İçim yangın yeri gibi dumansız yanıyor görünmeden
Bu yangından kurtulmaya çalışan ben
Zavallıca
Acizce çırpınıyorum
Çıkmamalıydım yalnız dünyamdan
Açmamalıydım pencerelerimi hüzün güneşlerine…
Oysa
Ne güzel ısıtmıştın sarmıştın benliğimi
Sevgim mahşerde de devam edecek diyen sen
Ölmeden gömdün beni
Ve sensizliğin ağlarıyla ördün dünyamı
Yanlış değildi hiçbir şey
sen yanıldın
Her şeyimi verdim sana
görmedin…
Aynaya baktığında gördüğün gözlerdeydim ben
İçin acıdığında kalbinin içinde
Özlediğinde ise hemen yanı başında
Kız kulesinde…
Bir karabatağın denize dalışıydım
Bir martının süzülmesi
Bir dalganın sahile vurması
Bir çocuğun dudağındaki şeker izi
Ve ağlayan ananın gözündeki yaş…
Senin her şeyini sevdim ben
Ufacık kırılmalarında dudağını büzmeni,
Sevgini yaşarken acısından duyduğun zevki
Elini uzatırken aslında tutmaya korkmanı
Anneni özlediğinde saklandığın geceleri…
Hüznünü...
Belki de günlerce beklediğim yollardan
Gelmeyeceğini biliyordum her seslenişimde…
Zor değildi yazılan kader
Sadece çok yıpranmış bir yüreğimiz vardı
Biliyorum kaldıramazdık,
Onun için sen
Yaşarken gömmeyi seçtin beni
Belki de sığamayıp taşacağım topraklardan
İşte bu zamanlar ben
En sevdiğim ıslak toprak kokusunun
Bazen çok arzuladım
İçine girmeyi…
Mutlu olduğun anlarda
Yüzünde hep bir gülümseme olurdu
Biraz muzip, biraz çocukça
Bense........
Sana ulaşamamanın imkansızlıklarında
Ve söyleyemediğim gerçekler çakarken beynime
Gözyaşlarımı saklardım sessizce senden
Sevdiklerinle şakalaşırdın
Ben seni uzaktan hüzünle seyrederken…
Acı içinde baktığım resimlerini astım bugün
Hiç olmayacak evimizin duvarlarına
Hiç açılmayacak anılar yazdım sana aylarca
Hiçbir zaman okuyamayacağın
Zaman zaman sevginde boğuldum
Uzaklaşmak istedim ama gidemedim
Hiç yaşayamayacağımız köyümüze
Nefes alamadığım sensizliklerde
Gözyaşlarımla boğdum kendimi
Sen her şeyini verdin bana
Ben hiçbir şey bekleyemedim senden
Paylaştığımız zamana bir ömür sığdırmaya çalıştım
Her gün binbir duayla ve umutlarla…
Sen almadan vermenin olmayacağını söyledin giderken
Ben inanamadım beni söküp atmana
Sevmenin acıyla terk ediliş olduğunu öğrendim
Gerçeklerin ise
Bıçaktan çok daha kanattığını yürekleri…
Hep masallar anlattım sana,
Hüzünden uzak, güzel masallar…
Ama hiç anlatmadığım bir masal kaldı sana
Uyuyan prenses ve hiç gelmeyen prensi…
Sen sevdiğim beyaz atınla gelip
O prensesi uykusundan uyandırmayı unuttun
Masum bir öpücükle…
Hiç doğamayacak olan çocuğumuz
En yüce Gök’lerden dağların Alp’inden bir bebek
Hiç göremeyeceğim güldüğünü, ağladığını
Yürüyüp anne diye koştuğunu
Elini avuçlarımda hiç kaybedemeyeceğim
Karşılayamayacağım onla akşam iş dönüşlerinde seni…
Ve hiç kimse bilmeyecek seni nasıl sevdiğimi
Bir tek Sen bileceksin
Şu an gibi
Mahşere varmadan seni istediğimi
Ellerimi uzatmışım görmüyor musun?
Tarih: 08/08/2006
AYTEN KARAKAŞ
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
hayalinde tuttuğun küçük ellere dokununca böyle kaçacakmıydın?
![Ayten Karakaş](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/08/19/sevgiliye-mektup-33.jpg)
TÜM YORUMLAR (1)