Bir ışık karanlığın en zifirisindeyken…
Yüzüme vuruyor ürkek,mağrur,şaibeli kaldırıyorum başımı binbir zorlukla gözümü alan o ışığa.
Ve ışık gözümü kamaştırmasına rağmen yılların ay dedesinin kocaman bir gülümsemeyle beni izlediğini görüyorum.yıldızlarla bir olmuş adeta yüzümde ki o endişeli tavrı çekiştirip duruyorlar.
Bende başımı kaldırıp baktığımda göz göze geliyorum onun kocaman gülümsemesine yarı tedirgin yarı sathi bir şekilde dudaklarım silüet misali de olsa gülümseyerek cevap veriyorum…
Gecenin zabıt tuttuğu saatlerde mehtap gururlu,seviyeli ve zayi bir hissiyat veriyor ay dedenin tabii olan o duruşunun yanında…
İçerisinde bulunduğum durumu onaylar gibi,şifrelerle dolu anlamlı oklar fırlatıyor, radikal kararlar silsilesi dolanmaya başlıyor anında düşünce baloncuğumun içerisinde…
hani bazen ufak bi çanta yapıp alıp başımızı gitmek isteriz gitmek istediğimiz yer aslında hiç yoktur...
ve biz bunu bile bile alırız çantamızı ve bilinmezliğe doğru koyuluruz yola...
bineriz herhangi bi tren istanyonundan herhangi bi trenin herhangi bi saatine herhangiye doğru yola çıkarız
dayarız başımızı cama,dayıycak bi CAN olmadığından ve dalarız uzaklara...
belki eski mutlu günleri,Dostları,eski aşkları,ilginç geçen bi sınavı yada en mutsuz günümüz takılır kalır aklımıza
sonra küçük bi dağ köyünden geçtiğimizi farkedip kendimizi sorgulamaya başlarız
Hayatın neresinden tutsam elimde lime lime kalıyor her parçası.Toptozlu raflarda olan geçmişimi geçiriyorum parçalardan birisiyle birlikte avucumun içerisine eviriyorum çeviriyorum yüreğimin en dibinde o anı arayıp bulmaya çalışıyorum.Bazen unutkan olmaktan çok korkuyorum bazen ise unutkan olmak yaradanın bana bahşettiği bir hediyeymiş gibi görüyorum.Ama korkuyorum unutmaktan en kötüsüde hep iyi anıları unutmaktan kötü anılarla baş başa kalmaktan bu lime lime olmuş hayat iplikleri içerisinde.Suskunlukların,pişmanlıklarım,hatalarım,keşkelerim dağ oldu birikti gitti önüm sıra.Umutsuzluğun en dibine vurduğumda hayat yokuşlarında patinaj çekti hep hayallerim,isteklerim,beklentilerim,aşklarım,sevgilerim ve daha niceleri…
Sevdanın neresinden tutsam kan revan içerisinde alıyorum hep cevabımı.bomboş acil müdahale odalarından topluyorum yüreğimi ilk müdahale yapan yok aşk kaybından kaybediyoruz zatımuhteremi.Kaybediyoruz, arkasından ağlayanı yok,kaybediyoruz arkasından helal olsun diyeni yok,kaybediyoruz bir avuç toprak atanı yok,kaybediyoruz her yitik umutsuz aşklar gibi onuda umutsuzlar mezarlığına defnediyoruz.Feryat figan gidiyor gitmesinede ne duyan var ne gören ne de bilen ölenin kimin sevdası olduğunu… Dedim ya yitik sevdalar umutsuzlar mezarlığına gömülür isimsiz milyonlarca sevda mezarı vardır orada.
