Öyle içten, öyle samimi bakardı ki insanın gözlerine, öyle candan yavrum derdi ki; ben insanları sevmeyi biraz da ondan öğrendim. Şu satırları yazarken, azıcık gözlerim nemlendi; Kim mi? Benim rahmetli anneannem Mihrizat Hanım. Sade o da değil, daha da sevgi dolu nice akrabalarım. Amcalarım, teyzem, eniştem, halam ve tabi annem babam...
Anne tarafından sülalede ilk torun olduğum için, beni çok sevmişler. Doğduğunda iki kilo iki yüz gram gelen bir çocuğu, üç ay da tostoparlak bir çocuk haline getirmişler...
İlkokulu bitirene kadar Bahçelievler'de iki katlı müstakil sobalı bir ev de oturduk yıllarca. Alt katta büyük amcam, üst katta biz ve bahçede bir sürü meyve ağacı, kayısısından dutuna kadar. Daha hormonlu besinlerin insan hayatına girmediği, tabiatın şimdiki kadar kirlenmediği, tek kanallı televizyonların olduğu, bozacıların ve bekçilerin sokaklarda gezdiği zamanlarda çocuktuk biz. Mahallelerde komşuluk üst düzeydeydi her zaman. Şimdiki gibi yetmiş daireli apartmanlarda üç beş sene de bir birbirinin yüzünü anca gören insanlar gibi değildik. Sokak oyunlarını gören bilen ve birebir yaşayan en son nesildik belki de...
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam