kayaların altına saklanıp bekleyen küçük iblisler resmetmiş ve resmin altına da kıyametin yakın olduğuna dair not düşmüştü.
..
GÖNÜL
Gönül, sana ne söylesem bilmem ki..
Aldın beni gidiyorsun meçhule.
Anlımıza yazmış yazıyı yazan,
Hak sahibim bende sana bir köle.
..
Dünya içinde ülkeler gezip tozan,
Seyyahların piri Hazreti İsadır.
Gezdiği yerlerde gördüğünü yazan,
Seyyahların piri Hazreti İsadır.
Yedi iklim dört mevsimi atla koşan,
Nice ovalar ile dağları aşan.
..
Nihayet durabilmiştik, bir mola vermek adına, dinlenmek ihtiyaç ya
Uzun bir yolculuğun iştiyakıyla, bekleyen hevesin sevdasıyla, bir hayli zamandan sonra
Karar vermiştik, uzun zamandır görmediğimiz akrabaları ziyeret ederek serinleyektik
Ve bismillah diyerek, hazırlıkları gün eveli tedarik ederek, aracın ihtiyacını gidererektik
..
susmak! tam belirsizlik.. net kasıtlı dilsizlik
susmada “nein” “hayır” “no” ve “ja” “evet” “yes” vardır
susmada paranoya.. korku ve abes vardır
susmak! kâh hoş sempati.. kâh önsezi empati
susmada inatlaşma çekişme lâdes vardır
susmada hırs soğukluk aşk arzu heves vardır
..
Ağlayıp inlemene meyil ise nedenin
Sevda ile tutuşup, alevlenir bedenin
Hayıflanman nedir ki, dilindeki ölüm ne
Yaptıklarından başka, kim geliyor seninle,
Akıldır önde giden, doğruyu takip eder
..
Davranışların tercümesi vardır diye atalardan
Davranış psikoloji öncesi denilendi tavırlar
Başbakan vekilleriyle korkak duruş aldıkları an
Şehit ısmarlıyorlar…
Sözün analiz gerçeğini örtmeye denilendi kaçışlar
Vatanı satmaya kararlı bu dönülmez yoldalar
..