Sevgi
Bu günlerde yollarımız yine sevgiyle dolaştı. Zaten hep öyle oluyor. Ya çok seviyoruz sonunda ayrılmak zorunda kalıyoruz “Çok sevgi tez ayrılık getirir” gibi. Ya da sevgimize arkamızı dönüyoruz hiç yaşanmamış gibi.
Oysaki sevmek Allahın kullarına bir lütfüdür. Hediyesidir. Kimse kimseyi zorla sevemez. Sevmek bir lütufsa, terk etmek aptallıktır. Seven bir kere hediye almışken terk eden iki kere hediyesine tekme atmış gibidir.
Gönüllerimiz boş birer sahife gibidir. Oraya Allahın sevgi tohumları ekilmiştir. Bize sadece onu sulamak, yeşertmek düşer. Kulun üzerine düşen sevmek için sebep aramaktır. Sebepsiz sevilmez. İllaki bir sebep vardır sevmek için. Her şeyi sebebiyle yaratan Yüce Allah sevgiyi de sebebiyle hediye etmiştir kullarına.
Sevgide sadakat şarttır. Bir o kadar da fedakârlık. Yoksa düz ovada susuz kalan çöllere döneriz. Kurak ve sudan yoksun… Hayatla- memat arasındadır sevgi. Sever, yaşatır sevgilerimiz bizi. Sever yanına alır Rabbimiz biz. Hayatın uzun ya da kısa çizgisinde ne kadar sevgi varsa mematın uzun çizgisinde de sevgi vardır. Hatta bazılarımız memata severek gider ki; o da Allahın kuluna bir hediyesidir.
Aslında sevgilerimiz her şeyin üzerine yazılmıştır. Kalpte yazılı olan ne varsa yaratılanların üzerine de “nakş” edilmiştir sevgi. Ama sevgisini kaybeden kalbini ve hayatını kaybetmiştir.
Sevginin çok yücesine ve karşılıksız olanına “aşk” diyoruz. Aslında aşkın bir tarifi yoktur ama biz böyle tarifini edelim. Aşkı ancak yaşayan bilir ve tarifini de yapamaz.
Geçenlerde Cemal Safi’nin “Aşk” şiirini dinlemiştim. Şair dizelerinde “Aşkın bu âlemi yarattığından “ bahsediyor. Doğru diyor. Bizler birer aşkın mahsulüyüz desek de hiç de yanlış dememiş oluruz. Önce Yaratan Efendimizin ruhunu yarattı ve onu bin sene terbiye etti ve o ruha âşık oldu. Ona “Habibim” ‘Sevgilim’ dedi. Sonra “Sen olmasaydın ben bu âlemi yaratmazdım” dedi.
“Sen olmasaydın ben yaşayamazdım. Senin sevgindir beni yaşatan.” Gibi deyimlerimizin kaynağı buradandır. Sanırım bazılarımız sevmede sınırı taşırıyorlar ki sonu hüsranla sonuçlanıyor. İlahi bir tecellidir. Kimi çok seversen yüzünün üstüne bırakır. Sanırım Allahtan çok sevmemek gerekirmiş. Gerçekten en çok sevilmeye bir o layıkmış. Vefakârda ondan… Hiçbir kulunu ayırt etmiyor. ‘Bu beni seven, bu benim sevdiğim’ demiyor. Hepsine sınırsızca veriyor. Gerçek vefakâr... Terk etmiyor. Kızmıyor. Gururu ve kibri yok. Sevgisinin arasına bir şey sokmuyor. Gerçek seven. Ve yarattığını severek yaratıyor, o ne yaparsa yapsın, onu yinede seviyor. O ne derse desin onu yinede seviyor. Yeter ki, kul “Rabbim” desin.
Ama kullar mı ki; ne kadar da seviyorum derse desin bir kere araya gururu ve kibri girdimi sevgi bitmiştir. Ya çıkar ve menfaat… O zaman kin ve nefrete dönüşür sevgilerimiz.
