SEVDiYSEK ONCA ŞARKIYI...

Necdet Arslan
1352

ŞİİR


92

TAKİPÇİ

SEVDiYSEK ONCA ŞARKIYI...

Buralarda her akşam
Batıktır
Kimden peydahlandığını
Bilemediğimiz
Kapkara bir yosma çalar
Kapımızı.

Sonra
Kocaman sessizlik kaplar dört bir yanı
Sular soyunmadan girer koca dağın koynuna

Kurdun kuşun
Soylunun soysuzun
Günahlarını gergefe yazar bir gizli el.

Bizim buralarda
Şifresiz döllenir gerçekler
İmbat dayıyı şaşkına çevirerek.
Aş erer atlıkarınca

Bizim buralarda
Burgaç burgaç eğilir zaman
Bir sağa bir sola

Bizim buralarda
Üç eylül yağmuru
Düşerse toprağa eğer
Sana bana ona
Ötekileri Allah kayıra

Bizim buralarda
Yani adına yurt dediğin topraklarda
Aç yüzyıllardır açtır
Yüreğinde yarım kalmış ah’lar vardır…

Bizim buralarda
Acının çatlayan kabuğundan fırlamış
Gölgesi hicrana düşen
Sevdalar vardır…

Buralarda her akşam batıktır ki içinde
Kuralları belli bir oyunun düşleri
Usul usul yol alır

Ve sen hep sus oralarda
Bir bozguna tanıklık etmekten yorgun düşerek
Sus şimdi…

Buralarda biz
Sevdiysek onca şarkıyı…

üçeylülikibinondört

Necdet Arslan
Kayıt Tarihi : 3.9.2014 07:04:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • İbrahim Kavas
    İbrahim Kavas

    Günlerden eylüllerde ya da mayıslarda, ufuktan parlak bir güneş yükselecek bizim oralara, insanlar yine el ele şarkılar söyleyecek sevdikleri, düğünlerde halaylar çekilecek mendiller uça uça, kuru ekmekler bölüşülecek katıksız ama bal tadında, şölenler düzenlenecek dernek dernek. Bitecek bu suskunluk, durgunluk, yalnızlık. Bitecek, hem de çok yakınlarda. Bizim buralar yine şarkılarla inleyecek. İnanıyorum.

    Cevap Yaz
  • Mustafa Bay
    Mustafa Bay

    Oralar, buralar... Saat farkından değil yazgılarının farkı...
    Yüzyılların tevekkülle, damarlarına şırınga edile edile uyuşukluğun oralardaki tiryakiliği, buralarda bünyeyle bir türlü uyuşamaması halidir..
    3 Eylül rüzgarı buralara daha çabuk ulaşır, yurttaşlık/insanlık bilinci denizden nem yüklü bulutlarla yağmuru taşırken; oralar kuraklığın, oralar güneşi yutan karanlığın, dağlarına pusu kurmuş eşkıyalığın elinde tutsaktı hala...
    Oysa Mevlanaların, Hacı Bektaşların, Ahi Evrenlerin, Yunus Emrelerin yurt edindiği, ışıklarıyla aydınlattıkları topraklardı oralar...
    El, avuç açmadan üretirler, bölüşürler, ustadan çırağa bildiklerini öğretirler, iş kuracaklara sandıklarından sermaye verirlerdi...
    İmeceyle tarlalar işlenir, ürün kaldırılır, bağbozumu şenlikleriyle kışa mutlu ve huzurla girilirdi... Düğünleri, toyları nasıl birlik ve beraberlik içindeyse; acılarını da öyle paylaşırlar, dayanışarak aşarlardı kötü günleri...
    Türküleri beraber söyler, ağıtları da beraber yakarlardı...

    Oralara ne oldu?
    Buralar 'Ortaçağ'ın zulmüyle' kıvranırken, oralardaki bolluğa, berekete, hoş görüye, medeniyete, insanca düzene ne oldu?

    Sanırım az daha aşağılardan 'yobazlık', gericilik, 'KADERCİLİK' bulaştı!
    Öyle bir mikrop ki o, bünyeleri teslim aldı, bağışıklığımızı felç etti, kültürümüzü yozlaştırdı, dağıldı iyicene ve hala o mikrop bir türlü temizlenemedi!
    Hastalık bu Necdet... Oraların orta yerinde doğdu cumhuriyetimiz, bilinçli bir biçimde Türkiye Cumhuriyeti'nin merkezi oralara taşındı, geçici bir aydınlanma da sağlandı ama 'kökü kazınamadı' bir türlü hastalığın!
    İşte 'SUSKUNLUK' bundandır... Hastalığın 'ATEŞİ' gibidir o suskunluk, itaatkarlık, 'SÜRÜDEN SAYILMAK...'

    Ama ne var, 'derinlerde' hala türkülerimiz, aydınlanmanın şarkıları da öylece duruyor... Ozanlarımız hala var, şairlerimiz hala yazıyor...
    İşte sen, işte şiir...

    Tebrikler sevgili Dostum...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)