Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
evet milletin dedesi yaşındasınız ama yaşınız gibi davranmıyorsunuz….
bak size bir tavsiye… sen ve cihat yağlanıp şehir parkında güreş tutun ve tik toka çekin… şiirlerinizden daha fazla dikkat çekersiniz:)
Şairlerin yaşamlarını mı şiirlerini mi ya da her ikisini birden mi günün şiirinde tartışmak doğrudur?
Ben genelde günün şiirini edebi açıdan değerlendirmeye tabi tutmayı tercih ediyorum. Bu nedenle yine bir şiir tahlil etmek istedim. Şiir oldukça duygusal bir özelliktedir. Şiirin her mısrasında hissedilen sevgi, gündelik hayatın en küçük detaylarında bulunduğunu göstermeye çalışmıştır. Şiirin son mısrasındaki "Yaşıyoruz çok şükür der gibi" ifadesi sevgiliye duyulan minnettarlığı belirtir.
Her insanın yaşamında hataları vardır. Bazıları bu hataları alenen yaptığı için herkes tarafından bilinir ve arkasından atması kolay olur. Bazıları ise hatalarını gizliden yapar ki bu durum bu kişilerin pür-i pak (tertemiz) olduklarını göstermez. Herkes zaten hesabını ahirette bizzat kendisi verecektir. Bu yüzden burada şiir tahlili yapılmasının, gerektiğinde fazla incitmeden olumsuz yorumlar da yapılabileceği düşüncesindeyim. Birinin dünya görüşünü beğenmememiz, hatta o kişi ve düşüncelerinden nefret etmemiz hakaret etmemizi gerektirmez. Saygın ifadelerle de eleştirimizi yapabilmesini başarabilmeliyiz.
Ancak şunu da belirtmek gerekir ki şair çok ünlü olunca dünyanın her yanında her şeyi didik didik yapılıyor. Emin Karaca imzalı Nâzım Hikmet’in Aşkları isimli bir kitap var. İnternette kitabın ismini yanlış yazmayım diye bir bakayım dedim de yıllar önce yayımlanmış 5. baskısının fotoğrafını gördüm. Kitap toplamda kaç baskı yapmış bilmiyorum Demek ki ne kadar çok satmış bir kitap. Anlaşılan o ki Nazım'ın aşkları da merak uyandıran türden.
Vikipedi'de bile Nazım Hikmet'in aşklarına bölüm ayrılmış. Aşağıdaki ifadeler Vikipedi'den alınmadır:
Nâzım ilk gençlik yıllarında önce Rum kökenli Marika adlı bir kızla arkadaşlık etti.
Daha sonra eski bir valinin kızı olan Sabiha'ya aşık oldu; onun için Gözleri Siyah Kadın şiirini yazdı.
1915'te İstanbul'da tanıştığı Nüzhet Hanım'la (d. 1900) 1922'de gittiği Moskova'da yeniden karşılaştı. Arkadaşlıkları ilerleyince evlendiler, fakat çok geçmeden Nüzhet Hanım hastalandı, tedavi için 1923 yılında İstanbul'a dönmek zorunda kaldı, oradan Avrupa'ya gitti. Çift 1924'te Türkiye'de bir araya geldiklerinde, Nüzhet Hanım'ın teklif ve ısrarı üzerine anlaşarak ayrılmaya karar verdiler.
Nüzhet Hanım'la ayrılmasından sonra Moskova'dan okul arkadaşı Liyolya'yla birlikte olsa da, Türkiye'ye dönmesi gerektiği ve Liyolya Türkiye'ye gelemediği için ayrılmak zorunda kaldılar.
1924-25 yıllarında Türkiye'deki yedi aylık kalışından sonra döndüğü Moskova'da tanıştığı Lena Yurçenko ile 1926 yılında evlendi. Fakat Türkiye'ye tekrar döndüğünde Lena onunla gidemedi.