Çocukluğumun neresinden tutsam bir tebeşir izi bulaşır elime…Benim zamanımda çocukluk sevdaları bir tebeşir kadar gerekliydi.Benim zamanımda çocukluk arkadaşları çamurdan yapılan fakat yenmeyen pasta kadar lezzetliydi.Benim zamanımda yaşam eve girmemek için koskocaman gözlerden akan gözyaşıydı.Benim zamanımda umut topumuzun arabanın altına kaçıp büyüklerin bizim için almasını beklemekti.Benim zamanımda sevgi bir dilim yağlı ekmekten ibaretti o yüzden çocukluğumun neresinden tutsam bir hüzün bulaşıyor elime…
Bir elim daha olmalıydı, tutunmaktan korkmayacağım. Bir elim daha olmalıydı, tüm korkularımı sarıp sarmalayan. Bir elim daha olmalıydı, sana doğru uzandığında tüm engelleri aşmak için sonuna kadar savaşabileceğin. Bir elim daha olmalıydı, bir hareketiyle tüm bakışları, tüm sözleri susturan. Ve bir elim daha olmalıydı, yanında değilken bile varlığını avuçlarımda yaşatan...
Bir çift gözüm daha olmalıydı,yüreğimin ta içini görebilen görmesini bilen.Bir bir çift göz daha olmalıydı hayatımda manasız anlarıma mana katan.Bir çift gözüm daha olmalıydı bağnaz insanlardan bağnaz düşüncelerden alıp beni götürebilen.Bir çift gözüm daha olmalıydı hususi olarak bana bakmakla görevli olan.
Bir kalbim daha olmalıydı tesiri tüm ruhumu avuçlarının arasında olan.Bir kalbim daha olmalıydı mahiyetini ifade edecek bir kelime olmayan.Bir kalbim daha olmalıydı izahsız sevebilmek bağlanabilmek için.Bir kalbim daha olmalıydı tabiiyetimi sonsuz sunabileceğim.Bir kalbim daha olmalıydı tekerrür etmeyen sevdalar yaşamak için.
Sevmemeli mi insan?
Sevmemeye zorlamalımı yoksa kendini?
Elinde mi ki insanın sevmemek?
Bence kimse göğsüne kendisi koymamıştır yüreğini.
O da haktandır, kimine ödül kimine bela tabiki …
Ne kadarda içselleştirmişim bizi, ne kadarda büyükmüş içimdeki içiniz,şimdi binbir zorlukla,binbir acıyla da olsa böyle olmak zorunda bazılarınız için. bazen acısına gem vursamda yokluğunuzun,ardı arkası kesilmeyen sağnaklarla karşılaşsam da gerisi geriye çekilmek zorunda olduğumu biliyorum...
Gözlerimi kapatıp, geçmişe bakıyorumda ağzımdaki tadınız hiç yok olmamış,kahkalarınızı hala duyar gibi,göz yaşlarınaysa dokunsam silivercekmişim gibi geliyo ama sadece sevginiz silikleşmiş,suçlusu sorumlusu kim diye soruyorum yeri geliyo ama bunu cevabını üstüne almak isteyen yok gibi, otada kalıyor, içten içten kemiriyor cevabı olmayan bu soru bazen acı acı feryat ediyor sizsizniz sorumlusu ey bakın siz ama umursamıyoruz,görmüyo duymuyo ve hatta bilmiyoruz yani klasik üç maymunu oynuyoruz herzamanki gibi...
Baside indirgedik biz “bizi” herkesin imrendiği bu özelliği biz basitleştirdik sıradanlaştık ve sıradanlaştırdık gece ayazlarında bükülmüş dudakalrdan büklüm büklüm olmuş sözlerle acıttık canımızı ve devam etmeye gözü kapalı gidiyoruz.
kucağıma kurumuş ve düşmüş bir yığın yaprak
bazen içimizi ısıtan kırmızılıkta
bazen bezgin solgun bir sarıda
bazen bizi şaşırtacak derecede yeşil
bazende korkutucu derecede gri
bazen o kucağımdaki bir yığın yaprak göçüp giden kuşların,aşkların habercisi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!