Buralarda her akşam
Batıktır
Kimden peydahlandığını
Bilemediğimiz
Kapkara bir yosma çalar
Kapımızı.
Sonra
Kocaman sessizlik kaplar dört bir yanı
Sular soyunmadan girer koca dağın koynuna
Kurdun kuşun
Soylunun soysuzun
Günahlarını gergefe yazar bir gizli el.
Bizim buralarda
Şifresiz döllenir gerçekler
İmbat dayıyı şaşkına çevirerek.
Aş erer atlıkarınca
Bizim buralarda
Burgaç burgaç eğilir zaman
Bir sağa bir sola
Bizim buralarda
Üç eylül yağmuru
Düşerse toprağa eğer
Sana bana ona
Ötekileri Allah kayıra
Bizim buralarda
Yani adına yurt dediğin topraklarda
Aç yüzyıllardır açtır
Yüreğinde yarım kalmış ah’lar vardır…
Bizim buralarda
Acının çatlayan kabuğundan fırlamış
Gölgesi hicrana düşen
Sevdalar vardır…
Buralarda her akşam batıktır ki içinde
Kuralları belli bir oyunun düşleri
Usul usul yol alır
Ve sen hep sus oralarda
Bir bozguna tanıklık etmekten yorgun düşerek
Sus şimdi…
Buralarda biz
Sevdiysek onca şarkıyı…
üçeylülikibinondört
Necdet ArslanKayıt Tarihi : 3.9.2014 07:04:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yüzyılların tevekkülle, damarlarına şırınga edile edile uyuşukluğun oralardaki tiryakiliği, buralarda bünyeyle bir türlü uyuşamaması halidir..
3 Eylül rüzgarı buralara daha çabuk ulaşır, yurttaşlık/insanlık bilinci denizden nem yüklü bulutlarla yağmuru taşırken; oralar kuraklığın, oralar güneşi yutan karanlığın, dağlarına pusu kurmuş eşkıyalığın elinde tutsaktı hala...
Oysa Mevlanaların, Hacı Bektaşların, Ahi Evrenlerin, Yunus Emrelerin yurt edindiği, ışıklarıyla aydınlattıkları topraklardı oralar...
El, avuç açmadan üretirler, bölüşürler, ustadan çırağa bildiklerini öğretirler, iş kuracaklara sandıklarından sermaye verirlerdi...
İmeceyle tarlalar işlenir, ürün kaldırılır, bağbozumu şenlikleriyle kışa mutlu ve huzurla girilirdi... Düğünleri, toyları nasıl birlik ve beraberlik içindeyse; acılarını da öyle paylaşırlar, dayanışarak aşarlardı kötü günleri...
Türküleri beraber söyler, ağıtları da beraber yakarlardı...
Oralara ne oldu?
Buralar 'Ortaçağ'ın zulmüyle' kıvranırken, oralardaki bolluğa, berekete, hoş görüye, medeniyete, insanca düzene ne oldu?
Sanırım az daha aşağılardan 'yobazlık', gericilik, 'KADERCİLİK' bulaştı!
Öyle bir mikrop ki o, bünyeleri teslim aldı, bağışıklığımızı felç etti, kültürümüzü yozlaştırdı, dağıldı iyicene ve hala o mikrop bir türlü temizlenemedi!
Hastalık bu Necdet... Oraların orta yerinde doğdu cumhuriyetimiz, bilinçli bir biçimde Türkiye Cumhuriyeti'nin merkezi oralara taşındı, geçici bir aydınlanma da sağlandı ama 'kökü kazınamadı' bir türlü hastalığın!
İşte 'SUSKUNLUK' bundandır... Hastalığın 'ATEŞİ' gibidir o suskunluk, itaatkarlık, 'SÜRÜDEN SAYILMAK...'
Ama ne var, 'derinlerde' hala türkülerimiz, aydınlanmanın şarkıları da öylece duruyor... Ozanlarımız hala var, şairlerimiz hala yazıyor...
İşte sen, işte şiir...
Tebrikler sevgili Dostum...
TÜM YORUMLAR (2)