Nâzım 1930 yılında kız kardeşinin arkadaşı Piraye (Altınoğlu) ile tanıştı, 1932 yılında nişanlandı.
Nâzım 31 Ocak 1935 tarihinde Piraye ile evlendi, böylece hayatına üvey oğlu Memet Fuat da girdi. 1938-1950 yılları arasında hapiste kaldığı süre boyunca Piraye ile yazıştı ve bazen hapishanede görüştü.
Mahkumiyetinin son dönemlerinde, o sırada Nurullah Berk ile evli olan, dayısının kızı Münevver (d. 1917) ile yakınlaştı ve eşi Piraye ile araları açıldı. Hapisten çıktıktan sonra Piraye'den boşandı, üç gün sonra, 26 Mart 1951 tarihinde, Münevver'den olan oğlu Mehmed Nâzım dünyaya geldi. (NOT: BU KISIM OLDUKÇA BANA SARSICI GELDİ. PİRAYE'DEN BOŞANMADAN MÜNEVVER'İN HAMİLE KALMASI)
1952 yılındaki Çin ziyaretinde kalp krizi geçirerek Moskova'ya döndüğünde dört ay hastanede kaldığı sırada tanıştığı doktoru Galina Grigoryevna ile sekiz yıla yakın bir süre boyunca birlikte yaşadı.
1955'te tanışıp aşık olduğu, kendinden 30 yaş küçük ve o sırada başkasıyla evli olan Vera Tulyakova (d. 1932) ile 1960'ta evlendi. (NOT: BU KISIMDA SARSICI HEM 30 YAŞ BÜYÜK OLMASI HEM DE EVLİ BİR KADINLA GÖRÜŞMESİ)
Ardından Münevver'in Türkiye'den kaçtığını öğrendi; Varşova'da Münevver'le buluştu, fakat Vera'yla evlendiğini ve birlikte olamayacaklarını söyledi. Bu tarihten sonra hayatını Vera ile geçirdi. Münevver ve oğlu Mehmed Nâzım Ran ise Varşova'da kaldılar.
Sonuç: Bir gün herhangi birimizin şiirlerinin altında bu şekilde gereksiz upuzun tartışmalar olursa o arkadaşımız da şair olmuş demektir.
Saygılarımla.
Seğmenoğlu
Ben diyorum ki, şiirlerdeki yorumlarda M. Kemal Atatürk ve dinimizi karıştırmadan, gerçek duygu ve düşüncelerinizle bize güzel anlamda öncü olmanız. Şiirlerin altına bakıldığında, ikinize dair kavga dolu yorumlar görmek üzücü. Kendi adıma, sürekli yaşınızı ortaya atmak yerine, üslubu ve saygılı davranışları benimsiyor olmanızı dilerdim. Bir gün de 'Günün Şiirleri' altında gerçek yorumlar görmek istiyorum, kavga ve çirkin sohbet programı değil.
Ama kelimesinin anlamı gibi, ikinize dair olumsuz ve siyah yazılardan sonra en alta iyi dileklerde bulunuyor olmanız sizleri iyi göstermiyor. Öyle bir hâle soktunuz ki burayı, sanki sadece siz Cumhuriyeti seviyor, sadece Cihat Abi Müslüman. Yapmayın ve lütfen artık buna SON VERİN.
Sayın Çalışkan, siz üsluptan bahsedecek son şahsiyetsin. Ben 60,
diğer şahıs 70 yaşında, yani Deden yaşındaki iki muhtereme SEN
diye başlaman, senin ne kadar medeni, efendi, kibar ve mütevazi
biri olduğunun göstergesidir???
Ben bir yıldan beri bu sayfa da hiç kimseye sataşmadım. Şiirlere 15
günde bir yorum yaparım. Bu demektir ki, bilmeden ve araştırmadan
bize karşı bir ön yargıyla sataşmışsınız? Olsun. Hiççç önemi değil..