Bazılarımızın bağrı kaldırım taşı misali olmuştur. Her gelen çiğner, arada bir de tükürür sonra ardına bakmadan geçip gider. Bazıları da ısrar la üzerine basar, iyice ezilsin diye. Oysaki düşünmez; kaldırım taşı da olsa onunda bir ciğeri vardır. Bilmeden de olsa kanatırım. Onu da bir seven vardır. Onun da bir seveni vardır. Çok ta kaldırım taşıdır… Ben den geriye de bir şeyler kalsın. Belki bir başkası da gelir üzerine basar.(!)
Bazılarımızın da yüreğinde bir taş parçası vardır. Ne kadar da sever görünseler de, kuzu postuna bürünmüş kurtlar gibidirler. Ani bir reaksiyon da postlarını sıyırır birer canavara dönüşürler. Ne derseniz diyin faydasızdır.’ Kurt’, kurtluğunu yapacaktır. O Parçalayacaktır. O kanatacaktır. O kan görecektir. Naturası böyledir. Her şey faydasızdır. Hele de “sevgi” onların alerji, kaynağıdır.” Ne sevgisi, hangi sevgiden bahsediyorsun “ diyecek kadar küstahlaşırlar. Her şey yalandır onlar için. Her kes yalancı. Hani ayna misali, içlerindekiler yansır gözlerine. Aslında ne kendilerini ne bir başkasını severler. Onların işleri kanatmaktır. Kan görmektir. Dedik ya naturasında vardır. Ama onu da yaratan sevginin kaynağıdır. Her ne kadar da naturasında kan varsa, ya da kalbi bir taş parçası da olsa yine de yüreğinin gizli bir köşesinde sevgiden ve sevgi namına bir şeyler kalmıştır. İllaki yaratan oraya da imzasını atmıştır. Belki de onları kurt ya da taş parçası yapan yine bizlerizdir. Bizde ki gizli kurtlardır.
Biz yinede sevmek zorundayız. Sevmek ne kadar ibadetse, sevmemek de vebaldir. Kurt ta olsalar biz yine sevmek zorundayız. Yaratan bir “kurt” yaratsa da biz ona “onun kurt’u”diyip sevmek zorundayız.
Bazen da sevgilerimiz; bir çıkmaza girerler. Öyle ki çıkmaz sokakların ardında bir güneş görebilmek için çaresizce çırpınıp dururlar, dalga kırana vuran deniz dalgası gibi. Bazen de karanlık sokakların ardına düşerler azıcık bir ay ışında nefes alabilmemiz için.
Sevgidir bu nerde ne zaman bulacağımız belli olmayan. Bir nefeste verebilir, koca bir dünyayı da.
Sevgidir bu hayatı sana, seni hayat bağlar- bağışlar.
Sevgidir bu; bir çiğdemin yaprağına asılı bir manolyanın rengine bürünmüş. Zerrindir, yasemindir, nergistir. Zambaktır, nilüfer…
Sevgidir bu dağda açan bir yasemin ya da dağ lalesi. Her ne kadarda yabani de olsa sevgi asılır dalında yaprağında. Kokusu vardır sevgi için, seven biri için.
Gözyaşı vardır, bir tuananın en açmamış kirpiğinde. Asılı kalmıştır ona sevgiyle bakan bir göz için. Ne kadar da gizlese de ne kadar da arkasını dönse de bir gün güneş açacaktır ve o damlayı aşikâr edecektir. Sevgiyle atan bir yürek için.
Bir inci tanesidir, istiridyenin mahrem kabuğunda...
Sevgimiz- sevgilerimiz, bizi yaşatan en gerçeklerimiz. Ölüm kadar gerçek ve bir o kadar keskin bir çizginin başında duran temel besinimiz. Sensiz olmuyor. Sana doyulmuyor…
Vasfi OkurKayıt Tarihi : 18.6.2010 15:21:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

sizi kutluyorum tebrikler sevgiler selamlar.
TÜM YORUMLAR (11)