Aşka sıkılan kurşunların hedefinde duruyordum. Yüreğim savaş alanına dönse de hala bir umutla yaşama sarılıyordum. Hüzünle boyanmış yürek acıtan tabloda sahte boyaları kullanmıştın.
Beraber yeşerttiğimiz tutkularla inşâ ettiğimiz sevgi cumhuriyetini sürdürmeye çalışıyorduk. Yönetimini yüreğine vermiştim. Yalnızlık zırhıyla çevrili yüreğimi aşarak, hem içerden, hem de dışardan sözlerinle, gözlerinle fetih etmiştin.
Sevda cumhuriyetini kurdun. Senin olduğun her yerde ve her şeyde sınır yoktu. Yüreğinde özgürlüğümü yaşıyordum. Elini kolunu sallayarak girdiğin duygu meydanlarında ki topraklarımda aşk eylemleri yaptın. Yalnızlıklarla çevrili benliğimde sevda bombasının pimini çekerek şarapnel parçalarını yüreğimin duvarlarına sapladın.
Savaşın ortasında kalmış ürkek bir çocuk gibi şaşkın gözlerle etrafa bakmaya başladım. Lal olmuştum. Sözcükler boğazımda kalırken gözlerimle konuşuyordum. Sebepsiz ve zamansız gelen duyguların akışına bıraktım kendimi.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.