--Ancak bu gün ben ŞİİRE hiç yorum yapmadım. Bu gün bu sayfada
Horozoğlu Nazım tartışıldı. Ben de bir Şair ve Ozan olarak Nazım
kimdir, necidir ve kimin fesidir onu tafsilatlı bir şekilde dile getirdim.
Bu tavır ve davranış eylemi bizim Ozanlık geleneğimiz de vardır. Siz
Kargadan başka KUŞ, ve kendinizden başka BAŞ tanımadığınız için
bu geleneği göremez ve bilemezsiniz?
--Ayrıca benim NAZIM'ı işlediğim Şiirde bir tane kelime yalan olsun
ben Antolojiden ayrılacağım. Geçekleri yazmak ne zaman suç oldu?
Sayın Çalışkan, bize ve ya Türk ulusal Şairlerine saygınız olmayabilir.
Ben bunu cehaletinize veririm. Ancak Türkiye Cumhuriyetine kin kusmuş,
Mustafa Kemal'lere ihanet etmiş, Kahraman Türk Ordusuyla dalga geçmiş
yetmemiş benim ATAM Stalin'dir demiş, Dinsizliğini bürün devrani aleme
ilan etmiş bir Fransız Haine sahip çııkmanıza hiç bir anlam ve mana
verilemez???
--Unutmayınız ki, özgür bir hanımefendi olarak Şair ve yazarlık yapıyorsanız
bunu hür ve kutlu Cumhuriyetimize borçlusunuz. Son zamanlarda her ne
hikmetse bu Vatan hainleri çok savunulur oldu???
--Kitabı ve Şiirleri küflenen, siz ve sizin gibiler her nedense, bana ve benim
gibi Demokratik Laik Sosyal Realistlere çatıyorlar. Bu provakatif eylemsel
tavır ve davranışınız size bir değer katmaz...Yüce Yaradan zat-i alinize
sıratel müstakimler ihsan eylesin....
Ben diyorum ki, şiirlerdeki yorumlarda M. Kemal Atatürk ve dinimizi karıştırmadan, gerçek duygu ve düşüncelerinizle bize güzel anlamda öncü olmanız. Şiirlerin altına bakıldığında, ikinize dair kavga dolu yorumlar görmek üzücü. Kendi adıma, sürekli yaşınızı ortaya atmak yerine, üslubu ve saygılı davranışları benimsiyor olmanızı dilerdim. Bir gün de 'Günün Şiirleri' altında gerçek yorumlar görmek istiyorum, kavga ve çirkin sohbet programı değil.
Ama kelimesinin anlamı gibi, ikinize dair olumsuz ve siyah yazılardan sonra en alta iyi dileklerde bulunuyor olmanız sizleri iyi göstermiyor. Öyle bir hâle soktunuz ki burayı, sanki sadece siz Cumhuriyeti seviyor, sadece Cihat Abi Müslüman. Yapmayın ve lütfen artık buna SON VERİN.
evet milletin dedesi yaşındasınız ama yaşınız gibi davranmıyorsunuz….
bak size bir tavsiye… sen ve cihat yağlanıp şehir parkında güreş tutun ve tik toka çekin… şiirlerinizden daha fazla dikkat çekersiniz:)
Sen Vezir Pehlivan ve Sen Cihat Şahin... dilinizden ya zehir almakta ya üslupsuzluk ve bu standart bir hale dönüştü, izlenmeyen ancak izlenen kitlenin de çok olduğu sabah programlarında ki gibi günun şiirlerine yaptığınız kalitesiz yorumlarınız.
her ikinizin de bende bir saygısı mevcut olmadığı gibi, buraya KENDİ KALBİNİZE DAİR KİRLİ DÜŞÜNCELERİNİZİN İMZASI....
insanlığa dair örnek davranışlarınız ve aktarımlarınız bunlardan mı, ibaret....insanlar kötü şiir yazabilir, hatta iki satır dahi yazıp bunu şiir olarak düşünebilir....Bu şiir veya değildir , ancak insanlık ve insani konuşmak,üslup bu değil....YETTİ HER İKİNİZİN BURAYA BIRAKTIĞI ANLAMSIZ VE KÖTÜ İMZALAR...
