Sessiz Anılar
SESSİZ ANILAR…
Şubat sonu, Mart başı gibiydi, yaşım nerdeyse sekiz,
Soğuk Almanya akşamlarından birisiydi.
Bu saatlerde kapı çalarsa hep gelen babam olurdu,
Ama arabamızın sesini duymamıştım park ederken.
Babamın arkadaşı Hilmi amcaydı kapıda beliren,
Hep sucuk, salam, peynir getirirdi, helalinden yiyelim diye.
Kötü haberdi bu sefer getirdiği, suratı asıktı niye.
“Kaza yapmış Şevket” dedi, Ablam* yıkıldı birden,
Hâlbuki bizde kaza yapmıştık babamla arka sokakta,
Korkacak bir şey yoktu! Hallederdi polis,
Araç beklerdi gerekirse parkta.
Birden ablam toparlandı, hastaneye gidiyorum dedi bize,
Ekrem büyük ağabeyim, Cevdet ve Necdet küçük kardeşlerim ve ben.
Evde bekleyecektik onlar gelene kadar.
Geçmek bilmedi birkaç saat…
Dönüşte herkes daha kötüydü, sanki bıçak açmıyordu ağızlarını.
“görüştürmediler” dedi ablam, “yoğun bakımdaymış” dedi kısıkça.
Yoğun? Bakım? İyi şeyler değimliydi yoksa?
Ertesi sabah okula gitmedik babamızı bekledik evde.
Yine hastane yolunu tuttular, bu sefer babamı görecekler belki de,
Hatta selam götürecekler bizden, “çok özledi çocuklar” diye.
Yine geçmeyen birkaç saat sonrası belirdiler kapıdan,
“görüştürmediler” dedi ablam, “yoğun bakımdaymış” dedi kısıkça.
Yoğun? Bakım? İyi şeyler değimliydi yoksa?
Eve “geçmiş olsun” a gelenler oldu hep komşular, akrabalar,
Gelenlerin çikolataları tat vermiyordu, babamınkiler kadar.
Ardan 3 gün geçmişti, yine hastane yoluna düştüler ablam, Hilmi amcam,
Döndüler…
Bu sefer yüzleri gülüyordu, biliyordum önemli bir şey yoktu;
Hâlbuki bizde kaza yapmıştık babamla arka sokakta,
Korkacak bir şey yoktu! Hallederdi polis,
Araç beklerdi gerekirse parkta.
“durumu iyi” dedi ablam, birkaç güne çıkar gelir yanımıza dedi sevinçle,
Hilmi amca sucuk, salam, peynir verdi babam gelene kadar yiyelim diye.
Babamı beklerken aslında eve, birinci haftanın sonu; bizde gittik görmeye,
Babam, koca adam, ufalmıştı,
Yemek vermemişler hiç, kötü adamlar,
Sadece bir kaza yapmıştı suçu yoktu o kadar.
Hâlbuki bizde kaza yapmıştık babamla arka sokakta,
Korkacak bir şey yoktu! Hallederdi polis,
Araç beklerdi gerekirse parkta.
“Nasılsınız”? Dedi, kendi bitkin halini düşünmeden,
Ağlıyordu ablam, ağabeyim seyrediyordum onları.
Cevdet ve Necdet evdeydi küçücüktü daha onlar,
Büyükler girebilirdi ancak ziyarete,
Gözlerimizden öptü bizi sanki özlemişti uzun yıllardan.
Kocaman tavşan çikolata verdi bana, ziyaretçilerin hediyelerinden.
Eve gelene kadar bitirmiştim, kalmamıştı zerresinden,
Peşimizden gelecekti babam keşke ayırsaydım biraz kardeşlere.
Bir hafta daha geçmişti,
Derken bir gün evde bağırtılar, ağlamalar…
Korkmuştum, yalnızlık kaplamıştı her tarafımı, kalabalıkta.
Ağlıyordu ablam, büyük ağabeyim Ekrem ve ötekiler.
Ben… ağlayamıyordum korkusundan yalnızlığımın.
Sanki boşluktaydım;
Kim tamir edecek bisikletimi,
Kim öpecek gözlerimden,
Kim Hilmi amcadan salamı alınca bana verecek ısırarak ye diye.
Kim koruyacak beni almanlar dövmesin diye,
Kim çikolata getirecek bana, hem de büyük fındıklı.
Kim beni sövdürecek kötülere,
Kim duracak önümde,
Kim, kim, kim…
Bir müddet sonra,
Memlekete döneceğiz dedi ablam,
Büyük ağabeyim Ekrem, ben, küçük kardeşlerim, Cevdet ve Necdet.
Eşyalar toplandı;
Almadılar yanlarına babamın bana aldığı yeşil bisikleti,
Koymadılar kutulara oyuncaklarımın hiçbirini;
İskambil kâğıtlarımı, misketlerimi, tenis toplarımı, Golf ’umu…
İyi ama babam…? Gelmeliydi bizimle!
Nasıl gideriz onsuz bir yere,
Hava alanında gösterdiler, baban dediler tahta kaplı sandığa,
Şakaydı herhalde dedim içimden,
Babam öldükten sonra çok konuştum içimden,
İçim cevapsız kaldı hepten, koskoca baba sığar mı küçük sandığa.
Türkiye ye geldik dediler,
Önce biz indik, sonra babamı koydukları sandık çıktı valizlerle,
Bindik araçlara köyün yolunu tuttuk.
Sonra, puslu bir hava belki de akşamüstü,
Ben, Ağabeyim Ekrem ve kardeşlerim takibindeki traktörle,
Sevinmemiştim gördüğüme, Muzaffer dayımı, dedemleri, ninemleri,
Hatta diğerlerini,
Ertesi gün gömülecek dediler, Şevket mezara.
Anlamak mümkün değildi daha o yaşta ki çocuğa,
Mahşer kalabalığı gibiydi, aşağı ki harman, herkesin gözü yaşlı,
Sıcak sulardan anlaşılıyordu babamı yıkıyorlardı.
Muzaffer dayım götürdü beni babama, son kez daha öpeyim diye,
Kalabalık müsaade etmiyordu adeta Şevket ’in gömülmesine.
Son kez?
Hâlbuki bizde kaza yapmıştık babamla arka sokakta,
Korkacak bir şey yoktu! Hallederdi polis,
Araç beklerdi gerekirse parkta.
Toprak atarken gördüm insanları, babamı koydukları yere,
Ağlayanlar bitap, yorgun ve üzgün.
Eve geldiğimde yalnızdım işte, kimsem yoktu,
Kim tamir edecek bisikletimi,
Kim öpecek gözlerimden,
Kim Hilmi amcadan salamı alınca bana verecek ısırarak ye diye.
Kim koruyacak beni almanlar dövmesin diye,
Kim çikolata getirecek bana, hem de büyük fındıklı.
Kim beni sövdürecek kötülere,
Kim duracak önümde,
Kim, kim, kim…
Şeref CANKUR
24.08.2010
Şeref Cankur
Kayıt Tarihi : 22.6.2018 16:27:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Babamı kaybedeli uzun yıllar olmasına rağmen, çok özlediğim bir anımda aklımdan geçenleri kağıda almıştım.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!