Sayın Çalışkan, siz üsluptan bahsedecek son şahsiyetsin. Ben 60,
diğer şahıs 70 yaşında, yani Deden yaşındaki iki muhtereme SEN
diye başlaman, senin ne kadar medeni, efendi, kibar ve mütevazi
biri olduğunun göstergesidir???
Ben bir yıldan beri bu sayfa da hiç kimseye sataşmadım. Şiirlere 15
günde bir yorum yaparım. Bu demektir ki, bilmeden ve araştırmadan
bize karşı bir ön yargıyla sataşmışsınız? Olsun. Hiççç önemi değil..
--Ancak bu gün ben ŞİİRE hiç yorum yapmadım. Bu gün bu sayfada
Horozoğlu Nazım tartışıldı. Ben de bir Şair ve Ozan olarak Nazım
kimdir, necidir ve kimin fesidir onu tafsilatlı bir şekilde dile getirdim.
Bu tavır ve davranış eylemi bizim Ozanlık geleneğimiz de vardır. Siz
Kargadan başka KUŞ, ve kendinizden başka BAŞ tanımadığınız için
bu geleneği göremez ve bilemezsiniz?
--Ayrıca benim NAZIM'ı işlediğim Şiirde bir tane kelime yalan olsun
ben Antolojiden ayrılacağım. Geçekleri yazmak ne zaman suç oldu?
Sayın Çalışkan, bize ve ya Türk ulusal Şairlerine saygınız olmayabilir.
Ben bunu cehaletinize veririm. Ancak Türkiye Cumhuriyetine kin kusmuş,
Mustafa Kemal'lere ihanet etmiş, Kahraman Türk Ordusuyla dalga geçmiş
yetmemiş benim ATAM Stalin'dir demiş, Dinsizliğini bürün devrani aleme
ilan etmiş bir Fransız Haine sahip çııkmanıza hiç bir anlam ve mana
verilemez???
--Unutmayınız ki, özgür bir hanımefendi olarak Şair ve yazarlık yapıyorsanız
bunu hür ve kutlu Cumhuriyetimize borçlusunuz. Son zamanlarda her ne
hikmetse bu Vatan hainleri çok savunulur oldu???
--Kitabı ve Şiirleri küflenen, siz ve sizin gibiler her nedense, bana ve benim
gibi Demokratik Laik Sosyal Realistlere çatıyorlar. Bu provakatif eylemsel
tavır ve davranışınız size bir değer katmaz...Yüce Yaradan zat-i alinize
sıratel müstakimler ihsan eylesin....
Nâzım'da Değilim ki
Nâzım’da değilim ki,
Onun gibi döktürsem
Karalamak hünerim
Şiir’e kök söktürsem.
O nasıl Şair’dir öyle
Cümle âlem O’nu tanır
Büyük Usta Nâzım
Kelimeler, Ondan utanır.
Alır kelimeleri eline
Çalar, dağa, taşa, ovaya
Ses vermiş Moskova’ya
Mısralar sanki heyecanlanır
İtikadımız ayrı, fikriyatımız ayrı
Olsun be, şiir’e sevdamız aynı
Şair’sin, Usta’sın, bildim seni
Şimdi yaşasan, çırak, olasım gelir...
21.3.2021
şu sitede kendiniz gibi iki bunağa ; ben de şiir yazıyorum demek için yapmayacağınız soytarılık yok
aşağıdaki şiirin nazıma ait olduğunu biliyor musun çakma pehlivan…
Havsalam almıyordu bu hazin hali önce
Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce
Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;
Allahımın ismini daha çok candan andım.
Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!
Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,
Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var...
Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar,
En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini,
Üstünde orospular yükseltiyor sesini.
Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor,
Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor.
Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu,
Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu
Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen
Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!
Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster
Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer
Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla,
Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla!
ölününün arkasından konuşan çakma pehlivan
it tükürsün senin ozanlığına da pehlivanlığına da…
**HOROZ OĞLU NAZIM HİKMET**
.
Fransa'dan gelmiş, Nazımın soyu
Uzundu gölgesi, kısaydı boyu
Lenin'i okudu, değişti huyu
Küffardan icazet aldı da gitti.
.
Ne Sağını sevdi, ne de Solunu
Sapıttı şaşırdı, Hakkın yolunu
Kılıca çevirdi, bühtan dilini
Yalanla-hilafla, doldu da gitti.
.
Dini-imanı yoktu, san ki mecusi
Nerde nursuz varsa, onun kolcusu
Sonun da oldu Şer yolun yolcusu
Saçını başını, yoldu da gitti.
.
Kıble diye secde etti paraya
Şeref haysiyet-i verdi kiraya
Sonun da ameli, vurdu karaya
Ecel yeli vurdu, soldu da gitti.
.
Stalin''e ilah diye tapardı
Abdestsiz her yöne secde yapardı
Kadın-Kız gördümü ardan sapardı
Fetret davulunu, çaldı da gitti.
.
Kuralsız yaşayan, zamansız öter
Nazım'ın şehveti, Horozdan beter
Melanetin huyu, Toprak ta biter
Sonun da aslına, döndü de gitti...
----OZAN ÇAKIROĞLU----
NOT: Muhterem okurlar, ben Horozoğlu Nazım-ı nasıl tanıdıysam,
öyle dile getirdim...Biz Şairler, iyiyi, güzeli-çirkini de ve her türlü
müsibet ve melaneti de Dile getirmeliyiz. Ehh benim de Mahlasım
OZAN ÇAKIROĞLU. Ben de gerçeği hicvettim. Akşama bir kaç
yoldaş muhabbet edeceğiz. Şimdi ben bu dörtlükleri besteleyip
icrasını akşam muhabbet sofrasında sarfı eylem edeceğiz..SAYGIYLA
ölününün arkasından konuşan çakma pehlivan
it tükürsün senin ozanlığına da pehlivanlığına da…
aşağıdaki şiirin nazıma ait olduğunu biliyor musun çakma pehlivan…
Havsalam almıyordu bu hazin hali önce
Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce
Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;
Allahımın ismini daha çok candan andım.
Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!
Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,
Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var...
Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar,
En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini,
Üstünde orospular yükseltiyor sesini.
Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor,
Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor.
Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu,
Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu
Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen
Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!
Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster
Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer
Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla,
Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla!
şu sitede kendiniz gibi iki bunağa ; ben de şiir yazıyorum demek için yapmayacağınız soytarılık yok
Sen Vezir Pehlivan ve Sen Cihat Şahin... dilinizden ya zehir almakta ya üslupsuzluk ve bu standart bir hale dönüştü, izlenmeyen ancak izlenen kitlenin de çok olduğu sabah programlarında ki gibi günun şiirlerine yaptığınız kalitesiz yorumlarınız.
her ikinizin de bende bir saygısı mevcut olmadığı gibi, buraya KENDİ KALBİNİZE DAİR KİRLİ DÜŞÜNCELERİNİZİN İMZASI....
insanlığa dair örnek davranışlarınız ve aktarımlarınız bunlardan mı, ibaret....insanlar kötü şiir yazabilir, hatta iki satır dahi yazıp bunu şiir olarak düşünebilir....Bu şiir veya değildir , ancak insanlık ve insani konuşmak,üslup bu değil....YETTİ HER İKİNİZİN BURAYA BIRAKTIĞI ANLAMSIZ VE KÖTÜ İMZALAR...
Bu şiir ile ilgili 186 tane yorum bulunmakta